Dünyanın popülist liderlerinden Hindistan başbakanı Narendra Modi ülkesi hakkında parlak bir imaj sergilemeye çalışsa da, geniş coğrafyada çoktan kronikleşmiş problemlerin birçoğu derinleşme yolunda. Ayrıca son seçim kampanyası sırasındaki 100’den fazla konuşmasında ülkenin azınlıklarını ve bilhassa Müslümanlarını hedef alan ifadeleri, ayrımcılığı ve düşmanlığı körüklemekten çekinmediğinin de ispatı.
Ya 2022 yılı verilerine istinaden günde ortalama 86 kadının tecavüze uğramış olmasına ne demeli?
Daha geçenlerde devlet hastanesinde tecavüze uğradıktan sonra öldürülmüş olan kadın stajyer doktor için on binlerce kadının sokaklara çıkmış olması ülkede kadınlara reva görülen muamelede değişime yol açabilecek mi?
Karanlıkta yürümek (Marching in the dark) adlı belgesel, uzun yıllardan beri içinden çıkılmaz durumlarından ötürü intihar etmiş olan çiftçilerin dertleriyle baş başa kalan eşlerine eğiliyor.
Santoş (Santosh) adlı film ise kocasının yerine polis olmak zorunda kalmış bir kadının bakış açısından polis teşkilatının çürümüşlüğünü, olağanmış gibi uygulanan işkence pratiklerini, teşkilatın imajını kurtarmak için rahatça cinayet işlenmesini gözümüze sokuyor.
Trans Keşmir (Trans Kashmir) adlı belgesel de ülkenin kanayan yaralarından LGBT toplumuna yönelik muameleleri afişe ederken Müslüman çoğunluğa sahip Keşmir bölgesinde geleneksel olarak kabul görmüş mevzubahis bireylerin günümüzde kaderlerine terk ediliş sürecine seyirciyi dahil ediyor.
Hindistanlı felsefeci, konuşmacı, yazar ve ruhani kişilik Jiddu Krishnamurti hakkındaki Krishnamurti, sessizliğin devrimi (Krishnamurti, La révolution du silence/Krishnamurti the revolution of silence) adlı belgesel ise mevzubahis coğrafyanın dünyaya kazandırdığı çok değerli bir insanı odağına aldığından yukarıdaki filmlerin kasvetli atmosferinden sıyrılmanızı sağlayabilir.
Karanlıkta yürümek
Hindistan’ın kırsal kesiminde, geleneksel tarımın yerine empoze edilmiş günümüzün agresif düzeni 400.000’den fazla çiftçinin intiharına yol açmış durumda. Tarım için gerekli malzemeye ancak bankalardan kredi çekerek veya borçlanarak sahip olabilen çiftçiler altından kalkamadıkları yükler yüzünden kendilerini hayata veda etmek zorunda hissediyorlar. Kimi kendini asıyor, kimi yakıyor, kimi ise borcunda büyük pay oluşturan tarım ilacını yutarak zehirlenmek suretiyle intihar ediyor.
Geriye kalan eşleri yalnız o borçlarla değil, geçindirmek zorunda oldukları yuvaları ve büyütmekle mükellef oldukları çocuklarıyla baş başa kalıyor. Ataerkil toplumda kadın ve bilhassa dul olmak işleri iyice zorlaştırdığı gibi aracıların ürün fiyatlarını yükselteceğine mütemadiyen düşürmesi zaten üreticileri içinden çıkılmaz bir vaziyete sürüklüyor.
Yönetmenliğini Kinshuk Surjan’ın üstlendiği 2024 yılı Belçika-Hollanda-Hindistan ortak yapımı Karanlıkta yürümek (Marching in the dark) adlı 110 dakikalık belgeselin kadın kahramanı Sanjivani Bhure güçlü duruşuyla seyirciyi hayran bırakıyor.
Muhtelif çiftçilik faaliyetleri dışında, dahil olduğu destek grubundaki gayet aktif üyeliği, akrabalarından ve komşularından gizlice eğitimine devam etmesi, gene pek iyi gözle bakılmayan dikiş kursuna gidip yeni bir meslek edinmesi, ayrıca dispanserde doktor asistanlığı yapması, hayata tutunma gücünü layıkıyla ispatlıyor.
Filmde irdelenen muhtelif mevzular arasında, erkeklerin aksine kadınların intihara pek de meyilli olmaması, evlilik müessesesinin sorgulanacak bir şey olduğu, kadınların yalnız çocukları için değil, kendi istikballeri için de mücadele etmesi gerektiği ön plana çıkıyor.
Belgesel estetiğine azami ihtimam gösterilmiş film Hindistan’ın kırsal kesiminin trajedisine bizi dahil ettiği kadar kadın mücadelesinin gücüne de layıkıyla inandırıyor.
Kazara polis
Hindistan’daki kast sistemini ve Müslüman toplumuna yönelik ırkçılığı da ayrıntılarıyla teşhir eden Santoş (Santosh) adlı film esasen polis teşkilatının korkunçluğunu bize ispatlıyor.
Kurmaca da olsa hakikate yakınlığından şüphe duymadığımız 2024 yılı Hindistan-Fransa-Birleşik Krallık-Almanya ortak yapımı 120 dakikalık filme adını veren kadın kahramanımızın zaman içindeki dönüşümü takdire şayan.
Polis eşi öldükten sonra kanunen onun yerine geçme hakkını değerlendirmekten başka çaresi kalmamış Santoş güvenlikten sorumlu olanların iğrenç dünyasına dahil olmasına oluyor da, kendi muhakemesini bir tarafa bırakmadığı için büyük sınavlardan geçmek zorunda kalıyor.
Filmin başrolü Shahana Goswami’nin güzellliği ve manalı bakışları bir yana, Sunita Rajwar’ın başarıyla canlandırdığı sinsi kadın komiser karakteri de hafızalarımıza kazınıyor.
Polis teşkilatında ve genel olarak toplumda kadın olmanın müşkülatı hakkında bizi malumatlandıran filmde polislerin keyfi uygulamaları, karakollardaki işkenceler ve aslında suçsuz olan bir gencin dayakla öldürülüşü seyirciyi şoke edebilir.
Kadın yönetmen Sandhya Suri’nin elinden çıkma, uzunluğuna rağmen gayet sürükleyici filmde akılda en çok kalan cümlelerden bir tanesi, hem toplumun en alt kast olarak kabul ettiği kişileri, hem de polisin vaziyetini gayet iyi betimliyor: “Bu ülkede iki çeşit ‘dokunulmaz’ var; biri insanların dokunmak istemedikleri, diğerleri de dokunulması mümkün olmayanlar!”
Hayat mücadelesinde kocası öldükten sonra yalnız bırakılmış bir kadının, cezalandırılmayacaklarını bilip ahlaksızlıklarını hoyratça yaşayabilen polisler arasındaki çalkantılı dönüşümü hafızalarınızda mutlaka yer edecektir.
Trans Keşmir
Asırlar boyunca Hindistan’ın Keşmir eyaletindeki muhtelif saraylarda kral ve maiyetini eğlendirmekle mükellef memurlarken günümüzde dışlanan, aşağılanan, hatta ölüme terkedilen bir kesim var: Hijralar.
Geleneksel olarak hürmet görmüş, erkek bedeninde ama kadın ruhlu olan bu insanlar şen varlıklarını bilhassa şarkılar ve danslarla taçlandırarak toplumdaki yerlerini çoktan almışlardı. Fakat ülkenin Birleşik Krallık sömürgesi olmasıyla bir anda tukaka ilan edilmiş ve sistematik yok edilme programına dahil edilmişlerdi.
Yönetilmesi epey güç olan geniş Hindistan coğrafyasındaki en problemli eyaletlerden, 35 senedir silahların gölgesinde yaşayan Keşmir’in 2019’daki yarı otonom statüsünü kaybetmesi ve merkezi yönetimin boyunduruğuna tamamıyla sokulma girişimi de hayatlarını kolaylaştıran dinamiklerden değil.
Kontrolü elinde tutabilmek için toplumu muhafazakârlaştırarak yönetme pratiği tüm gezegende olduğu gibi Hindistan’da da uygulandığı için Hijralar muhakkak ki zor zamanlardan geçiyor. Sokakta onlara kolaylıkla laf atılabiliyor, yüzlerine tükürülüyor, fiziksel şiddete maruz kalıyorlar.
Ya muayene için başvurulmuş bir doktorun hastasına dokunamamış olmasına ne demeli?
Bilhassa küçük yerleşim alanlarında aileleri tarafından kabul görmedikleri ve her türlü tacize uğradıkları için eyaletin başkenti Srinagar’a taşınmak zorunda kalanlar filmde çoğunluğu oluşturuyor.
Her ne kadar Srinagar’da Sonzal adlı bir Sivil Toplum Kuruluşu elinden geleni yapsa da bir zamanların aktif Hijralarının vaziyeti hiç parlak değil. Onlar resmen kimliklerinin tanınmasını istiyorlar.
Filmin, çoğu orta yaş ve üstü kahramanları maziyi bizimle paylaşırken neşeli günlerin geride kaldığını ifade ediyorlar. Düğünlerde şarkıcılık, müzisyenlik ve dansçılık dışında çöpçatanlık, bilhassa kadınların hayatına nüfuz edebildikleri için en sevilen meslekleri olmuş. Fakat günümüzde tüm bu mesleklerin yeni yeni erbapları türediğinden yaşlanmış Hijralara iş veren pek kalmamış.
Yönetmen hanesinde S.A.Hanan ve Surbhi Dewan adlarını gördüğümüz 2023 yılı Hindistan yapımı 62 dakikalık Trans Keşmir (Trans Kashmir) adlı belgesel, cinsel kimlik ve yönelimleri yüzünden elektroşoklara bile maruz bırakılmış Hijralar’la empati kurmamızı sağlıyor.
Kendilerini komşu coğrafyalardaki kader arkadaşlarından farklı bulduklarını öğreniyor, erkeksi, sade ve ağırbaşlı giyinmeye, bilhassa sokakta boş yere dikkat çekmemeye çalıştıklarını gözlemliyoruz. Ne de olsa yaygın inanışa göre İslam vücutta değişime karşı, dolayısıyla muhtelif tıbbi ve estetik müdahalelerden uzak durup mümkün olduğunca ağırbaşlı bir imaj sergilemeye azami ihtimam göstermeye devam ediyorlar.
Krishnamurti, sessizliğin devrimi
Dünya çapında yaptığı konuşmaları herhangi bir dine bağlantılı olmayan Krishnamurti kendisine mesihlik yakıştırılmış olmasına rağmen bunu kesinlikle reddetmiş. Vikipedinin aktardığına göre çevresindekilerin oluşturduğu örgütü kendisi dağıtmış, hiçbir zaman kendisini bir otorite olarak görmemiş.
Krishnamurti çevresinde müritlerin oluşmasını istememiş ve daima bir birey ile bir başka birey olarak konuşmayı tercih etmiş.
Kadın yönetmen Françoise Ferraton’un elinden çıkma Krishnamurti, sessizliğin devrimi adlı belgesel bizi kahramanının dünyasına layıkıyla sürüklediği gibi, hem gözlerimizi, hem de ruhumuzu okşuyor.
Tamamlanması yıllar sürmüş, 2023 Fransa-Belçika-Avustralya ortak yapımı 85 dakikalık belgeselde muhteşem görüntüler eşliğinde tefekküre dalıyor, ustanın öğretileri sayesinde adeta şifa buluyoruz.
Manzaralar, ağaçlar, ateş, gök, okyanus, rüzgar, sözlerinin birebir yansıması olarak değil de, kaleydoskopik bağlantılar halinde, aklın ötesine geçerek Krishnamurti’nin öğretilerinin derinliğine nüfuz etmemizi sağlamak için belgesele zarafetle serpiştirilmiş.
Estetik açıdan gayet tatmin edici filmi Krishnamurti’ye giriş davetiyesi olarak görmek de mümkün, öncesinde belgeselin kahramanı ve öğretileri hakkında malumat sahibi olarak daha konforlu bir seyahate yelken açmak da…
1895 Hindistan doğumlu Krishnamurti’nin küçük yaşta cevherinin keşfedildiğini, uyanışını California’nın Ojai vadisinde yaşadığını, ABD’ye beraberce yerleştiği kardeşi Nitya’nın ölümünün kendisini nasıl tesir altında bıraktığını da filmde öğreniyoruz.
Ömrü boyunca mütevazılığı elden bırakmamış usta dünyayı defalarca dolaştıktan sonra gene Ojai’de 1986 yılında, 90 yaşında vefat edecekti.
Ustanın konuşmalarını bazen arşiv filmlerindeki görüntülerinden dinliyor, tefekküre dalmamızı sağlayan aradaki muhteşem tabiat sekansları ruhumuzun okşanmasına imkân tanıyor. Filmin bütününe hâkim olan şiirsel ton müzikle destekleniyor, huzur verici belgeseli tekrar tekrar seyretme isteğini körüklüyor; ayrıca kaotik dünyamızda sessizliğin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hatırlamış oluyoruz.
Yalnız Hindistan’ın değil, tüm gezegenin fazlasıyla çirkinleşmiş vaziyetine dur diyebilmek için Krishnamurti’nin sesine kulak vermekte mutlaka ki fayda var!
(MT/AS)