Adaların geçmişte sürgün mekânı olduğu bilinir. Büyükadalı tekstil sanatçısı Gül Bolulu, eski sandallara yelken tasarımları yapıp dokuyarak bir sergi açmayı düşündüğünde, ada sürgün tarihinin kanatları altına girecek sandallar canlandı aklımızda. Hüzünlü insan hikâyeleri, Marmara’nın sularında süzülerek ada kıyılarına ağır ağır yaklaşmaya başladı.
Bu yüzden, serginin adına "Sürgün Kayıkları" dendi.
Elbette tarih geçip gitmemiş olandı. Bazı yerlerinde durup da olan biteni izleyeceğimiz art zamanlı bir ölü bilgi yığını değildi.
Tarihi, hikâyeleriyle anlamlar bütünü kuracağımız, soluk aldığımız an’a dek uzanan bir canlı olarak gördüğümüzde, "geçmişteki sürgünler" meselesini yerinden yurdundan olmanın diğer biçimlerine dönüştürüp günümüze ulaştırmamız muhtemeldi.
Benzer bir yaklaşımla tarihi gündelikten, yeryüzündeki ayırımsız her bir insanın yaşantısından bağımsız, salt "kahramanların", yöneticilerin tarihi olarak görmemiz de beklenemezdi.
Böylece "Sürgün Kayıkları" sergisi, salt Bizans imparatorların ve imparatoriçelerinin, patriklerin, Osmanlı beylerinin, çeşitli dönemlerin kayıtlı devlet büyüklerinin, sanatçıların değil, bu bilgileri de içermekle birlikte denizlere açılmak zorunda kalan mültecilerin oluverdi.
Serginin çerçeve yazısında, "Bu bir anma, geçmişi hatırlama, yaşadığımız bu toprağa bir saygı duruşu sayılabilir. Hem, haksızca yerinden yurdundan edilmiş herkese bir saygı duruşu…" dendi.
Bizi unutmak isteyen büyük harfli tarihle baş etmeye çalışmaktı bu, hiç bir sayfasında yer almayacağını bildiklerimizi kaydetmekti.
Çünkü biliyoruz ki, hatırlamak ve hatırlatmak var olmanın, var etmenin direniş biçimi.
Kendi tarihini yazmanın bir yolu söz söylemek, yazmaksa; diğeri sanatın kendi özgünlüğüyle, özgürlüğüyle hayatı içermesini, anlamlandırmasını deneyimlemek.
Oysa hatırlayarak, anarak değerlendirmenin yok edilmeye çalışıldığı çağda yaşıyoruz. Olan biteni hızla silmemiz, dikkatimizi hep yeni olana vermemiz gerekircesine, adeta en yeniyi beklemeye yönlendiriliyoruz.
Olan bitenlerin dehşeti artıyor, bir yandan vicdanımızla başa çıkmaya çalışırken, öte yandan hızına yetişemediğimiz kötülüğün eskittiği niteleme sıfatlarının, dilde aynı hızla yenilenmediği gerçeğiyle yüz yüze kalıyoruz. Söylerken, yazarken sözcüklerin tükenmiş gibi olduğu anlara direniyoruz.
Karnındaki ve kucağındaki çocuklarıyla öldürülmesinin şiddetini hangi sıfatla anacağımı bilemediğim, Suriye’den kaçıp gelmiş Emanî’nin ölümüne ne demeli meselâ, böyle korkunç bir ölüme ne demeli?
Yeri yurdu olmayanların, sığındıkları yerlerden de kovulup aşağılanmalarına, itilip kakılmalarına ne demeli?
Nedenlerini bilmemize karşın, dünyanın dehşetinin bu bilmelerimizi boşa çıkarmasına ne demeli?
Hem, salt belirli insanlar mı göç etmek zorunda kalır? Bu, kimse için uzak bir olasılık değil. Dünyada var olan her durumun ayırımsız hepimiz için var olabileceğini unutuyoruz.
Yersiz yurtsuzluk da bunlardan biri.
Pekalâ her birimiz zorbalıkla, savaşla ya da doğal felâketlerle bir yerden ayrılmak zorunda kalabilir, Surlu yaşlı adamın yıkıntıların arasında evini araması gibi evimizi arayabiliriz.
Birleşmiş Milletler Göçmen Raporlarına göre 2016’da, dünyada her bir dakikada 20 insan yerinden yurdundan edildi.
Toplam 65,6 milyon insan zulüm, çatışma, şiddet, yoksulluk ve insan hakları ihlali nedeniyle yer değiştirdi geçen yıl. Mülteci oldu, ülke sınırları içinde yer değiştirmek zorunda kaldı, sığınmacı oldu.
İklim değişikliği nedeniyle sel, çölleşme ve benzeri nedenlerle 2050’ye kadar 200 milyon civarında insanın yersiz yurtsuz kalacağı öngörülüyor.
Hal böyleyken, kimseyi ülkesine sokmak istemeyenin sahiplendiği toprağın aslında onun mu olduğu konusunda depremler nasıl uyarıcıdır! Yeryüzü sallanır. Daha ötesi var mı? Toprağı en güçlü, en sarsılmaz dayanağı sanırken ayağının altından kayar, hatırlatır.
İnsanın bir yere ait olma arzusunu biliyoruz ancak neresi mutlak bizim olabilir?
Nereyle ayrılmaz bütünlük kurabiliriz ki?
Yaşadığımız şu dünyada bir yabancı olmaktan kolayı mı var? Biz dünyaya tümüyle yabancıyken!..
Sergi hafızayı, imgeyi uyararak düşünce yolunu açmak, düşündürmek istiyor. Hazırlık sürecinden başlayarak, 1960’larda Ayvansaray’da üretilmiş kayıkları Dalyan’dan paketleyip, kiminin deliklerini tıkayıp, kimini naylonlara sarıp bir teknenin arkasına bağlayarak taşıyan, "şeytan" denen aletle müze alanına aktaran adalı balıkçı dostlarla çalışan ‘imece grubu’nun yaşadığı deneyim unutulmaz.
Gül Bolulu
Belki de en unutulmaz anlarsa, uzaklardan ada kıyılarına getirilmiş direksiz, yelkensiz kayıkların yaralarının sağaltılıp gövdelerine Aziz ustanın direkleri sabitlediği an. Gül Bolulu’nun dokuduğu yelkenlerin takılıp rüzgârda kanatlanmasıyla canlanıp nefeslendiklerinin görüldüğü an.
Üstelik kayıklar bir kardeş serginin yanı başındalar. 1980’de İstanbul’u terk edip sürgüne gitmek zorunda kalan Yunanistanlı sanatçı Akillas Milas’ın, deniz ulaşımındaki araçlarda yaşanan dönüşümlerin çizimlerinin yer aldığı, “Pazar Kayıklarından Şehir Hatlarına: İstanbul’da Seyrüsefer” isimli sergisiyle iç içeler.
Aralarında gezinirken kayıkların, denize açılanların anıları canlanıyor. Yanlarına iyice yaklaştığımızda suda üşüyen, titreyen insanları, geceye korkuyla açılmış gözlerini, umutla umutsuzluğun hayret verici bir aradalığını görüyoruz.
Yola çıkış nedenlerinin zorbalığıyla, masumiyetlerinin dayanılmaz karşıtlığını buluyoruz karşımızda.
Ve birbirimize, ölebileceğini bilerek karanlık sulara açılmalarının sırrını soruyoruz, o sırrın nasıl bir şey olduğunu, neye benzediğini…
Çaresizlikte gizlenmiş o sırrı anlamak istiyoruz.
Bizden hiç bir farkı olmadığını biliyoruz gidenlerin. Hiç bir farkı! Utanıyoruz. (ZB/HK)
Notlar:
* Sergiler, Adalar Müzesi, Adalar Kent Konseyi, Adalar Vakfı, Adalar Denizde Yaşam Kültürü Derneği ve Adalar Belediyesi’nin de destekleriyle oluşturuldu.
* Büyükada Adalar Müzesi, Aya Nikola Hangar orta bahçesinde girişi ücretsiz olan sergiler, pazartesi günleri dışında 30 Eylül’e kadar 09.00-18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek.
* Adalar Müzesi'ne Büyükada'daki Mavi Marmara iskelesi yanından kalkan Aya Nikola Belediye Plajı teknesiyle gidilebiliyor.
* Seferler pazartesi hariç her gün 09.00-13.30 ve 17.00-18.00 arası hizmet veriyor.
* Detaylı bilgi için +90 (216) 382 6430 ve www.adalarmuzesi.org