Çocuk sahibi olmanın neden kutlanacak ve tebrik edilecek bir gelişme olduğu ayrıca tartışılabilir ama o ne mahşer kalabalığıydı öyle! Yeni üyeyi selamlamak isteyen geniş aile üyeleri, bizim insanlık ailesine önemli bir katkı sunacağınızdan emin dostlar, adabı muaşerete uygun davranmaktan geri kalmak istemeyenler, meraklılar, destekçiler, dış kapının dış mandalları...
O sırada tek derdi, çevresinde olan bitenle zerre ilgilenmeden karnını doyurup, annesinin karnında geçirdiği güzel günlere geri dönmek için uykuya yatan Melih Yusuf'un etrafında pervane oluyorlardı.
Kalabalık çekilirken
Bu ilgi gün geçtikçe azaldı. Aylar boyunca her gelişmeyi takip eden insanlar, yavaş yavaş günlük hayatlarına döndü. Doğum, hikayenin tepe noktası; hamilelik süresince gelişen olaylar, biriken endişeler, beklentiler nihayetine varırken, izleyiciler bir kez daha evlerine yollandı. Bir süre daha geçmişe dönüp konuşacaklar, uzaktan ya da yakından tanıklık ettikleri hikayeyi değerlendirip, önemli kısımlarını hafızalarına nakşedecekler.
Ortalık durulurken, bebeğin evinde yeni, uzun ve çok daha karmaşık bir hikaye başlıyor. Şimdi özel hayatın alanındayız, tebrikleri kabul ettikten sonra şimdi yeniden emek verme zamanı. Küçük bebek kendini geliştirecek, her gün bir kez daha hayatta kalmayı öğrenecek, kendini yeterince güvende hissettiği zaman daha fazlasını aramaya başlayacak.
Önce güçlenmesi lazım. İyi beslenmeli. Üç ay içinde doğum ağırlığını ikiye, hatta üçe katlayacak. Gözleri açılırken yakın çevresinde ne olup bittiğini izlemeye girişecek. Gördükleri, duydukları onu heyecanlandıracak. Sevindiğini, canının yandığını, kızdığını, sinirlendiğini anlatmanın yollarını bulacak.
Yeni denizlere yelken açarken
Melih Yusuf'ta şimdi bunların peşinde. Her şeyden önce ağlamayı biliyordu, zamanla bu konuda uzmanlaştı. Artık karnı ağrıdığında, acıktığında, canı yandığında ya da bir şeye gıcık olduğunda farklı şekilde ağlıyor. Kimi zaman canhıraş bir bağırışla, başka zamansa dudaklarını büküp yavaştan inleyerek birilerini çağırıyor.
Sonra gözlerini kontrol etmeyi becerdi. Artık gözünün önünden geçenleri takip edebiliyor. Fatma'nın ya da benim yüzüme bakıp, gülümsememize karşılık veriyor. Bir şey istediği zaman gözlerini dikip, bakıp bekliyor.
Şimdi de ellerini ve ayaklarını keşfediyor. Tepine tepine onları kullanmayı öğrendi. İki elini kavuşturup ağzına götürüyor. Poposunu havaya dikip yatağının üzerinde dönen oyuncaklara tekme atmaya çalışıyor. Birkaç defa yokladıktan sonra, önüne koyduğum bir oyuncağı itmeyi tutmayı beceriyor. Belini kaldırıp durabildiğine göre yakında yuvarlanıp dönmeyi de becerecek gibi.
Konuşmalarımıza cevap veriyor –kendi dilinde. Daha zor olan sessiz harfleri de çıkartmak için denemeler de bulunuyor. En büyük numarası, sevinince havayı içine çekerken gürültü çıkartmak. Boğazına bir şey takılınca öksürmeyi kolayladı; gaz çıkarma işlemlerini de daha rahatça hallediyor. Hiç utanması yok, hatta kendiyle gurur duyduğu bile söylenebilir.
Geç buldum çabuk kaybettim
Bütün bunlar kendiliğinden olmadı. Günün büyük kısmında uyuyup gücünü toplarken uyanık olduğu her dakika çalıştı, yeni şeyler denedi, bıkıp usanmadan her hareketi defalarca yineledi. Biz de boş durmadık. Yüzlerce kez altını değiştirdik, saatlerce onunla konuştuk, şarkılar söyledik, bol bol jimnastik yaptık, üstünü değiştirdik, çamaşırlarını yıkadık; her gün doğarken bu faaliyetler de tekrar başladı.
Tek başında çalışmayı sevmiyor, devamlı yanında bir yoldaş istiyor. Çağrısına cevap alamadığında, avazı çıktığınca bağırmadan önce endişeli bir şekilde beklemeye başlıyor.
Ben artık onu sadece günü yarısında görebiliyorum. Doğduğunda, onunla en uzun süre beraber olabildiğim bir hafta geçirdim, sonra herkesle birlikte ben de gözünün önünden -kısmen- çekildim. Melih Yusuf'un doğumu, benden uzaklaşmasının da başlangıcı oldu. Artık büyüdükçe kendi başına hareket etmeye başlayacak. Şimdi benim kucağımda gittiği odaya, önce emekleyerek, sonra da yürüyerek ulaşacak.
Dışarı çıkacak, kendine bir dünya kuracak. Bunu her seferinde tekrar, tekrar deneyerek, çabalayarak, uğraşarak yapacak. Günü gelince, Fatma'nın ve benim desteğim yetmeyecek, yeni yoldaşlar bulacak, önüne çıkan soruları kendi çözmek zorunda kalacak. Umarım, hiç yalnız kalmayacak.(EÜ/EZÖ)