bu yazıyı okuduğunuz sırada "açlık grevindekilerin bazılarının yaşamlarını yitirdiğini" de öğrenmiş olabilirsiniz.
"açlık grevi yapmasalardı, ölmezlerdi" diyenler olabilir.
"bilerek isteyerek karar verdiler, sonuçlarına da katlanmalıdır" düşüncesini savunanlar da...
ama şurası bilinmelidir ki, böyle düşünenler ve söyleyenlerin "vicdanlarının sesi" de sorumluluklarını onların kulaklarına fısıldayacaktır.
böyle düşünenler eğer "sorumlu mevki"lerde bulunuyorlarsa, vicdanlarından gelen bu sesin şiddeti çok daha yüksek olacaktır.
eğer bu devlet ve onun adına yürütme erkini paylaşan tüm kurumlar ve onların yetkilileri, dayandıkları anayasanın gereğini yapma sorumluluk ve iddiasını sürdürüyorlarsa; yalnız ülke sınırları içinde yaşayan tüm insanların değil, kendi sorumlulukları altında olan cezaevlerinde, kendi koruma ve kollamaları altında tuttuğu insanların da "yaşama hakkı"nın gereğini yerine getirmelidirler.
bu hiçbir şekilde göz ardı edilemeyecek bir görev ve sorumluluktur.
uzmanlara kulak verin!
şu anda bu ülkenin cezaevlerinde sayıları "yedi yüz"e yaklaşan insan "50" günü aşan bir süredir açlık grevinde.
insanın bedenini, onun doğal sınırlarını ve açlık grevlerini bilen uzmanlar durumu sürekli olarak ortaya koyuyorlar. kimse onların söylediklerini reddetmiyor, reddedemiyor.
onlardan birisi; bu konuda çok büyük bilgi ve deneyime sahip olan dr. ümit şahin geçmişte yaşananlara dair bilgileri paylaştığı yazısının sonunda "en ufak insani kaygı taşımadan, bilimsel verileri görmezden gelerek aynı inatları, aynı hataları her seferinde tekrarlama ısrarına ne isim verilir bilemiyorum. on yıl önce yaşanan büyük bedelleri tekrar ödemeden, açlık grevlerini insani çözüm yolları ve diyalogla durdurmak için başta hükümet olmak üzere, herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor" diyor.(1)
bu çok açık ve net bir uyarı ve talep.
ancak şu ana kadar açlık grevindekilerin taleplerinin yerine getirileceğine dair de bir işaret yok.
anlaşılan o ki yerine getirilmesi aslında çok kolay olan bu talepler için birilerinin "kurban" olması bekleniyor.
göz göre göre ölümle sonuçlanacak bu gidişe ses çıkarmamak da daha önceleri benzerleri yaşanan bir başka çeşit "vahşet"tir.
"diyarbakır zindanı"nda, "19 aralık operasyonu"nda olanlar gibi pek çok örnek hepimizin belleğindeki yerini koruyor. o kadar ki bu örneklerle sahip olduğumuz bilgi birikimi ve deneyim başka hiç bir yerde yok.
ama ne yazık ki; gözler kör, kulaklar sağır, eller bağlı!
adım atılmalı
gereken "adımlar"ın çok geç kalınmadan atılması olumsuz sonucu; ölümleri, sakatlıkları hiç olmazsa bir noktaya kadar engelleyebilir.
bine yakın insanın olası ölümüne ve sakat kalmasına göz yuman bir devletin vatandaşı olmak da aynı sorumluluğa ortak olmak anlamına geleceği unutulmamalıdır.
bu noktada hekimlerin, avukatların, gazetecilerin, bilim insanlarının, aydınların, politikacıların, toplumun doğal önderlerinin sorumlulukları tüm diğerlerinden çok daha fazla ve büyüktür.
çünkü onların güçleri ve bulundukları konum, onlara tüm diğerlerine göre daha farklı güç ve olanak sağlıyor.
onların hepsi bu kötü gidişin durdurulmasını daha yüksek sesle talep etmeli, bunu sağlayacak şekilde bir "baskı"da bulunmalıdırlar.
eğer sürece duyarsız kalınır ve yalnızca olacaklar izlenmekle yetinilirse; bunun bu toplumdaki tüm insanların vicdanlarında yaratacağı etki de çok büyük olacaktır.
yalnız bu bile toplum olarak özlediğimiz barışa ulaşmamızı önleyecek nitelikte bir durumdur. dahası bu tutum, herkesi istemlerinin dışında yaşanacak çok daha büyük ve sıcak bir "savaş ve çatışmanın" tarafı haline bile getirebilir.
eğer bu öngörülüyor, ama durdurulmuyorsa; bunun ardının çok daha büyük acılarla dolu bir dönem olacağı açıktır.
ülke sınırlarının hemen ötesinde sürmekte olan savaşı izleyenler, savaşın anlamını görüyor ve biliyorlar. duyarsızlığın sürmesi halinde, benzer şeylerin yaşanması yüksek bir olasılıktır.
böyle bir gidiş her şeyden önce ölüm hem umutsuzluğu, hem de kini daha da büyütür.
dolayısıyla olası bir savaşın arifesinde olunduğu gerçeğine kimse gözünü kapatmamalıdır. unutulmamalıdır; böyle bir durumdan yalnızca "savaş baronlar" kazanç sağlayacaktır:
"kan pahasına, can pahasına"...
yaşam ilkesi haline getirdiğim ve her zaman vurguladığım molieré'in ünlü sözünü herkese bir kez daha anımsatıyorum:
"en az yaptıklarımız kadar yapmadıklarımızdan da sorumluyuz!"