Bilenler, duyanlar ve hatta bizzat yaşayanlar olmuştur. Şu sıralar kamu hastanelerine sağlık ihtiyacı için başvuran hasta/hasta yakınları birçok yerde muayene olmak için randevu alamıyor. Hep ileri bir tarihe (genellikle 15 gün sonrası) “randevu almak için tekrar arayın” deniliyor. Sağlık Bakanlığının Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) üzerinden randevu almadan muayene olmak da olanaklı değil.
Peki, acil gereksinimi olmayıp, şansı yaver gider de MHRS üzerinden randevu alıp muayeneye gelen hastaların, derdini anlatması, muayene edilmeleri, tetkiklerinin istenmesi, tedavilerinin düzenlenmesi, obezite ile mücadele, sigaranın bırakılması gibi zararlı alışkanlıklardan kurtulması veya kanser taramaları gibi öneriler alması için ne kadar süresi var dersiniz? 5 dakika. Evet, yanlış okumadınız sadece 5 dakikası var. Çünkü MHRS üzerinden hekimlere her 10 dakikada 2 hastaya randevu veriliyor. Ve evet bu süre halini hatrını sormaya, yaptığı işi sormaya, sosyal düzeyini anlatmaya yüzüne bile bakmaya yetmiyor. Sağlık Bakanlığı ya bu durumun farkında değil ya da halkın sağlığı umrunda değil!
Hasta-hekim ilişkisi güvene dayanır. Niteliği değil, niceliği önceleyen sağlıkta dönüşüm programının sonucunda hastaneler sağlık değil, sağlıksızlığı üretiyor, bu sağlık sistemi de artık işlemiyor.
Fakülte sıralarında duayen bir hocamız neredeyse her dersinde şöyler derdi:
"Tıpta iyi bir anamnez (hastalığı teşhis etmek için hastaya sistematik bir çerçevede soru sorarak, onunla konuşarak bilgi toplama ve istenilecek tetkiklerin belirlenme sürecinin bütünü) alma hekimliğin en önemli aşamasıdır. Hiçbir tetkik ve görüntüleme yöntemi hastadan alınacak anamnez kadar kıymetli değildir. Hastaya doğru bir teşhis koyulabilmesi ve dolayısıyla etkili bir tedaviye başlanabilmesi için anamnez çok önemlidir. Bazı durumlarda tek başına anamnez, teşhisi koymak için yeterlidir."
Hekimlik sosyal bir meslek
Kıymetli hocamızın anamnezin önemine dair sözlerini, yaşanmış bir örnekle de anlatayım;
Diyarbakır'da 40'lı yaşlarda bir hasta bel fıtığı ameliyatı için beyin ve sinir cerrahisi servisine yatırılır. Ameliyat öncesi bakılan kan tetkiklerinde hemoglobin değeri (kandaki oksijeni akciğerde dokulara taşıyan alyuvarların içerisindeki en önemli madde) düşük saptanır. Coğrafya kadınlarında kansızlığın saptanması mutattır, ama bir erkek hastada kansızlık varsa temel bir tıbbi gereklilik olarak başka bir patoloji (kanser başta olmak üzere önemli bir hastalık) olup olmadığının araştırılmasını gerektirir.
Hastamızdan dahiliye konsültasyonu istenir. Hastanın konsültasyonunu cevaplandıran hekim hasta başına gelir şöyle bir dosyayı karıştırdıktan sonra hastaya da çok bir şey sormadan kansızlık etyolojisine (nedenine) yönelik 10'a yakın tetkik ister. Demir depo düzeyi, vitamin düzeyleri, kan yayması, endoskopi, kolonoskopi ve hatta olası bir malignite nedeni ile tüm vücut PET tomografisi istenir.
Beyin ve sinir cerrahisi servisindeki sorumlu hekim bu durumda hastayı ameliyat edemeyeceklerini söyler. Zira bu koşullarda istenilen tetkikleri sonuçlandırmak en az bir ayı alır. Dönemsel bulduğu işlerde yevmiyeli işçi olarak çalışan hastamız ise bel fıtığı dışında önemli bir şeyi olmadığını, kansızlığın önemsenmemesi gerektiğini söyler. Bel fıtığından muzdarip olduğunu ve bir an önce ameliyat olmak istediğini dile getirir.
Beyin cerrahi servisinin sorumlu hekimi çareyi tekrar dahiliye kliniğinden bir uzmanın hastayı değerlendirmesinde bulur. Gelen uzman kişi daha dikkatlice hastayı sorgular ve muayene eder. Kansızlık nedenini açığa çıkartmak için uzun uzadıya alınan öyküsünden kansızlığın nedenini ortaya çıkarır. Geçimini güçlükle sağlayan hastamız kan merkezi önünde belli bir ücret karşılığında kendi kan grubunda olan ve gereksinim duyulan durumlarda cüzi bir ücret karşılığında kanını 'bağışlamaktadır.' Yaşanmış bu olay hekimliğin neden sosyal bir meslek olduğunu sadece ilaç vermek, ameliyat yapmaktan ibaret olmadığını net bir şekilde ortaya koyuyor.
Bir yıl sonraya randevu
Bu örnekte de olduğu gibi muayene süresi 5 dakika olunca meslektaşlarımız da hastayı dinlemek/derinlemesine soru sormak yerine radyolojik görüntüleme yöntemine başvuruyor. Hastalar hastanelere başvurduklarında daha dertlerini anlatamadan ellerinde tetkik randevularıyla radyolojii bölümüne yönlendiriliyorlar. Hemen hemen her hastanede sonucu normal çıkan yüzlerce ultrason, tomografi ve MR isteniyor.
Bu kadar çok talep olması nedeniyle bazı kamu hastanelerinde bir yıl sonraya MR randevusu veriliyor. Bir bilgisayarlı tomografi cihazı bir günde neredeyse bin çekim yapıyor. Eskiden çok daha uzun sürelerde yapılan bir görüntüleme, şimdilerde dakikalar içinde yapılmasına rağmen mevcut sağlık sisteminin yaratığı kaotik ortama ne cihaz ne de sağlık çalışanları yetiyor/yetebiliyor.
Örneğin Hakkari’de çekilen bir tomografi hastaya binlerce kilometre uzaktaki; hastanın ‘muayene’ olduğu hekim ile hiçbir iletişimi olmayan, hasta hakkında klinik bilgisi bulunmayan bir radyolog tarafından raporlandırılabiliyor. Mevcut sağlık sisteminin ortaya çıkardığı bu sorun nedeniyle sadece film görüntülerine bakılarak, hastanın şikayeti ile ilgili hiçbir veriye sahip olmadan yapılan raporlandırmalar birçok hastanın tanısının atlanmasına sebep oluyor.
İşte bu nedenle hekimlik 5 dakikaya sığmaz. Hiçbir tetkik anamnezden daha kıymetli değildir.
Günde 100 hasta
TTB ve Tabip Odaları olarak haklı bir çerçeveden "5 Dakikada Hekimlik Yapılmaz", "Sağlık 5 Dakikaya Sığmaz" dedik.
"Hekimlik yapabilmek için bir hastaya ayrılması gereken muayene süresi en az 20 dakika olarak kabul edilmesine rağmen, ülkemizde birçok hastanede bu süre 5 dakikaya düşürülerek hekimlere günlük yaklaşık 100 hasta randevusu dayatılıyor. Bu randevular, hekimin isteği ve bilgisi dışında MHRS üzerinden açılıyor, hekimin hastasına yeterli zaman ayırmasına, halkın nitelikli sağlık hizmeti almasına engel oluyor.
Hekimlere performans baskısıyla daha çok muayene ve işlem dayatması yapılarak mesleki özerkliğimize müdahale ediliyor, halkın sağlığı tehdit ediliyor, sağlıkta şiddete zemin hazırlanıyor.
Hastalıkların tanısını koyabilmek için ilk ve en önemli adım, ayrıntılı bir öykü almaktır. Dayatılan 5 dakikada ne kişinin yakınmasını anlayabilmek ne de yeterli muayenesini yapabilmek mümkün. Tıbbi sekreter olmadan çalışmak zorunda bırakılan hekimler tıbbi kayıtların tutulmasında zorluklar yaşayacak, sonraki süreçte yaşanacak en ufak olumsuz gelişmede hekimi zor duruma sokacaktır.
Sağlık Bakanlığı ve hastane idarecileri unutmamalıdır ki, malpraktis bireysel değil, sistemsel bir sorundur ve bu dayatma ile hastaların sağlığına yansıyacak olumsuzlukların sorumluluğu kendilerindedir.
Muayene için yeterli zaman tanımamak, hekim-hasta ilişkisini birkaç dakikaya sığdırmak, hekimlik meslek etiği ilkelerimiz açısından kabul edilemez ve mesleki özerkliğimize yönelik bilinçli bir saldırıdır. Bu uygulama daha çok istifa, daha çok hekim göçü, daha çok hastalık, daha çok sağlıksızlık, daha çok sağlıkta şiddet getirir. Halk sağlığını ve sağlık çalışanlarının sağlığını tehdit eden bu uygulamalardan hızla vazgeçilmeli.
Topluma çağrımızdır; dün olduğu gibi bugün de nitelikli sağlık hizmeti taleplerimizde ısrarcıyız ve hekimlik yapmak istiyoruz. Hem hekimlerin hem de toplumun sağlık hakkı için bu uygulamalara itirazı birlikte yükseltelim. Hekimler köle, hastalar müşteri değildir. Sağlıklı yaşam hakkımızdan vazgeçmeyelim'' dedik.
5 dakikada bir muayene dayatmalarını kabul etmiyoruz, mesleki özerkliğimize müdahalelere son verilmesini istiyoruz. Taleplerimiz için 23 Kasım'da İstanbul’dan Ankara'ya beyaz yürüyüşe başlıyoruz. (HY/AÖ)