DEM Parti bir şey deniyor.
Bir yandan kıyamet var. Milliyetçi koalisyon ortamı ve ortakları genişletmek, toplumu sindirmek için herkesi ve her canlıyı terörist kılma yarışına girmişken, diğer yandan ülkenin demokrasi çıtasını başka yere büken bir aday belirleme süreci işletiliyor. Bunu yapan DEM Parti olunca tabii ortaya da farklı bir durum çıkıyor.
Zaman gösterecek elbette bu günlerin tortusunu, neye denk geldiğini, neye yol açtığını veya açamadığını. Kronos tanrısının alanına girdiği için karışmayalım…
Ben de ön seçim için Viranşehir’e gittim.
Viranşehir’in siyasal açıdan duygusal bir karşılığı var, çünkü akla hemen Leyla Güven gelir.
1900’lerden başlayan ve 36 döneme yayılan ‘belediyecilik’ tarihinde ilçedeki tek kadın eş/başkan. Yaptıkları halen ilçede hissedilir düzeyde.
Ayrıca üç ayrı dönemde görev alan Emrullah Cin, demokratik siyaset alanında önemli sorumluluklar üstlendi.
Viranşehir deyince nedense aklıma ilk gelen şey şu: Toros, Broadway araçları ve kavgalar…
İlçe kesinlikle Broadway cenneti. Ev başına kaç tane düşüyor anlamak zor.
Yine halkımızın bir sosyal etkinlik olarak yürüttüğü, sorunlarını konuşarak değil de tekme tokat ile daha kestirmeden hal etmeye çalıştığı bir yer, en azından kabataslak görünen.
Şaka bir yana, polislerin bir eylem için değil de kavgaları ayırmak için TOMA’dan su sıktığı, gaz attığı tek yer burası olmuştu. Varsa başka yerler de bilmiyorum.
Diğer bir şey, her seçim sürecinde Urfa’dan dalga dalga yayılan kavga-dövüş görüntüleri.
Neredeyse doğal bir olgu olarak kabul edilen seçim ve kavga doğru orantısı, Urfa için artık sıradan bir hal.
Mesela son genel seçimlerinden aklımda kalan bir olay var.
Haberi aynen vereyim: “Urfa, Kardeşler Mezrası’nda blok oy kullanılmasına karşı çıkan sandık görevlisi Fettullah Işıkakdoğan’ın üstüne kaynar su döküldü.”
Allah aşkına biraz empati yapın. Bir oy kullanma yerine kaynar su nasıl geliyor, nerede kaynatıldı, nasıl taşındı, nasıl döküldü görevliye? Bu fantastik durum, Urfa özelinde her seçimde anca kendini aşma ile açıklanabilir. Bilim buna yoğunlaşadursun ben mevzuya döneyim.
Viranşehir’e Mehmet arkadaşım ile gideceğiz. Lakin üzerimizde çok yoğun baskı var. Duyanlar arıyor. “Demokrasi şehidi olmaya mı gidiyorsunuz?” diyorlar.
“Evet, biz bu yola baş koyduk. Sen Viranşehir’e gitmezsen, ben gitmezsem kim gidecek, kim orada yemek yiyecek?” dedik mi emin değilim. Memo demedi en azından! Net…
Aklımda kalanlardan bir şey de şu: Delege sayısına bakılınca ortalama 5-6 sandık kurulacak. Her sandıkta en az bir kavga, bir patırtı durumu olur diye hesaplıyoruz. 1-1’e oranı var. En düşük ihtimal bu. Haliyle bir kazancı pek yok. En kötü hastane acilini ziyaret, sonra da seçimlerin iptali gelir.
Gitmeden önce planlamamızı yapacağız.
Memo demirden, çelikten bir yelek peşine düşmüş. Yapma etme diyorum. “Bana yap dediler” diyor. Oysa biz sadece çelikten iradeyi biliyoruz. Bu gelenek öyle bir iradedir, başka da çeliği bilmeyiz Memocan! Neyse yola düştük, tahminler, senaryolar havada uçuşuyor.
Karacadağ’ın eteklerine tırmanıyor araç. Tırmandıkça buz tutan yollar ve köylerin inekleri hızımızı kesiyor. Bu arada denk geldiyseniz ineklerin yollardaki tavırlarına dikkat ettiniz mi? Araç var mı yok mu, umurlarında değildir. Hayatımda gördüğüm en umursamaz tavırlara sahip hayvanlar. Yoldan karşıya geçecekse isterse tır geçsin, isterse CB konvoyu geçsin; bana mısın demez. Rahat, sakin, yoluna devam eder, durur biraz sonra yine devam eder.
İneklerin karşıya geçmesini beklerken Viranşehir’i düzenli yokluyoruz.
Genel merkez saat 10’da başlasın demiş ama oy pusulaları daha gelmemiş, çizelgeler gelmemiş. Ne zaman gelecek diyorum? İl getirecek, yoldadır deniyor.
Ee de inşele…
Madem pusula gelmemiş, daha start verilmemiş ve erken gitmişiz; bari bir çorba içelim, açız. İlçe eş başkanı ‘gelin birlikte içeriz’ dedi. İlçe örgütümüzün belirlediği yolda yürümeye karar verdik. Sonuç: Akşam saat dörde gelirken hala kahvaltı yapmamış idik, açtık. Su ve çay dışında bir şey içmemiş olduk. Lakin seçim heyecanı bize unutturdu açlığı.
İlçenin bahçesinde bir kalabalık var. Genel olarak yaşlılardan oluşan kümeler var. Soğuğa inat sigaralar itinayla sarılıyor. Aday adayı sayısı dikkate alınınca kalabalık artacak diye düşünüyorum.
Sandıklar da gelmemiş. İlçe yönetiminde koşturmaca hali var. Üç katlı ilçe binasında zemin kat, çay ocağı başta olmak üzere her yer dolu. Kim kimdir onu da bilmiyoruz, yavaş yavaş tanıyoruz.
Sandalye ve masaların olduğu bir odaya göz atıyorum, demokrasi mücadelesinde yaşamlarını yitiren birçok arkadaşın fotosu var. Lakin duvarı neredeyse kaplayan, büyükçe bir foto da asılı, cezaevinde çekilmiş bir Leyla Güven fotosu bu. O bana bakıyor ben ona.
Hızlıca bir toplantı alıp yol haritamızı belirliyoruz ve bir saat kadar gecikme ile en üst kattaki konferans salonuna toplanalım çağrısını yapıyoruz.
Yaş ortalamasının 50 üzeri olduğu salonda herkesin telefonu şayomi çalıyor. Aynı anda yüz kişi telefona bakıyor.
Salonda yer kalmadı, fakat akın akın geliyor halkımız. Anneler yeni yeni gelmeye başlıyor.
Divan kısa bir açılış yaptıktan sonra aday tanıtımına geçeceğiz.
En heyecanlı an! Adaylar çok daha heyecanlı tabii. Bu belli.
Sadece üç kadın arkadaş var. Ondan fazla da erkek.
Adayların adı anons ediliyor. Kürsüde en fazla üç dakika verilmiş. Helal olsun, üç dakikayı aşan kimse olmadı. İşte bu umut verdi! Neden derseniz, başladığı siyasal değerlendirmesinin 89. dakikasında “sözlerime başlarken” diyen bir siyasal hattın neferleriyiz. Sözlerime son verirken denildiğinde 567 dakika geçmiş oluyor. Yetmez, bir de “son bir şey diyeceğim, bitiriyorum” anı vardır. İşte o son bir şey, hiçbir zaman son olmamıştır, olamaz.
Sahnede en çok alkışı alan adaylar neredeyse en az oy alanlar oldu. Halkımız gerçekten de güzel gazı veriyor ortama! Ama pusula kâğıdı ile baş başa kalınca olaylar değişiyor sanki.
Tanıtım kısmında çok ekstrem bir şey yoktu. Aklımda kalan “troller hakkımda bir iddia atmışlar, ben Arap’mışım” diyen aday arkadaşın ardından Arapça bunlara cevap vermesi kaldı.
Bir de ‘ben insanım’ diyerek bitirdi. Troller de cevabını almıştır, sözüm ulaşmıştır yerine diye son bir atar yaparak indi kürsüden.
Aday tanıtımlarından sonra bir alt katta kurulan sandıklara geçiliyor.
1200’e yakın delege var. İlk başta izdiham yaşanıyor.
Çok geçmeden diğer tüm yerlerde de en temel soruna dönüşen “HEVAL, ADIM YOK LİSTEDE” krizi başlıyor.
Bu öyle bir isyan ki, yani cennete gitmişsiniz ama tam içeri girecekken adınız yok listede gibi bir şey. Öyle bir hayal kırıklığını düşünün.
Listede adının olmaması bir ilişkinin bitişi gibi ele alınıyor. Partim beni terk mi etti duygusu tüm vücudu kaplıyor. Neyse ki çok az öyle isim geldi.
Bir abêmiz neden soyadına göre isimleri düzenlemediniz diyerek sert çıkışıyor bize. Nizam yok, düzen yok gibisinden eleştiriler ile Alman disiplininden dem vuruyor. Abê heyran iyi de Viranşehir’deyiz, olacak bu kadar, Alman disiplini bekleme diyorum.
Ne olacak ne fark eder ada göre yapıldıysa diye soruyorum?
Kızgınlığının sebebi ağzından kaçıyor: Eee eşim ile ayrı sandıklarda oy kullanacağız diyor.
Ayrı sandık dediği de yan yana iki odada kullanacaklar. Arada bir metre uzaklık var.
Demek ayrı kalmak istemiyor aşk dolu yüreği. Çorak topraklarda aynı sandıkta oy kullanabilme ihtimalini sevmiş amca!
Fakat çözümüm var. Temam xalo dedim. Önce senin sandıkta kullanın, yenge de senin yanında olsun, sonra onun sandığa geçersiniz.
Çok mantıklı dedi ve öyle yaptılar.
Adı olmayanlara da kısa süre içinde bir çözüm buluyoruz. Şimdilik sorun yok. Fakat sandık başlarından ayrılmayan arkadaşlar var. Neyi bekliyorlar, neyi umuyorlar bilmiyorum. Belli ki bir adaya çalışıyorlar ve yönlendirme amaçları var. İzin vermiyoruz, göz açtırmıyoruz.
Adını hatırlayamadığım bir abê de oy kullanma yerinde kürsü üstüne çıkmış avaz avaz bağırıyor: Lütfen oy kullananlar aşağı! O böyle dedikçe, alan azalacağına artıyor.
Babasının, annesinin yerine oy kullanmaya gelenler var, izin vermiyoruz. Bu da yer yer geriyor, köyden geldim nasıl izin vermezsiniz diyor.
Maalesef genel merkez öyle diyor genelgede!
Engelli birçok delege de zor şartlarına rağmen gelmiş oy kullanmaya, hastaneden gelenler de vardı. Öyle ki bir kat yukarı çıkamayacak kadar hasta olanlar vardı. Uygun seçeneklerle biz sandıkları ayaklarına götürdük, kullandılar.
En ilginç durum ise adı listede yer almayanların bunu büyük bir komplo olarak görmeleri. Birileri devreye girmiş, çıkarmış beni listeden. ‘Oyun büyük’ deyip duruyorlar. Bir tanesi çok ısrar edince ilgilendim, sonra da ortaya çıktı ki zaten partiden uzaklaştırması varmış. Ama bu duruma rağmen gelip oy kullanmak istiyor ve ‘komplo var’ diyor; kardeşim daha başka küçük sorunlar var sanki… Konuşuldu, hal edildi.
İnisiyatif alarak çok durumu hal ediyoruz. Yoksa altında kalkılmaz.
Futbol fanatiği olduğu belli olan bir delegeden oy kullanırken futboldaki VAR istemi önerisi geliyor. Seçim anında da olsun diyor. Lakin VAR sistemi nereyi çekecek, neyi tespit edecek bilgimiz yok. Kısa bir sessizlik oluyor. Var/dır bir bildiği deyip geçiyoruz.
Sayıma son bir saat! Oy kullanma sayısı bayağı azaldı. Tam bu esnada elektrik gitmez mi?
Bulunduğumuz yer karanlığa boğuldu az.
Tam bir ‘kedi trafoya girdi’ vakası var önümüzde. Acaba bilerek mi yapıldı, nedir bu diye soruyorum. Genel bir durummuş, sık sık elektrik gidiyormuş burada.
Zaten çok sevmiş olacak ki elektrikçim, son dakika kala tekrar gitti.
Mehmet’e diyorum oyları açmaya çok az kalmışken bir şeyler atıştıralım. Soruyoruz, el işareti ile sol sokağı işaret ediyor bir yetkili abimiz. Tarif ettiği yere girdik, önümüze kuyumcudan başka bir şey çıkmıyor. Git git git… En son bir yer bulduk. Gidişimiz on dakika sürdü, yemeği yiyip kalkışımız beş dakika.
Eti çok güzeldi diyor Mehmet, çok güzeldi!
En azından midemiz yemekimsi bir şeyler gördü, beyne kısa süreli de olsa açlık bastırıldı sinyali gönderecek. Mide mutlu, beyin mutlu, Viranşehir mutlu!
Tam saat 16’da sandıklar kapanıyor. Sandıkları halkın karşısına çıkaracağız, huzurlarına açacağız, çıkan ismi tek tek okuyacağız zarflardan.
Daha şeffaf bir hal varsa buyurun gösterin.
Sayım işlemi kısa süre sürüyor. Heyecan çok fazla.
Kadın arkadaş, büyük bir far atıyor ama yüzde 50+1’i bir oyla kaçırıyor. Evet, 1 oy.
Yarın tekrar yarışacak.
Erkek adaylar arasında da iki ve üçüncü arasında bir oy fark var. Haliyle üçüncü olan arkadaş tekrar bir sandıkta oy sayımı istiyor. Hay hay! Saymak bizim işimiz.
Sonuç aynı çıkıyor.
Yarın artık hak getire.
Ertesi gün iki durum gelişiyor. İkinci olan kadın arkadaş birinci olanın lehine çekiliyor. Kadın adayımız netleşmiş oluyor.
Erkeklerde ise geri dönüş yok! Kimse gelmez dedim ama ilk güne oranla katılım yüzde 95 civarında. Bu iyi…
Sonuç bayağı sürpriz oluyor. İkinci gelen arkadaş silip süpürüyor ikinci turda. Fark atarak alıyor.
Seçim sonuç tutanakları, birleştirme tutanakları derken bitirip aşağı iniyoruz. İlçe örgütü lahmacun sermiş masaya. Mehmet hunharca dalıyor, çok güzel diyor. Yani güzel, çok güzelmiş. Yolda da bir iki kez konuyu açtı ve ‘çok güzeldi lahmacun’ dedi. Kaldırmasam ilk turda 50+1 lahmacunu mideye gömecek. Crazy boy!
Sonuç olarak ortaya gerçekten beklenenden çok daha fazla iyi bir tablo çıkıyor. Viranşehir sorunsuz bitiren ilk yer oluyor neredeyse. Çok büyük bir olgunluk ve nezaket ile tamamlıyor süreci. Adeta demokrasi kalesi benim diyor!
Adayların birbirine karşı Fransa tadındaki nezaketi ise göz doldurdu.
Sonra biraz düşününce Göbeklitepe’yi de aşma potansiyelinde olan Karahantepe’nin Viranşehir’e çok yakın olması aklıma geliyor.
Burada yapılacak kazılarda görülecektir ki Viranşehir’e ait demokrasi kalıntıları bulunacaktır.
Yoksa ön seçimde sıfır sorun ile çıkmanın başka nasıl bir açıklaması olacak?
Bizi korkutmaya çalışanlar, kaos ve kriz bekleyenlere soruyorum: Ne oldu? Bak gördünüz işte.
Artık kimse alamaz bu demokrasi beşiği ilçemizin önünü… Yani galiba sanırsam…
(ÖA/VC)