Futbol eskiden bir oyundu.
Futbolcuların birer mesleği vardı mesela ya da henüz kulüplerin sonuna "A.Ş." ibaresi eklenmemişti.
Taraftarların da tribünde forma giydiği dönem başladığında futbolu bırakmak üzereydi. Tuhaf gelebilir, belki de komik, ama kulüpler sezonu her oyuncuya bir formayla tamamlıyor; çoğu sezon yamalı formalarla tamamlanıyordu onun zamanında.
Uzun lafın kısası, futbol henüz sadece futboldu.
Adına ne dersiniz bilmem ama futbol kulüpleri daha "rant ocağı" olmamıştı.
Böyle zamanlardan kalma bir çınar ayrıldı aramızdan: Lefter Küçükandonyadis.
Soyadı gibi uzun ömrüne kimbilir kaç başarı sığdırdı. Kimbilir kaç yaşlı amca, genç bir fanatiğe bu ismi anlattı. Ondan geriye bir "duygu" kaldı.
Duygular ne kadar kaleme dökülebilir ki? Belki Lefter'den geriye kalan bir mirası yazabilmek mümkün.
Futbolun rant kavgasına düştüğü şu günlerde Lefter futbolun ruhunun hayattaki son simgelerinden biriydi. Televizyonlardaki "Futbol tartışma" programlarındaki ve gazetelerdeki "boş gevezeliğin" hakim olduğu şu günlerde temizliğin, dürüstlüğün sembolüydü.
"Mahalle arkadaşlarıma karşı oynamam" diyerek reddetti Yunanistan Milli Takımını. Yunan olmak ya da Türk olmak çok da farklı şeyler değildi onun gözünde. Zaten kimse yadırgamadı onu. Gücenmedi kimse. Mesut Özil gibi ıslıklanmadı, Yunanistan'a çok sonra gidip AEK'da futbol oynadığında. Yunanistan Milli Takımına karşı oynayıp, iki de gol attıktan sonra "Irkıma karşı ulusumu temsil ettim" diyerek dışa vurdu içinden geçenleri samimi bir şekilde.
Ancak "ulusum" dediği memleketinde onu "yabancı" olarak görenler vardı. Milli takımda en çok oynayan futbolcu olmuştu ki artniyetli bir hamleyle bu unvan elinden alındı. 1960'ların ilk yıllarında Yunanistan ile ilişkiler yine ısınmıştı. Milli formayı en çok giyen iki futbolcu vardı: Lefter ve Galatasaray'ın kalecisi Turgay Şeren. 50'şer kez milli formayı giymişlerdi. Krizin ortasında özel bir milli maç ayarlanıp Lefter takıma davet edilmedi. Dolayısıyla unvan el değiştirdi.
O yıllarda futbolu yönetenler ülkeyi yönetenlerden çok farklı değildi. Unvanın el değiştirmesi olayını "Fenerbahçe Cumhuriyeti" adlı kitabında aktaran Yalçın Doğan şöyle bir anekdotu anlatıyor:
"60'lı yıllar tüm Rum kökenli yurttaşlarımız gibi, Lefter için de sıkıntılı dönem. Kıbrıs nedeniyle Türkiye ile Yunanistan savaşın eşiğine geliyor.
Koalisyon hükümeti Türkiye'de yaşayan ve fakat Türk yurttaşı olmayan Rumların Türkiye'yi terk etmelerine karar veriyor. Ve Rumlar gidiyor.
Lefter Türk yurttaşı, o kalıyor. Rumlar Türkiye'den ayrılırken, dönemin Başbakanı İsmet Paşa'ya Lefter hatırlatılıyor, "Lefter'i sever misiniz?" İsmet Paşa'nın yanıtı şöyle:
"Lefter'i severim, ama Lefterleri sevmem."
Ama Lefter gücenmiyor. Turgay'la dostlukları son nefesine kadar "kardeş" ilişkisinden öte oluyor, Lefter'i seven ama Lefterleri sevmeyen İsmet Paşa'ya cevaben.
6-7 Eylül faşizminin gölgesinde çok ağır darbeler almıştı Lefter. Evine saldıranları gün gibi bilmesine rağmen şikâyetçi olmadı. Evine gelen Fenerbahçe taraftarlarına da "Benim intikamla işim olmaz" dedi.
Yıllar sonra Nebil Özgentürk onun belgeselini çekerken yöneltilen soru üzerine kamerayı kapattırıp günlerce ağladığını söylemekle yetinmiş. Tüm akrabaları, dostları birer birer sürgün edilirken o, babasının yoksulluğu yüzünden -veya sayesinde- Türkiye topraklarında kaldı. O zaman ki olayları Nebil Özgentürk'e şu cümlelerle aktarıyor:
"Bana bunları sorma, başımı belaya sokacaksın. Tamam sürdüler, babamı da üzdüler. Hâlâ ağlarım babamın anlattıklarına. Babam garibanın tekiydi. 6-7 Eylül'de yaptıkları ayıp değil mi? Olmaması lazımdı değil mi? Nesini konuşacağız."
Tüm bunlara rağmen Lefter, hep barıştı. İnsanlığın az göreceği şekilde sabır gösterdi. Daima bardağın dolu tarafını gördü. 60'lı yıllarda ırkçı çatışmaların en yoğun olduğu zaman Güney Afrika'ya gitti. Supersport United kulübünü çalıştırdı. Kimbilir, neden gitti, niçin gitti?.. Ama Lefter'e yakıştırdığımız da oraya gidip örnek olması değil mi?
Ayakkabı boyacılığı yaptı kimse bilmese de... Gocunmadı. Dedik ya, onun için futbol yalnızca bir oyundu. Ve aslında, çok zevkli bir oyundu. Çok zaman baba mesleğine devam etti. Lağımlara girdi çıktı. Kimbilir bizim bilmediğimiz ne çok işte çalıştı Lefter. Defalarca yöneticilik, hatta başkanlık teklifi gelmesine rağmen futbolu sahaların, oyunun dışına hiçbir zaman çıkarmadı.
Taraftar çatışmalarına, tribünler arası kine, basının körüklediği birçok olaya tokattı Lefter'in Galatasaraylı Metin Oktay ile rakı masasındaki fotoğrafları. En yakın dostuydu şüphesiz. Dosttan da ötelerdi. Her fırsatta buluşup konuşurlardı. İslam Çupi de onlara eşlik eder, dostluklarını gazeteye taşırdı. Zaten Lefter'le ilgili bulunabilecek hemen her fotoğrafın bir köşesinde mutlaka Metin Oktay vardır.
O paranın egemenliğine karşı spor ruhunun simgesiydi. Yerel yaşayan ama evrensel düşünen bir dehaydı. Özellikle futbol çevresinde kemikleşmiş ırkçı reflekslere karşı karşılıksız bir kardeşlik direnişi gösterdi. Daha çok satmak için daha da körüklenen düşmanlıklara en güzel cevabı dostluklarıyla verdi. Ötekileşmedi, ötekileştirmedi. Herkes kadar Yunan, herkes kadar Türk'tü.
Dört yıl askerlik yaptığı Diyarbakır'da yerli halkın sevgilisi olmuştu. Eski bir futbolcunun yanında sıkı bir taraftar da oldu. "Futbol taraftarıyla güzeldir" dedi bizlere. Futbol topunu, Fenerbahçe armasını görünce gözlerine sıcak, çocuk gülümsemesi otururdu her zaman. Bu nedenlerle "Lefter" ismini nakşetti bu topraklara; biz oldu, halk oldu.
Mütevazı hayatından ufak kareler bunlar. Kimbilir ne acılar, ne mutluluklar ve ne umutlar götürdü Lefterimiz yanında.
Futbolun artık bir sermaye piyasası haline getirildiği, taraftarların artık "müşteri" olduğu bir dönemde Leftersiz kalmak daha bir acı geliyor insana. Üstelik daha yeni kaybetmiştik Sokrates'i, futbolun devrimci damarını, Che'sini. Şimdi de Lefter... (RİB/YY)
Letfer Küçükandonyadis
Herkes Kadar Yunan, Herkes Kadar Türk
Paranın egemenliğine karşı spor ruhunun simgesiydi Lefter. Yerel yaşayan ama evrensel düşünen bir dehaydı. Özellikle futbol çevresinde kemikleşmiş ırkçı reflekslere karşı karşılıksız bir kardeşlik direnişi gösterdi. Ötekileşmedi, ötekileştirmedi.
ilgili haberler
Hak odaklı, çok sesli, bağımsız gazeteciliği güçlendirmek için bianet desteğinizi bekliyor.