Fırsatları Artırma Teknolojiyi İyileştirme Hareketi, kısa adıyla Fatih Projesi, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından "eğitimde bir milat" olarak sunuluyor. http://fatihprojesi.meb.gov.tr adresindeki tanıtım filminde ve sunumunda bu projeyle ilgili bilmemiz gerekenler sıralanıyor. Örneğin, proje kapsamında tanıtım filmine göre 570.000, tanıtım sunumuna göre 620.000 dersliğin bilişim teknolojileri ile donatılacağı, her öğretmene ve 5. sınıftan itibaren tüm öğrencilere birer tablet bilgisayar verileceği vaat ediliyor.
Peki Fatih Projesi ile hedeflenen ne?
Eğitim sistemimizdeki pekçok sorun görmezden gelinirken, yüksek maliyetli Fatih Projesi ile teknolojinin her derde deva bir çözüm olacağına, ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin teknolojide fırsat eşitliği yaratılarak ortadan kaldırılabileceğine inanılıyor. Ayrıca, okullarda bilişim teknolojilerinin iyileştirilmesi yoluyla Türkiye'nin "bilgi toplumu"na dönüşmesi hedefleniyor.
Buradaki bilginin tanımı tabi ki, piyasada karşılığı olan bilgi ve becerilere sahip olmak. Fatih Projesi ile bu iki önemli hedefe ulaşacağımıza hep beraber büyük bir saflıkla inanabiliriz aslında.
Nasıl mı?
Eğer, Van'daki depremde yıkılan okulun, öğretmenlerin kendi ceplerinden harcadıkları paralarla kendileri tarafından boyandığını, düzenlendiğini ve bir okul haline getirildiğini hatırlamıyorsak,
Eğer, başta İstanbul olmak üzere deprem bölgesinde yer alan pek çok okulun yıkılma ihtimalini göz ardı ediyorsak,
Eğer, ödenek sağlanmadığı için okulların temel ihtiyaçlarının velilerden alınan katkı payları ve okulların kendi gelirlerini oluşturmaya çalıştığı faaliyetler (okul bahçelerinin otopark olarak kiraya verilmesi gibi) ile karşılanıyor olmasını normal kabul ediyorsak,
Eğer, eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in kendi ifadesi ile dile getirdiği gibi "tost yiyen ve test çözen" bir neslin yıllardır yetişiyor olmasını sorgulamıyorsak,
Eğer, öğretmenlerin sözleşmeli veya ücretli olarak çalışmasını görmezden geliyorsak,
Eğer, kalabalık sınıflarda eğitim yapılmasını ve derslerin boş geçmesini sorun olarak görmüyorsak,
Eğer, okullarda öğrencilerin sanat, edebiyat ve sporla ilgili faaliyetlere katılma olanaklarının olmamasına şaşırmıyorsak,
Eğer, günden güne eğitimde muhafakazar bir yapının oluşturulmaya çalışıldığını gözlemlemiyorsak,
Eğer, anadilinde eğitimin gerekli olduğunu düşünmüyorsak,
bahsedilen tabletlerin yukarıda saydığımız sorunların olmadığı bir ülkede dağıtılıyor olduğuna ve tüm bu sorunları aşmış olarak vatandaşlarına eşit fırsatların sunulduğu Türkiye'yi şu hedeflenen bilgi toplumu seviyesine taşıyacağına inanmış görünebiliriz.
Okullar bilişim teknolojisi araçlarına, öğrenciler ve öğretmenler de tablet bilgisayarlarına kavuştuğunda, okullar arasındaki eşitsiz koşulların birdenbire ortadan kalkacağına inanılıyor. Bu da "fırsat eşitliği" başlığı altında sunuluyor.
Oysa ki, eğitimi bir hak olarak ifade etmek yerine fırsat olarak tanımlamak başlı başına bir sorunken, bir de bu fırsatın okullardaki teknolojinin iyileştirilmesi yoluyla artırılabileceğine inanmak en basitinden, inandırıcılıktan oldukça uzak bir düşünce. (CAÇ/HK)
Canan Aratemur Çimen, Boğaziçi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri, Doktora Öğrencisi