Fotoğraf: Leyla Koç Üzüm BirGün
İtiraf ediyorum, özel-güzel bir gün olacağını hissettiğim kadar, korkuyu ve riskleri de hissettiğim bir gündü. Her seferinde kolluk kuvvetlerinin kadınları engellemeye çalıştıklarını, tutuklananlar olduğunu, buna rağmen kadınların, barikatları ve eşikleri aşıp gelenek yarattıklarını biliyorduk.
8 Mart 2022... Pazartesi... Taksim’de otobüsten indiğimde saat 16.00’yı geçiyordu. 'Sözleştiğim arkadaşımla birbirimizi bulmamız ne mümkün? Her yerde barikat... Ne ben, İstiklal’in karşı tarafındaki arkadaşımın yanına gidebiliyorum ne de o benim yanıma gelebiliyor.
Bir teselli
En dar sokaklar bile tutulmuştu. Hayatım boyunca yüzlerce mitinge, yürüyüşe katılsam da bu kadar polisi bir arada görmemiştim. Ne kadar dil döksem de nafileydi, alana sokmuyorlardı.
Eylemci kadınlar bir yana yurttaşlar da mağdurdu. “İstanbul İstanbul olalı böyle zulüm görmemiştir” diye düşünüyordum. Bu yüzyılda, ülkem adına utanç verici bir tabloydu. Kendimi Ukrayna’da hissetmem de hikâyenin bir başka boyutuydu..
Değişik sokaklardan caddeye girmek için tüm çabalarım boşa gidiyordu. Sonunda Galatasaray Meydanı’na çıkmayı başarınca “oh bee!” dedim.
Taksim’e çıkamasam da Galatasaray Meydanı bir teselli olacaktı benim için. Arkadaşımla telefonlaşarak Karaköy’de buluşabileceğimize karar verince yürüyüp gittim.
İki saat sonra buluştuğumuzda biralarımızı yudumlarken, iskeleden bir grup kadının pankartlarıyla yaklaştıklarını görünce sevindik ve kalkıp karşıladık onları. Dahası yürüyememe ihtimaline karşı günün anısına pankartlarla fotoğraf bile çektirdik.
Sonrasında hep birlikte yürümeye başladık lâkin hedefe varmak bir yana yol almak imkânsız, engeller sınırsızdı. Gönüllüsü olduğum EŞİK’ten de kadınları görünce dayanışma duygumuz iyice güçlendi. Yürümeye başlamıştık ki sıkılan gazla dağıldık, bayılanlar oldu.
Sonrasında başka sokaklardan başka kalabalığa karıştık. Sonunda “Barikatı yıkarım, bulaşığa karışmam” sloganıyla barikatları yıktık, bulaşığa karışmadık, harikalar yaratıp hedefe vardık. Umutsuzluğa kapıldığımızda hatırlayacağımız coşkulu bir kalabalık oluşturmuştuk.
Tacize, tecavüze, cinayetlere, yokluğa, yoksulluğa, baskılara karşı sesimiz yükseltmek için oradaydık. Barış talebimizi yükseltmek, savaşa hayır diye haykırmak için oradaydık. Haklarımızdan, hayatlarımızdan, bizleri yaşatacak olan İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceğimizi dile getirmek için oradaydık.
Eşit temsil için, nafaka hakkı için, şiddetsiz ve özgür bir toplum için oradaydık. Bu ülkede her gün birkaç kadın öldürülmüyor muydu, katiller iyi hal indirimi almıyorlar mıydı, az bir ceza yatıp çıkmıyorlar mıydı?
İstanbul’un orta yerinde anayasal hakkımızı kullanıyorduk. Ne yapaydık yani, bunca olumsuzluklara, resmi ve sivil kötülüklere göz mü yummalıydık? Boyun eğip susup katlanmalı mıydık? Yılda bir kez, 8 Mart’ta kadınların sokakları özgürce kullanmasını yasaklamanın bir mantığı mı vardı? Bilmedikleri kadınların korku duvarını aştıklarıydı.
Mücadele eden kadınlar olarak bizler umutluyuz ve biliyoruz ki, biz teslim olmayıp mücadele ettikçe tarih bizden yana. Bu 8 Mart bir kez daha gösterdi ki, varlığımızın, haklarımızın ve kazanma umudumuzun bilincindeyiz. Şımarmayı hak ediyoruz; iyi ki kadınız, iyi ki varız. İyi ki mücadele ediyoruz, iyi ki değişik renkleriyle kadın dayanışması var... Bu 8 Mart’ta da, eşit ve şiddetsiz bir dünya kurana dek mücadelemizin bitmeyeceğini bir kez daha tarihe not düştük.
EŞİK’te 100. toplantı
20. Feminist Gece Yürüyüşü’nün izlenimlerimi yazıyordum ki, gönüllüsü olduğum EŞİK’in (Eşitlik İçin Kadın Plarformu) zoom’da 100’ncü haftalık toplantısına katıldım.
İki yıl önce feminist avukat Hülya Gülbahar’ın önerisiyle dahil olduğum EŞİK’in 100’ncü toplantısında pasta kesmeyi de ihmal etmedik.
“EŞİK’e dair düşüncelerimizi sırayla dile getirdiğimiz toplantıdan önemli bir mazeretim nedeniyle ayrılmak durumunda kalınca üzüldüm. İşin abartısına ve süsüne kaçmadan ifade edeyim; EŞİK, yüzlerce kadın gibi benim için de bir okul, bir mücadele alanı, güzel insanlar topluluğu. Bu nedenle sık sık, “İyi ki dahil olmuşum, iyi ki varlar” deyip ekliyorum: Onlarla olunca kendimi daha güçlü ve güvende hissediyorum. Onların sayesinde pek çok kişiyle dost oldum, yeni kavramlar, yeni bilgiler öğrendim...
İster kızın, ister darılın, doğruya doğru; İstanbul Sözleşmesi, Medeni Kanun, nafaka vb. gibi kadın haklarını önceleyen konularda ciddi çalışmalar yapan, çok kıymetli işlere ve projelere imza atan EŞİK’i ben, muhalifler dahil verili siyaseti etkileyen “Ana Muhalefet Partisi” olarak görüyorum. “Siyasete yön veriyor!” cümlesinden hareketle bir eleştiri yapmasam beni İstanbul Sözleşmesi çarpar!
AKP, uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’ni oldu bittiye getirip yürürlükten kaldırınca, EŞİK gönüllüleri imkân tanıyan muhalefet partilerinin kürsüsünden kerelerce bu konuyu gündeme taşıdı.
Ne var ki6 muhalefet partisinin 48 sayfalık mutabakat metninde İstanbul Sözleşmesi’nden bir cümle bile söz edilmedi. İsteyen okusun diye bu eleştiriyi buraya bırakıyorum... Her ne kadar o metinde "Uluslararası sözleşmelere bağlı kalınacak" denilse de ve biz bu ifadeden İstanbul Sözleşmesi'ni anlamış olsak da adının geçmemesini büyük bir eksiklik olarak değerlendirdik.
Özetlemek gerekirse; dünyayı kadınların kurtaracaklarına canı gönülden inanıyorum. Öte yandan biz Giresun Kadın Platformu olarak da EŞİK’ten güç alıyoruz.
Sırtımızı birbirimize ve EŞİK’e de dayıyoruz. Hal böyle olunca, hele de 8 Mart başarısının ardından, “Daha nice yüzlü toplantılara EŞİK” diyorum...
(SY/EMK)