Tayfun Pirselimoğlu’nun son romanı “Cerrah”, İletişim Yayınları etiketiyle yayımlandı. Devlet için gizli gizli yüz değiştirme ameliyatları yapan Tarık Kara’nın, sürprizlere gebe bir İstanbul gecesinde, günümüz Türkiye’sinin fotoğraf karesinde yer alan her bir karakterle karşılaşmasını, bu karakterlerin dolandığı düğümü çözmeye çalışırken onlara yeni birinin eklenmesini, Tarık Kara’nın da içinde bir maymun ve kaplanın da bulunduğu karakterler vesilesiyle kendini “büyük düğüm”ün bir parçası içinde bulmasını anlatan romanı, “klasik bir Tayfun Pirselimoğlu romanı” olarak değerlendirmemiz mümkün.
Her biri Türkiye’nin siyasal tarihinde yer edinen, günümüzün siyasal atmosferinde de iktidarla el ele tutuşarak beraber yürüdükleri yollardan geçerken cukkayı kapmasıyla tanıdığımız karakterlerin oluşturduğu “Cerrah”ta, Tarık Kara isimli “muhterem”, devlet adına yaptığı yüz değiştirme operasyonlarıyla devletin derin veya yüzeysel tüm katmanlarında yer alan kişilerce bilinmektedir. Ardı ardına sigaraların yanıp söndürüldüğü, o sigaraları tutan parmaklardaki Türk bayrağı amblemli yüzüklerle “yeri belli olan” birkaç “yetkili”, Tarık Kara’dan bir “iş” yapmasını ister. Operasyon Tarık Kara için çocuk oyuncağıdır. Zira o, kimlerin kimlerin burnuyla, kulağıyla, orasıyla burasıyla oynayarak yepyeni birer kimlik yaratmış, bir görenin bir daha hatırlamayacağı pek çok kişiye sıfır kilometre yaşamlar sunmuştur. İş kolay olmasına kolaydır fakat işin eyleme geçme süreci bir türlü gerçekleşememektedir. Bunda da en büyük pay, Türkiye üzerinde dolanan iç, dış, yan, üst mihrakların ülkeyi kaosa sürükleme çabasından kaynaklanmaktadır.
Tarık Kara, bir tarafta takıntılı olduğu eski aşkı Ayla’nın hayaletiyle nefes alıp verirken, diğer tarafta “yetkililer” tarafından sürekli bir yerlere götürülmektedir. Kendini bazen bir pavyon açılışında, bazen köhne bir depoda bulan Tarık Kara, bu gezintilerin her birinde yeni insanlarla tanışır. Bu kişiler önemli kişilerdir. Kimisi “inşaat ya Resulullah” desturuyla yaşayan, kimisi yıllar evvel bir kamyon kazasından şans eseri kurtulan siyasi bir aktör (!), kimisi de eli kolu bakanlara kadar ulaşan, devlet adına çalışan (!) bir “yetkilidir.” Bir türlü başlamayan “iş” nedeniyle stres yapan, bir bunun üzerine memleketi bozguna uğratmaya çalışan envai çeşit mihrakın icraatlarının eklemlenmesiyle Tarık Kara, mecburi bir istikametin yolcusu olarak sonu hayli kanlı biten bir gecenin içine büyük bir bilinmezlikle sürüklenmektedir…
Tayfun Pirselimoğlu’nun şu ana kadar yayımladığı kitaplarının aşağı yukarı hepsini “kara roman” kategorisine sokabiliriz. Kurduğu basit bir şemadan aşağı, satırlara indirdiği oklar, yazarın esasen dokunmak istediği noktaları hedef alır. Pirselimoğlu, bunu olabildiğince absürt biçimde yaparak, ortaya çıkan her olay ve kişiyle birlikte kitabının seyrini değiştirerek nihayetinde hepsini aynı kümede toplar. Biz okurlar, kimin kim, neyin ne olduğunu ancak birbirine ulanan bu ardışık olaylar ve karakter silsilesiyle fark edebiliriz. Bu durumun “Cerrah”ta da geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Kitabın ana karakteri Tarık Kara, basit bir estetik operasyon yapmaya hazırlanırken kitaba dahil olan yeni karakterler, Pirselimoğlu’nun çaktırmadan anlatmaya giriştiği noktaya işaret eder. Ya da tam tersi; vuku bulmuş bir olayın müsebbibi yine Pirselimoğlu’nun direkt göstermediği bir karakter nedeniyle meydana gelmiştir. “Cerrah”, dört başı mamur bir Türkiye romanı. Kitaptaki hiçbir şeye şaşırmıyoruz, arka kapağında yazdığı gibi “hiçbir şeye şaşırmıyor oluşumuza “şaşırıyoruz.” Bunun sebebini de sanırım Tayfun Pirselimoğlu’nun şu cümleleri en iyi şekilde özetliyor: “Her şeyin her an olabileceği zamanlardı; o yüzden bu haberlere inanmak inanmamaktan daha kolaydı. Kaplancılar, düşman kapıdacılar, kıyametçiler ve uzaycıların bir arada yarattıkları önü alınamaz farfara neticesinde tımarhanelik bir hal olmuştu ki, bu zihinlerinde her an her şeyin olabileceği ihtimali ile yaşayan memleket ahalisi adına hiç de anlaşılmaz değildi.”
(BS/RT)