- Omletini dilimleyeyim mi, bak şöyle…
- Hayır, herkes yumurtasını kendi istediği şekilde yiyebilir.
Bu diyaloğu hayatım boyunca unutmayacağım. Çünkü bu, 4 yaşındaki oğlumun kendi cümleleriyle isteklerinin arkasında durduğu ilk andı.
Benim müdahaleme bile gerek kalmadan, karşısındaki yetişkine karşı omletini istediği şekilde yeme hakkını savunmuştu. Ne kadar özgür, diye düşündüm, kalbim gururla dolmuştu.
Hadi dürüst olalım, çocuklar söz konusu olduğunda akla gelen cümleler öyle kolay kolay hayata geçirilemiyor. Çocuğun kendini ifade etmesi, çocuğun evdeki iş akışına dahil edilmesi, kendisiyle ilgili konularda söz sahibi olması…
O hem özgür olsun hem aklı başında olsun; benim bilmediğim yollara sapmasın ama tabii özgünlüğü de kırılmasın dediğimiz çocuklarımız, karlı günde “şort giyeceğim”, “yok, illa çizgi roman okuyacağım”, “müzeden sıkıldım, parka gidelim” dedikleri noktada tüm kaygı butonlarımıza basmış oluyorlar. Ve işte modern ebeveynin çöküşü burada başlıyor.
Öğrendiklerimiz, öğretildiklerimiz, içgüdülerimiz ve karşımızda anlaşılmayı bekleyen bir çocuktan oluşan dört duvar arasına sıkışıp kalıyoruz.
Ömer Açık, Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan 7. kitabı Hikâyenin Kalbi’nde yetişkinlerle çocuklar arasındaki derin uçuruma cesur bir bakış atıyor; bizi yetişkinliğin zayıf noktaları ve çocukluğun gücü ile yüzleştiriyor.
Cesaretiniz var mı seçimi çocuklara bırakmaya?
İlginç, kitaplarla arası iyi olmayan bir çocuk. Öğretmenin verdiği okuma listesindeki hiçbir hikâye onu “sarmamış”. Üstelik sevmediği kitapların özetini çıkarmak gibi sıkıcı ödevlerle de boğuşuyor. Öğretmenler büyük otorite, onlara karşı çıkmak zor. Derken bir gün sınıflarına yeni bir Türkçe öğretmeni geliyor.
Bahar öğretmen, mesleğinin ilk yılında. Elinde kendi seçimleriyle hazırladığı bir kitap listesi var. Ama bu listedeki kitaplar çocuklara göre mi? Okulun otoritelerine göre “yok öyle bir dünya!”. Aileler geride durur mu, onlar da hemen dalıyor bu telaşa. Uzaktan bakıldığında pek de “ideal” görünmeyen bu kitaplar yanlış şeyler öğretmesin çocuklarımıza?
Peki ya çocuklar? Yetişkinler kendi pencerelerinden bildiklerini okurken onlar ne düşünüyor? Bunu öğrenmek için Hikâyenin Kalbi’ne bakmanız gerekiyor.
Ömer Açık, çocuklar ve yetişkinler arasındaki çetrefilli yolları katman katman açıyor; reddedişler, tartışmalar, kabullerden geçerek iki kutup arasında sağlıklı bir iletişim ağı örüyor.
Çocukların kendi kitaplarını seçme özgürlüğünün kaçınılmaz faydalarından bahsederken bir yandan da okur hakları, çocukların kendini ifade etme özgürlüğü, akran zorbalığı ve çocukluğunu yaşayamamış yetişkinlerin kişisel yüzleşmeleri gibi pek çok insan hâline ince ince değiniyor. İnsan kaç yaşında olursa olsun, bu kitapta kendinden, çocukluğundan ve hatta gelecekte olacağı kişiden parçalar buluyor.
Bu hikâye, kendi penceresini çocuklara uzanacak kadar geniş tutabilenlere, bize kitapları sevdiren o ilk hikâyelere; özgür çocuklar yetiştirdikçe özgürleşeceğiz biz de.
Yaşasın çocuk kitapları.
(ÇYK/EMK)