Heteroseksist toplum yapısının iki yüzlü ahlakını, fallokrasinin kadın, erkek ve cinsel kimlikler üzerindeki baskısını “Zenne” karakteri ekseninde sahneye taşıyan bir oyun Son Zenne.
Ataerkil sistemde “öteki” kimlikleri kontrol altında tutması salık verilen, edemediğindeyse öfkesinden çılgına dönen erkekliğin yaşamlarımızdaki etkisi Zenne ve Nesime karakterleri üzerinden aktarılıyor seyirciye. Erkek egemenliğini temsil eden Şahin karakterinin, Zenne ve Nesime’ye uyguladığı gerek psikolojik gerekse fiziksel şiddete şahit oluyoruz oyun boyunca.
Serdar Saatman, oyunun hem yazarı hem de yönetmeni. Yarkın Ünsal, Sevtap Özaltun ve Cansu Fırıncı ise Son Zenne’nin oyuncu kadrosunu oluşturan isimler.
“Zenne” karakterine can veren Yarın Ünsal’la Son Zenne oyununa, LGBTİ’ler ve tiyatro ilişkisine, tiyatroya ve tiyatronun güncel sorunlarına dair konuştuk.
Son Zenne, cinsel kimliklere uygulanan baskıyı gösteriyor
“Son Zenne oyunu, heteroseksüel toplum yapısının, kadının, erkeğin ve cinsel kimliklerin üzerindeki baskıyı Zenne karakteri ekseninde seyirciye sunar. Aslında bu toplumsal yapının hem eşcinsellere, hem heteroseksüellere, hem kadına, hem erkeğe uyguladığı zulmü gösterir.”
Yarkın Ünsal, oyunun farklı kesimlerinden insanların bulunduğu bir seyirci profiline sahip olduğunu söylüyor. Oyunla ilgili güzel yorumlar aldıklarını belirten Ünsal, oyundan sonra okuduğu yorumların ikinci bir alkışın yerini tuttuğunu ifade ediyor. 30’un üzerinde oynanan Son Zenne, İstanbul dışında iki kez Ankara, bir kez Bursa ve iki kez İzmir’de de gösterilmiş. Yaz sezonunda da gösterime devam etmekte ve isteyenler 18 ve 29 Ağustos tarihlerinde Bo Sahne’de Son Zenne’yi seyredebilirler.
“LGBTİ tiyatrosundan henüz bahsedemeyiz"
LGBTİ tiyatrosunun Türkiye tiyatrosu içindeki yerini ve gelişimini sorduğumda, Ünsal, LGBTİ tiyatrosu diye bir şeyin varlığından bahsedemeyeceğini söylüyor ve ekliyor:
“LGBTİ tiyatrosundan bahsedebilmemiz için dernek çatısı altında ya da sivil toplum örgütü çatısı altında oluşturulan bir tiyatrodan söz etmemiz gerek. Eğer bir kavram olarak bu tiyatrodan bahsetmek istiyorsak; bu sefer de bahsedebilecek kadar eserin veya bu alanda üretimin yapılmış olması gerekiyor diye düşünüyorum.”
LGBTİ içerikli oyunların yaygınlaşmasıyla ilgili olarak Ünsal, son dönemde tiyatroların yeni metinler ürettiğini ancak çoğu yapının bugünün seyircisine ulaşması için fazla demode olduğunu belirtiyor. Demodeliğin aslında samimiyet noksanlığından kaynaklandığını dile getiriyor.
“Artık büyük salonlar değil, küçük salonlar daha çok seyirci üzerinde etkili. Dolayısıyla bu yapının kendiliğinden getirdiği biçemler var. Bu biçemler artık yeni değil, uzun zamandır Türkiye’de de tatbik edilen bir alan. Ama hala ısrarla bu alanı bugünün bakış açısıyla, bugünün seyircisine göre kullanamayan tiyatroların, yönetmenlerin, oyuncuların, tasarımcıların olduğunu düşünüyorum. Metinler üretiliyor ancak kimi zaman kafası karışıkmış gibi geliyor bana. Yeni metinler, yeni üretimler var ancak takip edebildiğim kadarıyla söyleyebilirim ki yeni yaklaşımlar çok yok.”
"Sahnede cinsel kimliğini alenen dile getirmeyen karakterlerin heteroseksüel olduklarını iddia edemezsiniz."
Konu LGBTİ içerikli oyunların, LGBTİ Hareketinin mücadelesine yönelik ne ölçüde bir katkı sağladığına geliyor. Son dönemlerde LGBTİ kimliklerinin ön planda bulunduğu oyunların popüler olduğuna ancak bunun da şimdilerde durulmaya başladığını, popüler bir reklam malzemesi olmaktan çıktığını vurguluyor Ünsal.
“Sahnede cinsel kimliğini alenen dile getirmeyen karakterlerin heteroseksüel olduklarını iddia edemezsiniz. Bunu alenen malzeme haline getirmiş oyunlarla, bunu dile getirmemiş oyunlar açısından benim için bir fark yok. Yani oynadığım birçok rolün cinsel kimlikleri üzerine düşünürüm. Ama bunu açık edeceği, doğrudan dile getireceği bir durum oyun gereği yoksa, bu bir alt metin çalışması olarak kalır ve oyun kişisi için önemli bir dinamo olur. Cinsel kimliklerin, bugüne kadar alışılagelmiş ilişki biçimleri dışındaki örneklerin tiyatro metinlerinde işlenmesini çok önemli buluyorum.
“Bir gün oyun sonrası bir kadın seyircimiz bana yaklaşıp ‘kendi hikayelerimizi sahnede görmek bizi çok mutlu ediyor. Bu hayatlar da var. Biz de varız. Bu yüzden çok önemli bir oyun oynuyorsunuz. Çok teşekkür ederim. Sırf çevremden tepki alabilirim diye oyununuzun afişini bile paylaşamıyorum ama çok istiyorum’ dedi. Bu sohbet benim için çok önemliydi. Bir dönüm noktası oldu adeta. Evet! Herkes kendi hikayesini seyretmek ister. Dolayısıyla bu tür ‘öteki’ hayatları işleyen oyunlar çok yapılmalı ve her zaman sezonda var olmalı. Çünkü bu oyunlarda işlenen dertler hala çözülmedi ve gittikçe de daha çözülmez bir hal alıyor. Bu konuları işleyen oyunların LGBTİ hareketine şu sloganla destek olabildiğini düşünüyorum:
“Susma haykır eşcinseller vardır.”
“Ötekileştirme dille başlayıp tavırla devam eder.”
Oyunlarını ötekileştirmeye karşı koymak için oynadıklarını söyleyen Ünsal, şöyle devam ediyor:
“Ben hep ötekileştirmenin dille başladığını tavırla devam ettiğini söyleyip duruyorum. Bunu yıkmak için de maalesef önce dili yıkmamız gerektiğini ve yeniden oluşturmamız gerektiğini düşünüyorum. Bulabildiğim tek çözüm bu, yoksa bizim sohbetimizde de olduğu gibi oyun LGBTİ içerikli etiketi alıyor. Bu etiket oyunun LGBTİ bireylere yönelik yapıldığı anlamına gelmiyor. Bu oyun hepimize bir şey anlatıyor. Hikayeyi neresinden yakalayıp sizin yapıyorsanız oyun o hikayeyi anlatır....”
“Eşcinsel karakterleri hetero oyuncuların canlandırması, LGBTİ varoluşları sınırlandırmaz, güçlendirir.”
Oyunlarda LGBTİ bireylerin heteroseksüel kimselerce canlandırılması bir süredir tartışılan bir konu. Bu konuyu da konuşuyoruz Ünsal’la.
“Oyunculuk teknik bir meseledir. İster heteroseksüel olun ister homoseksüel olun ne fark eder? Eğer kendi kimliklerimize göre rollerde oynamamız gerekseydi hiçbir oyunda oynayamazdık. Çünkü oyuncunun kendini anlattığı bir metni bulduğunu sanması bence düşük bir olasılık yahut iddia ediyorsa da büyük bir yanılgı olabilir. Dolayısıyla heteroseksüel bireylerin sahnede eşcinsel karakterleri canlandırması LGBTİ bireylerinin var oluşunu asla sınırlandırmaz, güçlendirir.”
“Kulluk’ ve ‘birey’ olma çatışmasını sulayan bir iktidardan herhangi bir olumlu etki bekleyemeyiz”
Türkiye’de sanatın özgürlüğü uzundur tartışılagelen bir konu. Ünsal’dan bir oyuncu olarak, Türkiye’de tiyatronun ne denli özgür olduğundan söz etmesini istiyorum. Devlet tiyatrosu ile özel tiyatro arasındaki farklara değiniyoruz.
“Tiyatrolar özgür değil, ancak tiyatrocular özgür. Devlet tiyatroları için kurumda olmadığım için örnekleyerek kanıtlamam zor ama görünen köy kılavuz istemez. Özgürdür diyemem ancak özel tiyatroların kendi ekonomik güçleri kadar özgür olduklarını söyleyebilirim. Buluşları kadar, hayalleri kadar özgür... “
Tiyatronun özgürlüğünden söz edip bu özgürlüğü belirleme erkine sahip iktidarlardan bahsetmemek mümkün değil. AKP iktidarının tiyatroya etkisine ilişkin şu sözleri söylüyor Yarkın Ünsal:
“Bu iki kelimenin yan yana olması bile beni güldürüyor. Çünkü ‘kulluk’ eylemiyle ‘birey’ olma eylemi çatışmasını sulayan bir iktidardan herhangi bir olumlu etki bekleyemeyiz. Olumsuz etkisi üzerine de çok uzun ve ayrıntılı sohbet etmeliyiz. Kültür politikasından başlayıp sanatı ve sanatçıyı itibarsızlaştırmalarından; eğitim politikasının bu yönde desteklendiği bir yapının eleştirisinden devam edip sanatçı sözleşmelerinden, devlet tiyatrolarının akıbetinden, hala kapalı olan AKM’den, düşünceyi suç saydıkları noktada ifade özgürlüğünü kullanan oyuncuları hedef göstermelerinden çıkmalıyız. Tiyatrodan önce yaşama özgürlüğüne dair olan etkilerinden söz etmeliyiz. Ama ne olursa olsun tabii ki tiyatro görevini yerine getirecek ve yenileyecektir düzeni, hep yinelediği gibi...” (EH/ÇT)