AKP iktidarı boyunca, Türkiye'de her kente üniversite açılması hedefiyle eğitim alanında büyük yatırımlar yapıldı. Ancak, bu hızlı genişleme beraberinde ciddi sorunlar getirdi. Özellikle, 6 bini aşkın bölümün 1453'ünde profesör ve 1050'sinde doçent bulunmaması, akademik kalitenin ve eğitimin niteliğinin sorgulanmasına neden oluyor.
AKP'nin her kente üniversite açma politikası, eğitimin yaygınlaştırılması ve bölgesel eşitsizliklerin azaltılması açısından önemli bir adım olarak görülebilir. Özellikle Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde üniversitelerin açılması, bu bölgelerde yaşayan gençlerin eğitim imkânlarına daha kolay erişimini sağladı. Ancak, bu yaygınlaşmanın niteliksel açıdan yeterli olup olmadığı sorgulanmalıdır. Üniversitelerin sayısındaki artış, eğitime erişim imkânlarını artırsa da, bu kurumların yeterli akademik kadrolarla desteklenmemesi, eğitimin kalitesini düşürüyor. Eğitimin niteliği, sadece erişim değil, aynı zamanda sağlanan eğitimin kalitesi ile de ölçülmelidir.
Profesör ve doçent eksikliği, akademik kalitenin düşmesine neden oluyor. Akademik kadroların yetersizliği, öğrencilerin nitelikli eğitim almasını engellerken, aynı zamanda araştırma faaliyetlerinin de sınırlı kalmasına yol açıyor. Bu durum, üniversitelerin sadece diploma veren kurumlar haline gelmesi riskini taşıyor. Akademik kadronun yetersizliği, akademik özgürlüğü ve eleştirel düşünceyi de olumsuz etkileyebilir, çünkü deneyimli akademisyenlerin eksikliği, akademik tartışmaların ve eleştirilerin zayıflamasına neden olabilir.
Türkiye'de akademik kadroların yetersizliği, aynı zamanda genç akademisyenlerin iş bulma sıkıntılarıyla da ilişkilidir. Birçok genç akademisyen, doktoralarını tamamladıktan sonra uygun pozisyonlar bulamamakta ve işsiz kalmaktadır. Bu durum, akademik işsizlik sorununu doğururken, aynı zamanda akademik kariyer yapma konusunda motivasyon kaybına yol açmaktadır. Genç akademisyenlerin akademik kariyer yapma imkanlarının artırılması, hem akademik kalitenin yükseltilmesi hem de akademik işsizliğin azaltılması açısından önemlidir.
Her kente üniversite açılması, pedagojik açıdan eğitime erişim açısından olumlu bir adım olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu erişimin niteliği de önemlidir. Eğitimde kalite, sadece fiziksel altyapı ile değil, aynı zamanda akademik kadronun niteliği ile de belirlenir. Profesör ve doçent eksikliği, öğrencilere sunulan eğitimin kalitesini doğrudan etkiler. Nitelikli öğretim üyeleri, öğrencilere daha iyi rehberlik edebilir, onları eleştirel düşünmeye teşvik edebilir ve daha derinlemesine bilgi sağlayabilir.
Pedagojik açıdan, öğrenci-öğretim üyesi ilişkisi büyük önem taşır. Profesör ve doçentlerin eksikliği, bu ilişkinin zayıflamasına neden olabilir. Öğrenciler, deneyimli akademisyenlerin rehberliğinde daha iyi öğrenme deneyimleri yaşayabilirler. Deneyimli öğretim üyeleri, öğrencilere akademik ve mesleki rehberlik sağlama konusunda daha yetkin olabilirler. Bu nedenle, öğretim üyelerinin sayısının artırılması, öğrenci başarısı ve memnuniyeti açısından kritik öneme sahiptir.
Pedagojik açıdan bakıldığında, eğitimin niteliği sadece öğretim üyelerinin sayısı ve niteliği ile değil, aynı zamanda kullanılan öğretim yöntemleri ve eğitim içerikleri ile de ilişkilidir. Profesör ve doçentlerin eksikliği, modern ve yenilikçi öğretim yöntemlerinin uygulanmasını zorlaştırabilir. Bu durum, öğrencilerin eleştirel düşünme, problem çözme ve yaratıcı düşünme becerilerini geliştirme konusunda eksiklikler yaşamasına neden olabilir. Eğitimin içeriği, çağın gereklerine uygun olarak sürekli güncellenmeli ve öğrencilere güncel bilgi ve beceriler kazandırılmalıdır.
AKP'nin her kente üniversite açma politikası, eğitime erişim açısından önemli bir adım olarak görülse de, bu genişlemenin niteliksel açıdan yetersiz kalması, ciddi sorunlar doğurmaktadır. Sosyolojik açıdan, bu durum, eğitimin yaygınlaşması ile nitelik arasındaki dengenin gözetilmediğini göstermektedir. Pedagojik açıdan ise, öğrenci-öğretim üyesi ilişkisinin zayıflaması, eğitimin kalitesini olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle, üniversitelerin sadece sayısal olarak değil, niteliksel olarak da güçlendirilmesi gerekir. Nitelikli akademik kadroların artırılması, hem öğrencilerin hem de akademik topluluğun yararına olacaktır.
Türkiye’de her kente üniversite açma politikası, eğitime erişimi artırma ve bölgesel eşitsizlikleri azaltma açısından önemli bir adım olmasına rağmen, akademik kadro eksikliği gibi sorunlar nedeniyle eğitimin kalitesinde ciddi düşüşlere yol açıyor. Bu nedenle, üniversitelerin sadece sayısal olarak değil, niteliksel olarak da güçlendirilmesi, akademik kadroların artırılması ve eğitimde kaliteyi artıracak politikaların benimsenmesi büyük önem taşıyor. Bu doğrultuda, eğitimde kalite ve erişim arasındaki dengenin sağlanması, Türkiye’nin geleceği için kritik bir öneme sahip.
(AÖ/AS)