İnsan güzellemelerinden bıktım usandım. "İnsana yakışmaz", "insan olan bunu yapmaz", "insanlığımdan utandım", "insan ol biraz"... Yeter! İnsanı ne zannediyoruz?
İnsan taşı, toprağı, ağacı, suyu, havayı, kuşu, karıncayı, ceylanı, insanı... türlü yöntemlerle yok eden canlı türü. Ezelî ve ebedî barbar! Nesilden nesile taşınan bir çeşit hastalık. Kötü. Kötülük kuran, geliştiren, yayan... Kötülüğün imparatoru ve imparatoriçesi olmak için ezen, ezdiren.
İnsan, "Sineklerin Tanrısı"nda. -Eğitim değil, edebiyat şart-.
İnsan, beraber yaşamaktan, anlaşmaktan, barışmaktan uzak olan. Devletler kurup ona tapan, herkesi tapmak zorunda bırakan, tampayana zulmeden. Ben ben de ben ben diyen!
Ne kalbimizde ne aklımızda tüy dikilecek yer kaldı insan, öldürme artık!
Övünmeklere doyamadığın, kusursuz zulümlere imza atan devletinle öldürme! Artık öldürme!
Evleri, camileri, araçları, fırınalrı, marketleri... insanları delik deşik ediyorsun. Evinde, damında, balkonunda, penceresinde, kapısının önünde, sokakta, parkta... gördüğün her canlıyı biber gazıyla, kurşunla, havan topuyla, roketatarla, mayınla paramparça ediyorsun. Yaralıları, hastaları aç susuz, doktorsuz bırakıyor, evlerinde ölüme terk ediyorsun. Cenazelerin gömülemesine müsaade etmiyorsun. Yetinmiyor, mezarları yıkıyorsun. Yetmiyor, ölü bedenlere işkence ediyorsun.
Bunlar, bir arada, can cana yaşayabilme umudumuzun infazıdır. Dirilere verdiğin mesajı görüyor, bunun senin geleneğinin bir parçası olduğunu biliyoruz. Sen de biliyorsun ki bir gidip bin gelir ezilenler. Dillere, analara, babalara, abilere, kız kardeşlere, çocuklara; toprağa, ağaca, suya, köye... onca sene kıydın da n'oldu? Bir gidip bin geliyorlar dağlardan, çayırlardan, nehirlerden, göklerden.
Seninki kara mermerden nasıl bir kalptir ki 3 yaşındaki bebeden 8 yaşındaki kara gözlü kara kaşlı çocuklara "terörist" der? Silahların hepsi sana aitken yok ben öldürmedim, onlar kendi kendilerini öldürdü der? Nasıl bir kalptir ki kendi yurdunda evi barkı, işi gücü için mücadele ederken sana dilim, inancım, kimliğim budur, bak buradayım, varım, seninle beraber yaşayalım diyene kulağını tıkar, gözünü kapatır, kurşun sıkar; sıkanın elini kavrayıp ona dur demez?
Bak, ne diyor şair:
"İnsan; insan ne ki,
Şeytanın bacağı kırık kalıyor
İnsan derken."*
İnsan, şaşırt bizi hadi!
Hele ülkenin batısının suskunları, hele siz, yarış mı etmek istersiniz kalbi kara mermerden muktedirlerle? Öğrendiğimdir; acıda, ağrıda, yasta; ağıtların uç uca eklendiği vakitlerde suskun kalanlar daha bir can yakarmış. Gel, çöz o lâl dilinin korku bağını. Düşmanlık, öfke, kin, nefret bağını. Gel, dilini çöz, kendileri konuşmak için senin diline bağ atanlara, dilini düğüm düğüm edenlere haykır, yeter de!
Halklar, anneler, babalar, sevgililer... ölüleri ne saymaya ne toprağın bağrına emanet etmeye yetişebilirken, ektiği nefret ve düşmanlık tohumlarından senin üzerinden beslenenleri en kolay sen alaşağı edersin. Susma. Bunca parçalanmanın, ayrıştırmanın açtığı yaraları hiçbir ilaç iyileştiremeyecek artık. Zulmedilenlerin fotoğrafları ve cümleleri altında un ufak oluyoruz. Umuda dair kelimeleri aşınıyor, eksiliyor, eskiyor. Bak, kimse "barış" diyemeyecek yakında. Sen dediğinde ötegeçelerden sesine ses verilmeyecek. Şimdi senin ses ver vaktin.
Dil, beden, ev, mezar mekânıdır hafızanın. Yeri yurdudur. Kırıldı döküldü parçalandı. Akıyoruz, azalıyoruz açılan boşluklardan. Hepimizi dil, kimlik, din/bayrak, marş, kutsal kitapla bölenler izliyorlar. Gel, onların bu kötücül sevincini yıkalım. Dilleri, kimlikleri, inançları beraber özgürleştirelim. Gör artık, tek olan toprak, tek olan gök, su... Aynı toprakta aynı göğün altında aynı sudan içerken toprağa, suya, göğe, ağaca dil olduğumuzda çoğalıyoruz. Her birimiz kendi anadilimizde. Göğe avcumuzu açtığımızda çoğalıyoruz. Her birimiz kendi inancımızda.
Ne siyaset bilmeye gerek var bazen ne ekonomi, tarih, coğrafya... İnsana, toprağa, suya, hayvana... Hayata bakmak yeter. Onların hikâyesinin dediğindedir hakikat. Orada ne çok acı, sancı, ağrı, elem, keder, yas, ağıt var. Orada ne çok beraber yaşama ve barışma inadı. Hiçbir ders kitabı, hiçbir müfredat, hiçbir kutsal kitap, hiçbir tören, hiçbir deyim, anayasa... anlatmaz onca hakikati. Devletin istediğidir onların söylediği. Herkes kötüdür bir o iyi, herkes düşmandır bir o dost! Kendimizden başka herkesi düşman bilelim ister, herkesi öteki! Bu düşmanlıktan, nefretten beslenir de sömürür kendinden olmayanı. Toprak değildir işgal ve ihlal ettiği; hayatlar, hayaller, hakikatlerdir. Geçmiş ve gelecek. Gel, izin vermeyelim artık.
Gök ile yer arasında bir kara tabuta döndü ömür dediğimiz.
Sıkıştık kaldık. Gel.
Burada,
(Gerginlik. Öldürüm. Tutma. Ambulans. İtfaiye. Kurbanlar. Mahkûmiyetler.
Yasaklama. İnatçılık. Hak arama. Tutuklama. Hapishaneler.
Yıkım. İşgal),
(...)
(Terör. Fidye. Bilinmez yön. Şiddet. Suçlama. Red. Ölüm ilânı. Yasa.
Bozgunculuk.
Kâfirler. Karalama. Hamle. Öfke. Yargı. Kural. Tehlike. Çatışma. Baskı.
Sığınak. Savaş. Gasp.)
(...)
(Füzeler. Sargılar. Âyinler. Saldırılar. Lağamlar. Mezhep
cinayetleri. Gümleme. Ayrışma. Hazırlık. Egemenlik. Kazanç. İç organları.
Cesetler. Çarpışmalar. Müttefikler. Düşmanlar. Silahlananlar. Suikastlar.
Kabileler),
(...)
(Petrol. Uranyum. Sesten hızlı oluş. Cephaneler. Rezillikler. Soruşturma.
Kışkırtma. Yasalar. Sağ. Sol. Görüşmeler. İhanet. İşkence. Göç. vb),"**
Burada nice işkence, ölüm, katliam nice direniş, isyan, umut nice çaresizlik, kahır, utanç. Can çekişiyoruz. Karnımızdan yaralanmış, sırt üstü yatıyor, bacaklarımız kollarımız havada debeleniyoruz.
Tagler, yeni adresler açılıyor sosyal medyada. 100 yıllık, 40 yıllık işgal ve ihlale karşı direnişin, zulme karşı sabrın; ölümün ve yaşamın hafıza kaydı tutuluyor. Barbarlığın hafıza kaydı. İnsan denen canlı, hâlâ daha aklının ve elinin ürettiği aletlerle ısırmaya, çiğnemeye, öğütmeye devam ediyor. Ediyoruz. Çünkü hâlâ dili, inancı, rengi, cinsiyeti kendinden olmayana sırt çeviriyor. Onu ya kendine benzetmek istiyor ya da kusup atmak, sifonu çekmek.
Ben de unutmayacağım elbet.
Acının bu kanlı coğrafyasında taşa dokunsan çatlayacakken, insan ya gardiyan ya cellat başkasına! Kirden pastan nasıl arınacağız, bilmiyorum. Abi ve abla sömürgecilerin sömürgeleştirdiği bir coğrafyada, aynı topraklar üzerinde beraber yaşadığımız kadim halklara abi ve ablalık yapma derdine düşmüş olanların emellerinden kan damlıyor hayatlarımıza. Umut, aşınıyor. Kimse kimsenin abisi, ablası, karısı, kocası, kardeşi, askeri, hocası, bacısı, hâmisi.. olmasın demek bu kadar mı zor? Kimse, kimseye parmak sallamasın demek? Bunlar uğruna marşlar, şiirler yazıp ezberletmek; törenler yapmak hâmilik hizasına çekmenin zehirli arzusu neden akıtılamaz damarlardan?
Artık akıtalım. Akıttığımız oranda uzaklaşacağız örtülü ya da örtüsüz işgalci, sömürgeci aklımızdan; barbarlığımızdan. Geç kaldık, kalıyoruz.
Utanıyorum. Kimliğimde yazan, bana bu'sun denen, verili olanların kamburundan. Ama unutmuyorum. Ne bugün tanık olduklarımı ne de dün'e dair okuduklarımı, öğrendiklerimi. Unutmayacağım.
Sömürgecilerin, işgalcilerin bedenleri, akılları, hayalleri, masalları, aşkları, arzuları, sevdaları, açlığı tokluğu, uykuyu uykusuzluğu, şenliği, cümbüşü, düğünü... hayatı gasp etmelerine ortak olmayacağım. Olursam ve unutursam ne kalbim kurur ne dilim ne tenim. Eğer unutursam umudumu çalarlar, unutursam barışma ihtimal ve imkânına uzak düşerim. Unutursam tıpkı coğrafyada olduğu gibi kalbimin kanayan yarısı beni asla affetmez. Unutursam halklara ve direnişlerine ayıp etmiş olurum. Unutursam, insanlığıma zerre halel gelmez. Tam da insan olduğum için unuturum ya! Ve unutursam, lâl olursa dilim, suskunluğumla suça ortak olurum.
Peki,
"Nedir dehşeti yatıştıracak olan? Nedir vakti sohbetlerine çöktürecek olan?
Burada olsaydı sonsuzluk, tozun kardeşi olarak ömür süren kar olurdu o.
Bakınız: her yokuşun başında, her yol ayrımındad bir ölü, tabutu hakkında tartışılıyor:
Melekler mi taşısın onu,
yoksa ona mı düşer, kendisi mi taşısın onu?"**
Arınmak. Utancı soyunmak. Unutmamak. Ötegeçelerden gelen seslere ses vermek. Belki. Hâlâ bir ihtimal varken. (MK/ÇT)
* Birhan Keskin, "Gazze" şiiri. Soğuk Kazı, Metis Yay., 2010.
** Adonis, Kudüs Konçertosu, YKY, 2014.
Not: Yazıda coğrafyanın kadim halklarının, dillerinin, inançlarının; çekilmiş acılarının, acıları çekenlerin hiçbirinin adı -bilerek- kullanılmamıştır. Bu yazıya mahsustur.