Edward, ailesi ile birlikte Beyrut'ta bir büfede akşam yemeği yiyordu, zayıflamıştı ancak Arafat'ın son Filistin / İsrail'deki teslimiyetçi tutumuna kızgındı. Ve benim sorumu bir asker gibi yanıtladı. "Ben ölmeyeceğim" dedi. "Çünkü bir çok insan benim ölmemi istiyor."
Çarşamba gecesi New York hastanesinde 67 yaşında öldü.
Kibirli, eleştiride acımasız ve öfkeli
Ona ilk olarak Lübnan iç savaşının ilk yıllarında rastlamıştım. Daha önce bu entelektüel savaşçıyı ve dilbilimci, akademisyen ve müzikbilimciyi duymuştum, fakat hakkında fazla bir şey bilmiyordum. Beyrut'taki Hamra caddesi yakınında bir daireye gitmem söylenmişti.
Caddelerde çatışmalar vardı (savaşın sıradanlığını ne kadar kolayca kabul eder hale geldik) ancak apartmanın merdivenlerini çıkarken, Beethoven'in piyano sonatını duydum. Hayır bu "Ayışığı" değildi - Edward için hiçbir şey o kadar popüler değil - ancak ben kahverengi boyalı kapının önünde o çalmayı bitirene kadar bekledim.
"Kitaplarımı okumuşsundur, Robert, ama iddiaya girerim benim müzik üzerine çalışmalarımı okumamışsındır" diye bir keresinde azarlamıştı beni. Ve elbette, Beyrut'ta bulunan Gefinor Binasındaki Uluslar arası kütüphaneye koleksiyonuma eklemek için onun son kitabını almaya koştum; Filistinliler üzerine muhteşem denemelerini, Yaser Arafat'ın çürümesi ve kötü durumu ile ilgili eleştirilerini, Ariel Sharon'un suçluluğunu öfkeyle mahkum edişini.
O kusursuz bir insan değildi. Kibirli, eleştiride acımasız, yinelemeli ve parlama noktasında öfkeli olabilirdi. Ancak öfkeli olmak için çok nedeni vardı. Bir gün öğleden sonra, Beyrut'taki kız kardeşi Jean'ın evinde onu görmeye gittim ve bir sofanın üzerinde yarı uzanmış yatıyordu.
"Lösemi tedavisinden dolayı biraz yorgunum" dedi. "İlerlemeye devam edeceğim. Durmayacağım."
Arafat kitaplarını yasakladı
Dayanıklı bir adamdı, işgal edilen halkın en etkili savunucusu ve çürüyen liderine en çabuk öfkelenen hücumcusuydu. Arafat, Said'in uçsuz bucaksızlığını ve kendisinin de entelektüel yoksulluğunu ispatlarcasına, kitaplarını işgal topraklarında yasakladı.
70lerin sonunda Beyrut'taki ilk mitingde, ona Arafat'ı sordum. "Önceki gün Beyrut'ta düzenlediği bir mitinge gittim," dedi. "Arafat durdu orada ve Filistin devletinin geleceği hakkında sorular soruldu ona, o yalnızca 'bu soruyu her Filistinli çocuğa sormalısın' diyebildi. Herkes alkışladı. Ancak ne demişti ki? Neden bahsediyordu Allah aşkına? Güzel bir sözdü. Ancak hiçbir şey ifade etmiyordu" dedi.
Arafat'ın Oslo anlaşmalarına gitmesiyle beraber, ona karşı ilk saldırıya geçen - haklı olarak -Said'di. Arafat işgal topraklarında hiçbir Yahudi yerleşimci görmemişti, dedi. Oslo görüşmeleri sırasında hazır tek bir Filistinli avukat yoktu. Said aniden, Oslo'nun felakete yol açan bir başarısızlık olabileceğini söyleyen bizler de, "barış karşıtı", kötü deyimiyle "terörist yanlısı" olarak kınandık.
Said, Filistin hikayesindeki eski yalanların teşhir edilmesinin önemini tekrar tekrar anlatmaya gereksinmekten usanmıştı, bunlardan biri, onu özellikle öfkelendiren, Arap radyo istasyonlarının 1948'deki Filistinli Arapları yeni İsrail devletindeki evlerini terk etmeleri çağrısı yaptığı masalıydı, ancak yine de o defalarca Filistin trajedisinin hikayesini yeniden söylemenin önemini tekrar tekrar anlattı.
Küfür, tehdit ve iftiralar
Kimliği belirsiz kişiler tarafından aranıp küfürler yağdırılıyor ve tehdit ediliyordu, ofisi bir bombacı tarafından ziyaret edilmişti ve bir çok defa ondan nefret eden Amerikalı Yahudiler tarafından, Columbia Üniversitesinde edebiyat profesörü olarak kendi işgal altındaki halkını çok etkili ve güçlü bir biçimde savunduğu için iftira atıldı.
Böyle bir girişim son olarak ölmek üzere olduğu günlerde, onu akademik görevinden mahrum bırakmak için aynı eski yalan iftiralarla onun Yahudi karşıtı olduğunu iddia eden bazı aşırı İsrail yanlıları tarafından.gerçekleştirildi. Columbia Üniversitesi uzun ancak az biraz değişken bir açıklamayla onu savundu. Harvard Üniversitesinin Yahudi başkanı İsrail'i eleştirme cüreti gösterenler tarafından ABD'deki "Yahudi karşıtlığının" arttığı yönündeki kaygılarını açıkladığında, Said sert bir şekilde Harvard'ın başındaki bir Yahudi akademisyenin "Yahudi karşıtlığından yakındığını" yazmıştı.
Sağlığı bozulmaya başladığında, kuzey İngiltere'de bir konferans vermesi için davet edilmişti. Hala organizasyondaki bayanın, onun birinci sınıf mevkide uçmak için ısrar etmesinden şikayet ettiğini duyabiliyorum.
Ancak neden olmasın ki? Kendi yaşamı ve halkı için savaşan tehlikeli bir hastalığın pençesindeki bir adama Atlantik boyunca biraz konfor içinde uçmasına izin verilmemeli mi? Harika Barenboim ile arkadaşlığı (ve de geçen ay Fas'ta çalan Arap-İsrail orkestrasını desteklemeye katılmaları) onun insan terbiyesinin bir kanıtıydı.
Barenboim'un Ramallah'da çalmasına izin verilmeyince, daha çok da Said'in küçük gördüğü için Sharon hükümetine öfkesinden Said konseri yeniden düzenlemişti.
Hem bir ikon hem de bir put kırandı
Onu en son gördüğümde, oğlunun genç ve güzel bir kadınla evlenmesinden dolayı çok mutluydu. Onu görmeden önce, bir konferans için Filistinlilerin Filistin'e "dönüş hakları" üzerine bir konferans için slaytlarını Boston'daki Filistinlilerin doğru sırada düzenleyememesi nedeniyle öfkeden çıldırmıştı.
Bütün ciddi akademisyenler gibi, yanlış yapılmamasını istiyordu. Düşmanlarından biri onun Filistin'in zapt edildiği sırada Cario'da olmasından dolayı hiçbir zaman gerçek bir mülteci olmadığını söylediğinde öfkesi doruğa çıkıyordu.
Yarım yamalak gazetecilikle işi olmazdı - İran devrimini bildiren İslami haberciliğe bir bakın - ve Amerikan spikerlerine bile çok az sabrı vardı. "Bir gün yayındayken" dedi bana bir keresinde, "New York'taki İsrail büyükelçisi benim bir terörist olduğumu ve kendisini öldürmek istediğimi söylemiş. Ve spiker kadın bana dese beğenirsin? Sayın Said, İsrail büyükelçisini neden öldürmek istediniz? Böylesi bir saçmalığa nasıl cevap verirsin?"
Edward nadir bulunan bir kuştu. O hem bir ikon hem de bir put kırandı. (BB)
* Robert Fiskin The Independentda yayımlanan yazısını Türkçeye Bahadır Çetinay çevirdi.