Pakistan – Hindistan sınırında, Wagah sınır kapısında her akşam tekrarlanan ritüel.
Hindistan ile Pakistan arasında Keşmir üzerinden yaşanan gerginlik, “düşük yoğunluklu” diyebileceğimiz çatışmalarla sürüyor. Böylesine “milli heyecan”ın yaşandığı, orduların “sefere çıktığı” ortamlarda barıştan yana söz etmek kolay değil.
2007 yılında bianet’te yayınlanan “Hindistan’la Pakistan’ın Arası” başlıklı yazıma yeniden baktığımda, o tarihte anlattıklarımın genel çizgileriyle bugün de geçerliliğini koruduğunu gördüm.
İki komşu ülke arasındaki gergin ortamın, 1947’de Hindistan’ın bölünmesiyle Pakistan’ın kurulduğu yıllara kadar giden bir geçmişi var. Kuşkusuz, “Hindistan Alt Kıtası” denilen o coğrafyada din farklılığından, yerel koşullardan, sömürgeci politikalardan kaynaklanan kanlı çatışmaların tarihi daha da eskidir.
Muhalif bir akademisyenin başına gelenler
Bu kez Pakistan’da görece daha barışçıl önerilerin dile getirildiğini, Hindistan’da ise iktidardaki BJP / Hindistan Halk Partisinin ve Başbakan Modi’nin yaklaşan seçimleri hedefleyerek milliyetçi söylemlerin dozunu yüksek tuttuğunu görüyoruz. Bu durumda acaba Hint solu, barış yanlıları ne diyor diye bakındım. O cephede genel bir sessizlik var ya da alçak sesle konuşuluyor. Genç bir öğretim üyesi Sandeep Wathar biraz sesini yükseltmeyi denemiş, bakın başına neler gelmiş.
Wathar, bir mühendislik yüksekokulunda hocalık yapıyor ve sol eğilimli olarak biliniyor. Sosyal medyadaki iletilerinde çoğu kez ılımlı bir sol muhalefet havası var. Son olaylarda, hükümetin izlediği savaş kışkırtıcılığını eleştirmiş, hatta barıştan yana tutumundan dolayı Pakistan Başbakanı İmran Han’ı övdüğü iddia ediliyor.
Bizde böyle durumlarda genellikle tepki savcılıktan gelir ama Hindistan’da sağcı öğrenciler işe doğrudan el koymuş. İktidar yanlısı ve sağcı ABVP öğrenci örgütü üyesi 100 kadar militan, Wathar’ı okulda yaka paça yakalıyor ve diz çökerek yaptıklarından pişman olduğunu söylemesini, özür dilemesini istiyorlar.
Genç akademisyen çaresiz denilenleri yapmak zorunda kalıyor. Çevresini saran eylemciler sloganlar atarak gösteri yaparken, “üzgünüm” diye mırıldanıyor. Olayın görüntüleri videoya kaydedilmiş, televizyonda yayınlanıyor.
Daha sonra Wathar yaptığı bir açıklamada, söylediklerinin çarpıtıldığını, yazdıklarını anlamayanların saldırısına uğradığını anlatıyor, kendini savunuyor.
Barış yanlısı öğretim üyesi Sandeep Wathar’a diz çöktürüp özür dilettiler.
Hintli tutuklular Şakirullah’ı linç etti
Gazetelerde, internet haber sitelerinde Pakistan – Hindistan arasındaki gerginliğin, bölgede süregelen çatışmalı ortamın çok ciddi analizleri yapılıyor. Olay dünyadaki ve bölgedeki güç dengeleri açısından ele alınıyor. İki ülkenin de nükleer savaş olanaklarına sahip olması dolayısıyla tırmanan gerginliğin bir nükleer felakete yol açabileceği olasılığı üzerinde duruluyor. Bu görüşleri dikkatle gözden geçirmek kuşkusuz yararlı ve gereklidir. Ancak gelişmeleri, yaşanan olayların kahramanları üzerinden okumak da gerekiyor. Kimilerine magazin gibi gelebilir ama böylesi okumalar, alışılmış politik yorumları tamamlayan bir arka plan oluşturuyor en azından.
Pakistan’ın iade ettiği pilot Abhinandan Varthaman ülkesinde bir kahraman olarak karşılandı.
Pakistan, Keşmir’de düşürdüğü Hindistan savaş uçağının esir alınan pilotu Abhinandan Varthaman’ı birkaç gün sonra ülkesine iade etti. Başbakan İmran Han bunun, gerilimi azaltmaya yönelik iyi niyetlerinin bir göstergesi olduğunu belirtiyordu. Pilotu karşılamak üzere iki ülke arasındaki tek sınır geçişi olan Wagah kapısında büyük bir kalabalık birikmişti. Pilot bir kahraman olarak karşılandı, medyada kendisinden övgülerle söz edildi, milli heyecanı yükselten bir imaj olarak değerlendirildi. Son haberlerde, pilotun bıyık biçiminin şimdi Hindistan’da moda olduğu söyleniyor.
Pakistan’dan gelen gerilimi düşürme mesajının komşu ülkede olumlu bir etkisinin olduğunu söylemek pek mümkün değil. Üstelik “gazi” pilottan birkaç gün sonra, yine Wagah sınır kapısından, bu kez ters yönden gelen bir “şehit” cenazesi, iyimser yorumlar yapmayı zorlaştırıyor.
Şakirullah (diğer adıyla Muhammet İlyas), Pakistan’ın Hindistan’a yakın bir bölgesinden ve tanıyanların söylediğine göre akıl sağlığı pek yerinde olmayan, kendi halinde bir çocukmuş. 2003 yılında kazara sınırı geçtiğinde tutuklanmış ve bir daha kendisinden haber alınamamış. Hindistan yetkililerinin söylediğine göre ise, iki yıl önce bir terör olayına karıştığı gerekçesiyle tutuklanmış ve ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış.
Hindistan’da bir hapishanede linç edilen Şakirullah, Pakistan’da toprağa verilirken.
Ailesi sonunda Şakirullah’a kavuştu, ama tabutta gelen cenazesine. Hindistan’da tutuklu olduğu hapishanede diğer mahkûmlar tarafından kıyasıya dövülerek öldürülmüştü. Olayın, topluca televizyon izlerken olduğu, büyük bir olasılıkla son çatışmalar dolayısıyla “milli hisleri” yükselen Hintli tutukluların, hazır aralarında buldukları bir Pakistanlıyı linç ettikleri anlaşılıyor.
Wagah sınır kapısında bir “şehit” olarak törenle karşılanan Şakirullah’ın cenazesi, bakanların, üst düzey yöneticilerin ve yoğun kalabalığın katıldığı bir törenle doğduğu yerde toprağa verildi. Bu ve benzeri olayların, iki ülke insanları arasında gerilimi körüklediği, düşmanlık eğilimlerini yeniden ürettiği açık. Aslında, iki ülke arasında tek sınır geçişi olan Wagah kapısı da böylesi düşmanca eğilimlerin yoğunlaştığı, her akşam yeniden üretildiği bir yer.
Wagah Sınır Kapısı barışa açılacak mı?
Şöyle bir benzetme yapalım. Örneğin, İpsala sınır geçişinin tam orta çizgisinin iki yanında her akşam aynı anda, birbirine benzer paralel hareketlerle bayrak indirme töreni yapılıyor. Ulusal giysileriyle (örneğin ellerinde kılıçlar, yeniçeri ve efzun askeri kıyafetleriyle) Türk ve Yunan askerleri birbirlerine karşı pek de dostça olmayan sert hareketlerle töreni tamamlıyor. Sınırın bir yanında Türkler, bir yanında Yunanlar toplanmış, bağıra çağıra bu töreni izliyor. Amigolar halkı coşturmaya çalışıyor, “yaşasın” ve “kahrolsun” sloganları birbirine karışıyor. Ve bu her akşam büyük bir ciddiyet ve heyecanla tekrarlanıyor. İşte tam bunun benzeri yıllardır Wagah’ta yaşanıyor. 12 yıl önce Wagah’ı şöyle anlatmışım:
“Askerlerin tarihi tören kıyafetleri dahi birbirinin aynı, sadece renkleri değişiyor. Ama her an kapışacaklarmış gibi gergin bir hava içinde, sert, keskin hareketlerle icra ediyorlar töreni. Askerlerin dışında vatandaşların da gönüllü katkılarıyla bu tören karşılıklı düşmanlık duygularının yeniden üretildiği bir ritüel halini almış.
“Sınır kapısının iki yanında töreni izlemek için geniş tribünler yapılmış. Pakistan tarafında kadınlar ve erkekler için ayrı tribünler var. Yaklaşık bir saat süren tören sırasında amigolar ellerinde bayraklarla yurttaşlarını coşturuyor. Hoparlör sonuna kadar açılıyor. Pakistan tarafında marşlara, şarkılara ek olarak Kuran okunuyor. Tezahürat sırasında bir taraftan atılan sloganlara öbür taraftan cevaplar geliyor. Bu arada "zindabat" ve "murdabat", yani "yaşasın" ve "kahrolsun" sesleri birbirine karışıyor.”
Wagah’ta her akşam tekrarlanan tören kuşkusuz, nükleer savaş tehlikesinin yanında çok önemsiz kalıyor. Ama iki ülkenin halkları arasında savaş çığırtkanlarını etkisizleştirecek barışçıl girişimlere buralardan başlanılmasının yararı var. Umarız Wagah yakın bir gelecekte barış kapısı olarak anılır. (AŞ/AS)