Teslim alınamayan duyguların anasına,
Gülsüm Elvan’a;
Ben, acılarımı milattan önceden devraldım.
Yine de meydan okuma topuzunu
Sol yumruğum gibi
Göğe uzattım.
Berkin Elvan’nın katline dair yargılamanın başladığı gün, gözlerimiz ve ille de kulaklarımız Sami ve Gülsüm Elvan’ı aradı. Onlarda biriken, gelişip büyüyen Berkin’i dinlemek, törensel anmalardan çok farklı. Mücadelenin bir yanını, sadece katilin değil katillik zincirinin açığa çıkarılması ve cezalandırılması oluştursa da anne-baba bununla yetinmiyor. Çünkü onların şahsında Berkin, artık toplumsal bir olgudur, kazanana dek dinmeyecek bir direnç noktasıdır.
Bir çocuk düşünün ki kısacık ömrüne sığdırdıklarıyla, elindeki ekmeği, yüzündeki gülümsemesi, göğe saldığı uçurtmasıyla yani her şeyiyle umut oluyor; direncin, vicdanın, geleceğin sembolü hâline geliyor.
Duyarlık körleşmesinin insanları aynı pazarın metalarından biri hâline getirdiği, değerin yerini fiyatın, toplumsallaşmanın yerini bireyciliğin aldığı koşullarda, Sami ve Gülsüm Elvan’da gözlediğimiz direnç, gerçekte kapitalizmin yabancılaştırıcı etkisine karşı da bir dirençtir; parçalayan, yozlaştıran ve yalnızlaştıran etkiye karşı insanlaştırıcı barikatı “Berkin”leştirmektir.
“Hayatımızı bu mücadeleye adadık”
Gülsüm annenin bu sözünün yaptığı ilk çağrışım, Cumartesi Anneleri’dir; onların mücadeleyi toplumsallaştırma, sürekli kılma, tüm muhalif yürek ve beyinlerle empati kurma niteliğidir. Sadece yıl dönümlerinde, sadece mezar anmalarında değil, her an Berkin’le aynı yolu paylaşmak, onun uğrunda bedel ödediği değerlerin taşıyıcısı olmak; anne Gülsüm Elvan “Ben çocuğumu büyütemedim, benim çocuğum küçük kaldı” dese de onu büyütmek ve katillerinin karşısına onunla beraber çıkmaktır.
Konuşurken geçmişe de geleceğe de gitmek, mücadelede iz bırakmış hemen herkese değmek, onlarla duygu ve fikir örtüşmesi yaşamak, taşınan değerlerin güzelleştirici/ortaklaştırıcı niteliğinin ifadesidir. Anne Elvan, “Benim oğlum üzerinden tüm dünyada kamuoyu yaratıldı. Cenazesinde milyonlar vardı. Hem vicdan hem korkudur Berkin, bu da onlara dert olsun!” biçimindeki sözlerinde, vaktinde “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim bu bana dert oldu ama ben de sizin önünüzde eğilmedim bu da size dert olsun” demiş olan Seyit Rıza’yla ortaklaşıyor.
Bir keşif, bir yolculuktur mücadele
“Sorumluluk sadece tetiği çekende değil. En alt kademeden en üst kademeye kadar, bütün sorumluların yargılanması için savaş vermeye devam edeceğiz” diyor Sami Elvan. Bu, kazanma ufuklu bir ısrardır.
Hatırlayalım; “Kaybettiğin tek savaş, uğrunda savaşmaktan vazgeçtiğindir” demişti Che Guevara. Mücadelede ısrar, giderek yürünen yolun ve sahip olunan duruşun köklerini sağlamlaştırır. Bu süreçte insan, kendini keşfedip yüzleştikçe, daha ileri basamaklar için yaşam yolundaki tıkanıklıkları da direnç noktalarını da tanır.
Keşif, öyle bir olgudur ki bilinenin daha öteye ve derine taşınmasıyla da mümkün olabileceği gibi Sergio F. Bambaren’in Yunus Daniel’i, Samed Behrengi’nin Küçük Karabalık’ı ve hatta ünlü kâşifler gibi yeni alanlara yelken açmak da gerekebilir. Yine de sahip olunan dünyanın sınırlarını zorlama mücadelesi, gerçekte dayatılanı reddetme ve amaçlanan hedefe varma mücadelesidir. Böyle bir derinleşme ve ufuk, insanın yaşamla ilişkisinde tat ve anlamı büyütürken, acıyı da acıtıcı kaynakları da yenme şansı verir.
“Eksiğim yahu eksik”
Cumartesi Anneleri’ne baktığımızda, hepsi aynıymış gibi gelir; onlardan biriyle karşılaştığımızda, hepsiyle karşılaşmış gibi oluruz. Bu duygu Berkin Elvan, Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol vb. için de geçerli. Onlar, hem eksiklik hissine sebeptir hem de eksikliği giderendir.
Gülsüm Elvan’ın, Berkin’in eksikliğine dair yukarıdaki sözleri, kapanmayan bir yaraya dokunur gibi içimizi acıtsa da biliyoruz ki o, bu eksiği, çoğalarak ve çoğaltarak gideriyor. Belki Berkin’i 16 Nisan’da yanında götürüp sandıkta oy kullandıramıyor ama “hayır” iklimini büyüten ve giderek kalıcılaştıracak olan kavganın en önündeymiş gibi rol almasını sağlıyor.
Seni, acılardan damıtılmış umudundan, teslim alınamayan duygularından ve o güzel yüreğinden öpüyorum; Ceylan Önkol’un, Uğur Kaymaz’ın…yaşayan veya ölümsüzleşen binlerce çocuğun annesi…
(*) Başlık Gülsüm Elvan bir sözü.