Baştan söyleyeyim; ne sağlık bakanını, ne kurum olarak bakanlığı ne de kadının bedeni üzerinde söz sahibi olmaya çalışan herhangi bir otoriteyi savunmuyorum. Kadın bedeni, kadının kendi tasarrufundadır. Ve dilediğini yapmakta özgürdür! İstediği kadar çocuk doğurur, hiç doğurmaz, kürtaj olur, olmaz! Ama…
Yüksek Lisans tezim Türkiye’de ve Amerika’da var olan kürtaj söylemlerinin analizi üzerineydi. Tezi bitirdiğimde yıl 2009 oluvermişti ve ben bu çalışmayı yaparken Türkiye’yi ilgilendiren kısım üzerine veri bulmakta bir hayli zorlanmıştım çünkü kürtaj hem tabu bir konuydu hem de zaten 83 yılından beri yasal olduğu için üzerine fazla kafa yorulmamıştı. 2012 yılında Başbakan, Roboski katliamını örtbas etmeye çalışırken gündemi değiştirecek bir cümle kurdu ve “her kürtaj bir Uludere’dir.” dedi. (Halen bu cümledeki bozukluk ya da anlamsızlık kulağımı tırmalar. Bir yandan Roboski için “kaza” diyerek diğer yandan kendine göre ultra kötü bir şey ile kıyaslıyordu. Kürtaj kaza mıydı? Ya da kaza olan istenmeyen hamilelik miydi? Neyse konu bu değil, zaten geçti gitti, gündem o dönem değişti mi? Evet, değişti.) Başbakan bu cümlenin ardından kürtaj konusunda çeşitli değişikler planlandığını da ekledi.
Süreci hepiniz biliyorsunuz, bir sürü eylem yapıldı, gösteri yürüyüşleri, bianet’in “benim bedenim, benim kararım” kampanyası. Sonuç olarak kürtaj yapılabilecek alanlarda kısıtlamalar getirildi ki bu da kısıtlamaydı ancak ana konu olan kürtajın gerçekleşebilmesi için “yasal süre”ye dokunulmadı. Bu benim gözümde toplumun verdiği reaksiyonla bağlantılı bir karar ve dolayısıyla başarı idi. O gün ne yazdıysam bugün de arkasındayım.
Şöyle demişim;
“Siz birilerini dinle, kendi ahlak anlayışınızla ya da ‘iyi’ ekonominizle etkileyebilir, size oy vermelerini sağlayabilirsiniz. Bu da sizin beceriniz, saygı duymak lazım. Onları en az üç çocuk sahibi olmaya yönlendirebilirsiniz. Sizi dinlerler ve doğurdukça doğururlar. O da onların bileceği bir şey, ben ya da hiç kimse onları aksine zorlayamaz.
Aynı şekilde ne siz, ne sizin ahlak anlayışınız, ne de sizin yasaklarınız benim bedenimle ilgili bir karar veremez.
O sizi aşar işte!”
Şimdi tekrarlıyorum. Bir kadının bedeni ile ilgili alacağı herhangi bir karar onu ilgilendirir ve kürtaj da bir haktır, engellenemez. Ama…
Adı Sağlık Bakanlığı olan bir kurumun, -kurumlara inancımızı da test edelim böylelikle-Bakanının -bakanlara olan inanç ise çok ayrı bir konu— yaptığı bir açıklamanın içinde kadın bedeni geçince de delirmeyelim.
Tamam ne kuruma, ne de bakana inancım sonsuz. Her ikisini de birçok konuda eleştirebilirim, haksız olduklarını iddia edebilirim, alınan kararları sorgulayabilirim. Bu hepimizin hakkı ve hatta eğer eleştirilmesi gereken bir şey varsa, o durumda görevi.
Beni endişelendiren başka bir şey var. Hani başbakan demişti ya Twitter belası diye, elimde değil bazen başbakanla neredeyse hemfikir oluyorum bu konuda. Tamam “bela” değil benim tanımım ama bazen bela açabilecek gibi. Nasıl mı?
Şöyle örnekleyeyim. Bugün sağlık bakanı bir açıklama yaptı. Kendisinden beklenir düzeyde ve tarzdaydı açıklama! 'Anneleri korkutmayacaksınız. Anne ne kadar cesursa çocuğu da o kadar cesur olur. Korkak bir nesil istemiyoruz' dedi. Eee komik! İdris Naim Şahin’den kalma bir mizah anlayışları var bunların. Fazla ciddiye almayacaksın!
Lakin adamın ağzından “doğum” lafı çıkar çıkmaz da “benim bedenim, karışmazsın” demek de, bir o kadar komik! Annenin doğum konusunda cesareti ile korkak nesil arasındaki kurduğu ilişkiyle dalga geç, tamam. Hatta bir erkeğin doğum konusunda ahkam kesmesini eleştir, tamam. Bunlarda bir sorun yok da gidip “hipnoz ile doğum gündeme gelebilir” gibi aslında kadınların işlerini kolaylaştırabilecek bir yöntemi sırf AKP Bakanı gündeme getirdi diye eleştirme. Bir dur önce, aç bir bak, neymiş bu hipnoz ile doğum. Var mı örneği, uygulaması, hakkında çalışma, ne bileyim işte.
Belki doğru bir şey öneriyor adam. Tamam ihtimal düşük olabilir ama, bak gene de! İşte burada sosyal medya devreye giriyor. İki “popüler” kişi bir iki tane tweet atıyor, sonra twitter’ı verimli bir şekilde kullanan dostlar sabahtan akşama kadar yeni tweetler üretiyor. Hep bir laf sokma hali. Hani oturup tweet yazmaya harcayacağı mesaiyi iki satır makale okumaya harcasa, adamın önerisinin dalga geçilecek ya da karşı çıkılacak bir şey olmadığını görecek. Ama yok. “Kesin bilgi. Bakan söyledi, yanlıştır. Yayalım” Hatta “bakandan teyitli ikinci el yanlış bilgi!”
Gittikçe birbirimize benziyoruz sanırım. İktidarın muhalefetten gelen tüm önerilere sağır olması gibi, artık “CHP muhalefeti” diye de anılan neredeyse her şeye muhalefet olmak gibi tehlikeli bir tutum içindeyiz. Doğruyu sorgulamaya üşenmek mi, yoksa “bu adamlar diyorsa kesin yanlıştır” gibi köktenci bir ret hali mi bizimki bilmiyorum.
Tamam “burcum ikizler ama yükselenim Çarşı” ancak biz de Çarşı gibi “Her şeye karşı” olmak zorunda değiliz. Biraz da düşünsek, tartışsak, araştırsak, yorulsak falan. Karşı olmamız gerekiyorsa, hep birlikte karşı oluruz da. Mesele bu değil.
Ezcümle; hipnozla doğum konusunda yayımlanmış onlarca makale var ve benim okuduklarım istisnasız olarak doğum sancılarını hafiflettiği, kadınların doğum sonrasında ayağa kalkma ve normal hayata dönme süreçlerini hızlandırdığı yönünde sonuçları olan makalelerdi. Dileyenler biraz vakit ayırıp okuyabilirler. Okumak için basit bir Google araması yapmanız gerekiyor. Ha tabii tweet okumaktan biraz daha uzun sürüyor. (SK/HK)