Doğrusu böyle bir araştırma yapılırken, benim fakirhanemin kapısını çalan olmadı. Kapımı çalan devlet çalışanı, temiz, güzel giyimli bir kadın, veya aynı şekilde bir erkek, mutlu olup olmadığımı sorsaydı, inanın o sırada ekonomik sıkıntılarım, evli olsaydım, evlilikle ilgili problemlerim, kadın olsaydım kocamdan çektiklerim, anne olsam çocuğumu okula harçlıksız gönderişim filan gelmeyecekti aklıma. Yani aklıma gelse dahi, bunları, söz konusu araştırmacıya anlatmaktan çekinir, belki de utanırdım.
Gerçi ben, mutsuz olsam bunu gizleyecek değilim, ekonomik sıkıntıları gizlemenin de, bir tür boyun eğiş, kadercilik olduğunu düşünüyorum. O yüzden belki ekonomik sıkıntıların, mutlu olmamı engellediğini, araştırmayı yapan kim olursa olsun, söylerdim. Lâkin tanıdıklarımın neredeyse hiçbirinin, ekonomik sıkıntılarını, tanımadıkları birine -hele bir araştırmacıysa ve hele karşı cinstense- söyleyeceklerini zannetmiyorum. Üstelik, insanın mutlu veya mutsuz olmasına neden olan etkenleri sırf ekonomik yapıyla sınırlı tutmak da çok ideolojik bir tutum; o ayrı...
Bu sorunların yanında, kapıma gelmiş bir "devlet mutluluk araştırmacısının" "Mutlu musunuz?" sorusu karşısında, ülkenin hal ve gidişinden duyduğum endişe, gece geç saatlerde evime dönerken duyduğum korku, yanıtlarını bulamadığım felsefi sorularım ve mutlu olmamam için ortalıkta görünen binlerce sorun ise, aklımın ucundan bile geçmeyecekti... Hele ki bir kadına, "Gece eve gelirken korkuyorum" demeyi, katiyen uygun bulmayacaktım!
Mutlu olduğumuz 'bildirildi'!
Bu satırları okuyan herhangi bir "devletli"nin veyahut herhangi bir "mutlu"nun; "Ulan size dünyaları dahi verseler, yine tatmin olmazsınız" diyeceğini tahmin etmek için kâhin olmaya ne gerek var ki! Zaten devletin araştırması, araştırmanın sonuçları ve sonuçların sunumu, "mutlu"ların, mutsuzları da kendileri gibi göstermek (görmek hiç değil) için sarf ettikleri çabayla, herşey özetlenmiş oluyor.
Bugünkü kimi gazetelerde, "DİE, mutlu olan Türkiyeli oranının arttığını bildirdi" şeklindeki sunumun kendisi samimi değil bir kere. O gazeteler, çıkıp da "sokaktaki insana" sordular mı mutlu olup olmadıklarını? Diyelim ki, gazeteler ve televizyonlar çıkıp bu soruyu sordular, sokaktaki vatandaşa. Ya o sokak, Kars'ın bir kazasında, kocasından dayak yiyen bir ev kadını veya kredi kartı borcundan dolayı intihar etmenin eşiğine gelen bir öğretmenin yürüdüğü sokak değil de, İstanbul'un Etiler semtindeyse.
Veya devlet, mutluluk araştırmasında, Erzurum'un Pasinler ilçesine bağlı bir köyde, kış boyunca bir tek bulgurla beslenen aileye değil de, Etiler'e benzer yerleri tercih etmişse, araştırmasında? Bir kere gazetelerde yayımlanan sonuçlarda, yöntemden söz edilmiyor. Hadi diyelim ki Etiler'teki bir villada yaşayan zengin aile mensuplarına mutlu olup olmadıkları soruldu; villada yaşayan bir insan, tanımadığı bir araştırmacıya, mutsuz olduğunu söyler mi? Diyelim ki gerçekten de mutlu ve mutlu olduğunu söyledi; Türkiye'de, villalarda yaşayan insan oranı nedir? O villada temizlikçilik yapan kadınların oranı nedir? Böyle bir durumda, mutlunun kim olduğu nasıl anlaşılabilir?
Evli erkekler, niye mutlu?
Yapılan araştırmada, evliliğin erkekler için mutluluk verici olduğu da "saptanmış"! Ee, bu veri, Türkiyelilerin mutlu olduğunu mu gösterir! Ya o erkek, sırf karısını dövebildiği için mutlu oluyorsa, o zaman ne yapacağız?
Yine aynı araştırmada, üniversite mezunlarının da mutluluk oranının saptandığı, gazetelerde yazılmış. Faraziye konuşmaya da gerek yok; ben dahil, çevremdeki insanların da yüzde doksanı üniversite mezunu. Bu yüzde doksan içinde, işi olan, her ay belli bir geliri olanların sayısı da takriben yüzde yetmiştir. Bu yüzde yetmişlik oran içinde mutlu olduklarını gördüğüm insan sayısı, yüzde bir bile değildir! Bunları, sırf DİE'nin aksini söylemek için demiyorum. Zira, mutluluk oranımızın yükselmesi, bizi ancak ve ancak mutlu edebilir. Sırf muhalefet yapmak adına, 'hayır, ben mutsuzum' diyecek insanların olabileceğini de zannetmiyorum...
Esasen, işin aslı-astarı biraz daha farklı görünüyor. Perşembe gününe ait gazetelere ve o gazetelerin kimlere ait olduklarına bir bakın; kimin bizi, -değilsek dahi- mutlu göstermeye çalıştığı anlaşılır. Tabii aynı zamanda, mutlu gösterilmemizin, kimin için kısa ve uzun vadede bir mutluluk kredisi sağladığı da...
Uzmanlar söylemiş, "mutluluk oranı" geçen seneye göre belirlenmiş ve buna göre yüzde 1.2 oranında bir mutluluk yükselişi yaşanmış. Ama her araştırmanın, yüzde 2 eksi ve artı oranında yanılma payı var. Ya araştırmacılar yanılmış ve mutluluk oranı, söylenenin aksine azalmışsa? O zaman tüm bu yaygara, ne diye?
Hadi diyelim ki, hiçbir yanılma payı yok, hakikaten de mutluluk oranında bir artış yaşanmış. Hepimizin keyfi yerinde, kapkaç yok, hırsızlık yok, açlık ve sefalet yok, soğuktan ölenler yok, işkenceden ölenler yok, faili meçhuller yok, yoksulluk hiç ama hiç yok; insanlar sokaklarda dans ediyor... Tamam, iyi, hoş ama egemen medyanın yarattığı bu yaygara, ne diye? Bu müjde, kimin için?
Son bir soru; acaba büyük bir şevkle lanse edilen bu araştırmanın sonuçlarının, hükümetin icraatlarını özetlediğini mi söylemeye çalışıyorsunuz?
Niye? (İA/BB)