Seçmek “düpedüz sağlıksız da olabilir. Özellikle zor bir seçim yapıyorsak, bu bizi strese ve fiziksel bir hastalığa kadar götürebilir.”*
İlk başta tek tek oy kullananlar için geçerli gibi algılanan bu ifade aslında bütün bir toplumu sarıp sarmalayan bir atmosfer. Bugünden –sonuçlar itibariyle- bakınca iktidarın aksi yöndeki bütün çabalarına rağmen diğer aktörlerin** her düzeyde makul yaklaşımıyla “stresle başa çıkılabildiği” ve olabildiğince sağlıklı bir şekilde “bu etabın” sonlandığı söylenebilir. Yani seçimler bitti ve herkes oyunun ölçüsünü aldı.
Seçim öncesi, seçim sonrasına işaret ederek “seçim sonuçlarına göre herkesin acillik olabileceğine” dikkat çekmiştim!
İşte şimdi “o etaptayız”. Göründüğü kadarıyla an itibariyle ve en genel yaklaşımla iktidar acillik olmuş durumda.
***
Seçim öncesi biliyorduk, vatandaşın en öncelikli sorunları sıralamasında sağlık önde gelmiyordu ve dolayısıyla bu seçimlerde*** sağlık politikaları sonuçlar üzerinde anlamlı bir etki yapmayacaktı Türkiye’de sağlığı (ve eğitimi) en öncelikli sorunlar arasında görenlerin oranı yüzde 3.5 (ve yüzde 3.3). Bir başka ifadeyle Türkiye’de günde 2 milyona yakın poliklinik başvurusu ve o oran kadar bir öncelik var! Yani –zorlama- spekülasyon yapabiliriz, ne de olsa sağlık –ancak- hasta olunduğu zaman öncelik taşır!
Şimdi seçim sonrasındayız.
Toplum olarak sağlığımız iyiye de gidebilir, çok daha kötüye de.
İlk söylenebilecek olan seçim sonuçlarının önemli bir çoğunlukta umut yarattığıdır. Bilinen bir sözdür: sağlığı olmayanın umudu, umudu olmayanın hiçbir şeyi yoktur. Giderek mutsuzlaşan ve umudunu tüketmeye başlayan halk umutlanmıştır****.
Can sıkmak pahasına paylaşmak gerekir, “ekonomik bir kriz” gözüküyor. Zaten mevcut ekonomik tablonun, neyse o olan büyümenin sağlıksızlığı da gizli değil. Hatta ironik bir şekilde (Dr. Ergün Demir ve Dr. Güray Kılıç’ın yeni yazılarında belirttikleri gibi) büyüme vatandaşın cebinden hastalık için de çıkan para dahil harcamalara bağlı.
Bu harcamaya bağlı büyümenin üzerine kriz kapıdaysa durum iç açıcı değil. Çünkü sermayenin krizi emekçiye yıkma becerisi de bilinenlerdendir.
Bu veriler ışığında sorunumuz umutlanan halkın (hepimizin) en genel ve özel anlamıyla sağlığını nasıl koruyacağıdır.
Bunun için seçim sürecinde yılların mücadelesine bağlı olarak muhalefet partilerinin dile getirdikleri ortaklaşmış taleplere bakmakta yarar var:
Taşeron sistemi kaldırılmalı ve taşeron işçiler kadroya geçirilmeli.
Yolsuzluk dosyaları yeniden açılmalı, üzerine gidilmeli, hesabı sorulmalı.
Asgari ücret vergi dışı bırakılmalı, en az 1500 TL olmalı.
Emekli aylıklarında iyileştirme yapılmalı, yılda en az iki ikramiye verilmeli.
Yüzde10 seçim barajı kaldırılmalı.
Siyasi partiler yasası değiştirilmeli.
Yargı, basın üzerindeki baskılar son bulmalı.
İç güvenlik paketi iptal edilmeli, ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller temizlenmeli.
İçte ve dışta(/komşular başta) savaşçı, şiddete dayalı politikalar sonlandırılmalı. barış sağlanmalı, korunmalı, geliştirilmeli.
Doğayı yok eden/tahrip eden girişimler sonlandırılmalı, doğa korunmalı.
İş cinayetlerinin hesabı sorulmalı, işçi sağlığı ve güvenliği açısından hiçbir taviz verilmemeli.
…
…
Ortak taleplere devam edebilir, arttırabiliriz. Bu taleplerin hemen hepsi önümüzdeki süreçte sağlık için mutlaka yaşama geçirilmesi gereken başlıklar. Bu seçimlerde bu talepler de oylanmış ve yılların mücadelesiyle muhalefet partilerine söylettirilmesi sağlanan bu talepler halkın en az yüzde 70-80’inin desteğini almıştır.
Hatırlatmakta yarar var: Seçim/sandık bir aldanma anı olarak kalabilir. Nasıl ki seçim günü sandıkların başında durmak, oyların yer aldığı torbaları takip edip seçim kuruluna kadar nezaret etmek, bir örneğini aldığımız sandık sonuçlarını içeren ıslak imzalı kağıtları saklamak için organize olmadığımızda sorun oluyorsa şimdi de “muhalefet partileri” bu talepler için oy aldıklarını “unutabilirler”.
Şimdi seçim ötesindeyiz!
Seçim günü örnek olabilir. Seçim günü Türkiye ölçeğinde “sandık merkezli” çok ciddi bir halk örgütlenmesi gerçekleşti. Oy ve ötesi, Ankara’nın Oyları gibi değişik adlarla simgeleşen ama sonuçta adı bilinen bilinmeyen birbiriyle dayanışma içerisinde irili ufaklı “örgütlenmeler” aynı amaç için çalıştılar.
Hep birlikte “Seçim Ötesi”/“Halkın Talepleri” hareketini başlatmazsak ya da var olanları dayanışma içerisinde büyüterek etkin kılmazsak “umut sarsılabilir”. TÜSİAD başta sermaye her daim örgütlü bir şekilde “kazanılanı” kendi hanesine yazmak için teyakkuzda.
Yol belli: taleplerin gerçekleşmesi için söz verenlerin tepesinde, halkın kendi örgütlenmesine güvenerek hızla sürece müdahil olmak. Nasıl ki 2002 de tezkerede meclisin halkın talebi doğrultusunda karar vermesini sağladıysak bugün de seçim sonrası sürecin halkın talepleri doğrultusunda yürümesi için örgütlenmeliyiz. Her anlamda sağlığımız buna bağlı. (EB/HK)
* Cehenneme Övgü, Gündüz Vassaf, s 106-128
** Hakkını yememek gerek, HDP bütün bu süreç boyunca özel bir övgüyü hak ediyor.
*** Kamuoyu yoklamaları yapanlar AKP’nin seçim başarılarında sağlığın azımsanmayacak bir katkısı olduğunu söylüyorlar. Bu bilgiyi sağlık tanımı, algı yönetimi vb üzerinden tartışmak mümkün olmakla birlikte “bu seçimlerde” sağlığın bir değerlendirme konusu olmadığı, bu seçim için sağlık üzerinden oya dönüşen bir katkının sınırlı olduğunda hem fikir olunabilir diye düşünüyorum.
**** Bu umudun en önemli gerekçesi tartışmasız Gezi’dir, seçimler bunu bir kez daha görünür kılmıştır.