* Fotoğraf: Pexels
Hiç çok başarılı olduğunuz bir ortamda başarınızın haklı gururunu yaşayacakken kendinizi herkesi kandıran bir sahtekar gibi hissettiniz mi? Başarılarınızı hak etmediğinizi, aslında şans eseri bulunduğunuz yerde olduğunuzu ve bir gün foyanızın ortaya çıkacağını mı düşünüyorsunuz? Öyleyse siz de sahtekarlık sendromundan muzdarip olabilirsiniz.
Sahtekarlık sendromu (Imposter Syndrome), kişinin başarılarını kendi yetenek ve yeterliliklerine değil de şansa ya da diğerlerinden çok çalışmış olmaya bağlaması olarak tanımlanıyor. Ortaya çıkma sebepleri ve ortaya çıkış biçimleri kişiden kişiye değişse de temelde kişinin başarılarının kendisinden kaynaklanmadığı düşüncesi etrafında şekilleniyor.
Kökeninde, kişilerin kendi performanslarını doğru bir şekilde değerlendirememe, azalan öz güven ve öz yeterliliğin eşlik ettiği sebepler yer alıyor. Bu kişiler, kendilerine güvenlerinin azalması, başarısızlıklarını içselleştirmeleri ve uzun vadede hatalarına aşırı odaklanmaları sebebiyle sürekli bir stres ve endişeye maruz kalıyorlar. Bunların sonucunda, sahtekarlık sendromuna sahip olan kişiler daha çok çalışarak ve mükemmelliği arayarak başarısızlık ihtimallerini en aza indirgemeye çalışıyorlar. Beklentileri karşılamak adına sahip oldukları tek aracın bunlar olduğunu düşünürken başkalarının yeteneklerini gereğinden fazla yüceltip kendi emek ve çabalarını hafife almaya yatkınlık gösteriyorlar.
Benlik algısı, öz saygı ve öz güven
Bu durum aile geçmişi ile bağlantılı oluyor. Araştırmalarda, kendi ailelerinde ilk defa normları veya beklentileri aşmak adına çabalayan ve başarıyı yakalayan bireylerde sahtekarlık sendromunun daha sık görüldüğü bulgusuna varılıyor. Bu durum üniversite çağındaki öğrencilerde ise eksik verilmiş ebeveyn bakımı ve baba figüründeki yüksek kontrol ile ilişkili olarak gözlemleniyor. Buna ek olarak, sanat veya akademi gibi nesnel başarı ölçütlerinin her zaman sonuç ile uyumlu olmadığı alanlarda kariyer yapan bireylerin sahtekarlık sendromundan daha çok etkilenebileceği öne sürülüyor.
Bir cinsiyete atfedilmiş mesleklerde ise karşı cinsten bireyler kendilerini sahtekar olarak adlandırmaya daha yatkın oluyorlar. Üstelik çok sayıda araştırma da yüksek öğretimde bu deneyimin çok yaygın olduğunu belgeliyor. Birçok başarı ve övgüye rağmen başarılarını kendi becerilerine bağlamayan bu kişiler, kendilerini aldıkları övgü düzeyine layık görmüyorlar, hatta bu durum kaygı seviyelerinin yükselmesine dahi sebep olabiliyor.
Başarı elde ederken veya yeni rollere adapte olmaya çalışırken kendimizden şüphe etmeye başlayabiliyoruz. Bu da sahtekarlık sendromunun hem benlik algısı hem öz saygı, hem de öz güven dengesizliği ile alakalı olduğunu gösteriyor. Kronikleşen kendinden şüphe duyma, başarısızlık korkusu ve performans kaygısı gibi tanımlayıcı özelliklerin, düşük öz saygının sıkça rastlanılan belirtileri olduğu düşünüldüğünde, bu bulgular şaşırtıcı değil. Aslında, sahtekarlık sendromu ve düşük öz saygının kavramsal olarak benzediğinin göstergesi.
Depresyon ile ilişkisi
Sahtekarlık sendromunun öz saygı veya depresyon ile ilişkilerinin araştırmalarda tekrar tekrar bulunması, bu sendromu deneyimleyen kişilerin Beş Büyük Faktör Kuramında bulunan Nevrotik kişiliğe sahip olabileceklerini gösteriyor. Beş Büyük Faktör Kuramı, kişiliğin beş ana boyutu olduğunu savunuyor: Açıklık, sorumluluk, uyumluluk, dışadönüklük ve nevrotiklik. Bu model, kişilik farklılıklarını tanımlamanın bir yolu olarak kabul ediliyor.
Kuram, nevrotik kategorisindeki bireylerin karamsarlık, kaygı, korku, öfke, kıskançlık, suçluluk, depresif ruh hali ve yalnızlık gibi duyguları deneyimleme olasılığının diğer insanlara göre daha yüksek olduğunu iddia ediyor. Bu bilgilerle tutarlı olarak başka araştırmalar da algılanan sahtekarlığın nevrotikliği açıkça ima eden depresyon, anksiyete ve öz bilinci içeren bir durum olarak tanımlıyor.
Başarıya ulaşmanın önünde engel
Sahtekarlık sendromuna sahip bireyler arasında depresyon ile baş etmeye çalışan kişilere rastlayabiliyoruz. Bu duygular, daha sonra birbirlerinden beslenmeye başlayabiliyor ve sonunda başarıya ulaşmanın önünde bir engel haline dönüşebiliyor.
Bu nedenle bu kişiler normal koşullarda olabilecekleri kadar başarılı olamayabiliyor ve depresif belirtiler sebebiyle üretkenlikleri azalabiliyor. Ayrıca, sahtekarlık sendromu yaşayan kişiler sürekli olarak performanslarını değerlendirme ve kendilerini çok sert eleştirme eğiliminde olabiliyor. Bu nedenle, bu kişiler düşüncelerinin depresyon belirtilerini maskeleyebileceğinin muhtemelen farkında olmayabiliyor.
Başa çıkma stratejileriyle sahtekarlık sendromunun ilişkisini araştıran çalışmalar, kaçınmacı başa çıkma stilinin etkisini vurguluyor. Aktif başa çıkma, bir stres faktörünü ortadan kaldırmak veya etkisini azaltmak için duygusal destek veya aktif planlama gibi kasıtlı adımlar atmayı içeriyor ve bu nedenle stres kaynağına yönelik enerji sarf etmeyi gerektiriyor.
Kaçıngan başa çıkma ise bir stres kaynağı sebebiyle tetiklenen olumsuz duyguları zihinsel veya davranışsal olarak koparak, vazgeçerek ve inkar ederek azaltmaya çalışıyor. Bu da kaçıngan başa çıkmanın stresi ortadan kaldırmadan geçici bir rahatlık sağladığını gösteriyor. Kaçınma stratejisi aktif stratejiye göre zaman, enerji, dikkat gibi kaynakları daha az gerektirse de, stres etkeninin devam etmesini ortadan kaldırmıyor veya azaltmıyor. Bu stratejiyi uygulayan kişiler stresleri azalmadığı sürece kaçınma stratejilerine devam ediyorlar ve bu kısır döngü duygusal tükenmişliğin önünü açabiliyor.
Kendini sabote etme
İş tatmininin sahtekarlık sendromu ile sahip olduğu dolaylı ilişkisi, sahtekar olma kaygısından kaynaklanan duygusal yorgunluk sonucunda olabiliyor.
Kendini sabote etme davranışları ve utanma gibi olumsuz duygulanımlar da sahtekarlık sendromunun nedenleri arasında sayılabiliyor. Araştırmalar, bu kişilerin performanslarını kendi kendilerine sabote ettiğini ve başkalarıyla etkileşimleri konusunda sıklıkla utanç duyduklarını doğruluyor.
Sonuç olarak çalışmalar, sahtekarlık sendromu eğilimleri olan kişilerin performanslarını bizzat kendilerinin baltalayabileceklerini ve kendilik algılarını değersizleştirebileceklerini gösteriyor.
Kaynaklar
[1] Parkman, A. (2016). The imposter phenomenon in higher education: Incidence and impact. Journal of Higher Education Theory and Practice, 16(1).
[2] Schubert, N., & Bowker, A. (2019). Examining the impostor phenomenon in relation to self-esteem level and self-esteem instability. Current Psychology, 38(3), 749-755.
[3] Bernard, N. S., Dollinger, S. J., & Ramaniah, N. V. (2002). Applying the big five personality factors to the impostor phenomenon. Journal of Personality Assessment, 78(2), 321-333.
[4] McGregor, L. N., Gee, D. E., & Posey, K. E. (2008). I feel like a fraud and it depresses me: The relation between the imposter phenomenon and depression. Social Behavior and Personality: An International Journal, 36(1), 43-48.
[5] Hutchins, H. M., Penney, L. M., & Sublett, L. W. (2018). What imposters risk at work: Exploring imposter phenomenon, stress coping, and job outcomes. Human Resource Development Quarterly, 29(1), 31-48.
[6] Cowman, S. E., & Ferrari, J. R. (2002). "Am I for real?" Predicting impostor tendencies from self-handicapping and affective components. Social Behavior and Personality: An International Journal, 30(2), 119-125.
Yazı ilk olarak Yakın İlişkiler sitesinde, “Sahtekarlık Sendromu (Imposter Syndrome) Nedir?” başlığıyla yayınlandı.
(İD/AS)