Yıllar öncesinde fark ettiğim ve üzerinde sıkça yazdığım bir konudaki yeni bir haberi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin günlük yayın organı Bizim Gazete'de (*) bugün görünce bu hafta biamag için düşündüğüm diğer tüm yazı konusu seçeneklerinden vazgeçtim.
Söz konusu haberde dünya ülkeleri arasında "ön sıralarda" olduğumuz "iki önemli" konuya değiniliyordu: Bunlardan ilki "Türkiye'nin en çok sayıda insanın sigara kullandığı ülkeler arasında ikinci sırada yer aldığı" gerçeğiydi.
Diğeri ise belki bu durumun nedenlerinin başında gelen bir başka yakıcı gerçekti: "Sigara bağımlıların başında gazeteci, doktor ve öğretmenlerin gelmesi"
Eski arkadaş...
Yirmibir yıl sigara içen ve on beş yıl önce sigarayı bırakan, dolayısıyla "sigara-insan ilişkisinin" iki tarafını da yaşayarak bilen, ama bunlardan daha önemlisi sigaranın ne olup olmadığın bilgisinden haberdar bir hekim olarak bu iki somut gerçeklik konusunda yazmazlık edemezdim.
Aslında hemen herkesin bildiği noktalar üzerinde durmayacağım: Sigaranın birey ve toplum olarak bizlerde yol açtığı sorunları ve verdiği zararlardan da, bu sorunun ayrıntılarından ve sigaranın nasıl bırakabileceğinden de söz etmeyeceğim. Yukarıdaki durumun nedenlerini de tartışmayacağım.
Sigarayla ilgili bence bunlardan çok daha temel ve önemli olan iki nokta daha var.
Bunlardan ilki ülkemizdeki "sigara içme yasağı" uygulaması, diğeri de yukarıda söz ettiğim bilimsel araştırmaya dayanan haberde söz edilen gazeteci, hekim ve öğretmenlerin çevrelerindeki insanlara yönelik olarak, en azından onların yanında, gözlerinin önünde sigara içerek yaptıkları "gönüllü sigara reklamı yapıyor olmaları".
Nasıl bir yasak?
Ülkemizde tütün ve mamûllerinin toplu olarak bulunulan ortamlarla, belirli mekânlarda içilmesine ilişkin sınırlandırmalar getiren 5727 Sayılı Yasa ve onun uygulanmasına ilişkin düzenlemeler ve bunun gündelik yaşamdaki karşılığı, özellikle bazı mekânlarda herkesin tanık olduğu hatta bizzat katıldığı "oyunlar"a, yaptığı "rol"lere, başka bir deyişle hepimizin birlikte yaşadığımız "yalan"lara neden oluyor.
Söz konusu yasa ve ona bağlı çıkarılan yönetmeliklere göre başka bir çok yer gibi, başta eğlence yerleri, cafe, bar ve içkili meyhaneler olmak üzere "toplu bulunulan tüm mekânlar"da "sigara içilmesi yasak!"
Peki bu ortamlarda gerçekten sigara "içilmiyor mu?"
Kağıt üzerinde ya da "sanal" olarak öyle! Peki gerçek ne?
Şurası çok açık: Bulunulan herhangi bir yolla ya da anlık "çözüm"lerle sigara yasağı "sorunu" bir şekilde aşılıyor!
Son öğrendiğim örneklerden birisinden size söz edeyim: Bulunulan mekanın sahibinin rızası ve katılımı ile "kutu kola" içiyor görünerek, herhangi bir kontrol anında içilen sigarayı kutuya atarak, en kötü olasılıkla mekâna değil de içene ceza kesilmesi -aslında bu cezayı mekân sahibi ödüyor- uygulaması.
Benzer başka yöntemler olduğuna eminim.
Doğrusu yasağın nasıl delindiğinin benim açımdan bir önemi yok.
Bence önemli olan mevcut yasanın içerdiği bu düzenlemelerle adeta bu yasağı ihlâl etmeye özendirmesidir. Çözümü çok basit olan ve bir "yalan"a katılmadan ya da "numara" yapmadan aşılacak bir sorun, ne yazık ki insana, özgürlüklere, devlete, hukuka ve yasaya bakış ve yaklaşımımızdaki "ilkellik" nedeniyle sürüyor.
Özgürlük mü önemli sigara mı?
Herkes bilir: Özgürlüklerin sınırı başkalarının özgürlüklerinin başladığı noktadadır. Yasalar bizatihi devletin kendisi ve varlığını sürdürmek amacıyla yapılamaz. Yasaların tümü "özgürlüklere halel getirmeden ya da sınırlamadan" başkalarının, dolayısıyla toplumun tüm bireylerinin özgürlüklerinin gereğini ve herhangi bir yolla zarar görmemelerini sağlamalıdır.
Bunun yapılmadığında en temel noktada bir "paradoks" yaratılmakta, özgürlükler bakımından "eksi" ya da "geri" bir noktaya düşülmüş olunmaktadır.
Diğer yandan devlet kendi varlığı ya da bir kesim adına özgürlükleri sınırlama hakkını eline aldığında her gün yaşadığımız başka örneklerde görüp yaşadığımız gibi nerede duracağı bilinmeyen noktalara savrulabilmektedir.
Özgürlüğü sınırlanan, kısıtlanan insanların buna karşı mücadele etmeleri de kaçınılmazdır, doğrudur ve en temel haklardan birisidir. Bu hakkın herhangi bir nedenle "ortadan kaldırılması ya da sınırlandırılması" asıl konunun gözden kaybolmasına yol açmakta ve sigaranın zararlarını daha "önemsiz" hale getirmektedir.
Oysa bu durumun "basit ve uygulanabilir" bir çözümü vardır!
Toplu bulunulan "eğlence" mekânlarında "sigara içilebilen" ve "sigara içilemeyen" ayrımı getirilerek, bunu belli edecek işaret ve uyarılar konularak ve kişilere seçim olanağının verilmesi en başta "özgürlüklerin" korunması, en azından bunlarla çatışmamanın sağlanması bakımından en kolay yollardan birisidir. Mekâna girmeden önce bilirsiniz ve seçiminizi yaparsınız. Bu seçiminiz o güne, o ana ya da o anda birlikte olduklarınıza bağlı olarak değişebilir, ama asla bir "yalan"a tanık olmazsınız ve katılmazsınız.
Gerçek kontrol nasıl olur?
Kontrol bakımından da "kimin tarafından ve nasıl uygulanacağı" belirsiz olan, bazı durumlarda uygulanan, bazı durumlarda da uygulanmayan dolayısıyla da "fiili bir eşitsizlik" yaratan "para cezası" bir yaptırım, yine "yasalar" ve dolayısıyla "hukuku" tartışılır hale getirmektedir.
Böyle bir yaptırıma gidilmesi yerine bu kurumların örneğin uçaklarda olduğu gibi belirli ve geçici "olumsuz" sonuçları (kötü koku, şiddetli ses, sis, boyalı su,vb) olan ama herhangi bir şekilde sağlığa doğrudan zarar vermeyen duman algılayıcılar ile donatılması sorunu çözecek en basit ve akli çözüm olabilir.
İnsanlar sigara içmese de bu durumu bilerek bir seçimde bulunma hakkına sahip olması, insan hakları ve temel özgürlükleri ihlâl etmeyecek bir çözümdür.
Örnek olma ve özendirmeme!
"Gazeteci, hekim ve öğretmenler"in sigara bağımlılıklarının başkalarına yönelik etkilerini ortadan kaldırmak ise çok daha zordur. Bunun "bilinçli yöntemlerle ve özel çabalarla" azaltılması ve ortadan kaldırılmasına çalışırken, bir yandan da, belki çok daha önemli başka bir çabada daha bulunmak gereklidir. Bu kişilerin başkalarının yanında ve onların göreceği şekilde sigara içmemelerinin sağlanmasıdır.
Bu konuda "kolay uygulanabilecek ve hemen sonuç alacak" çözüm yöntemleri olmadığını çok iyi biliyorum; çözümün ancak bireysel olarak onların katılımıyla çözümlenebileceğini de. Dolayısıyla onları en azından böyle davranmaya özendirecek çözümleri yine hiçbir hak ve özgürlüğü ortadan kaldırmadan bulmak zorunda olduğumuz açık.
Bunlardan birisi kanımca bu durumun görünür ve bilinir kılınmasını sağlayacak ve bir tercihte bulunmaya olanak tanınmasıdır. Herkes çocuğunu "çocukların yanında sigara içmeyen" bir öğretmenin sınıfında okutma seçeneğine sahip olmalıdır. Benzer biçimde herkes hekiminin kendisi ve başka insanların yanında ve onların görebileceği şekilde "sigara içmediğinden" emin olmalı, böle olanlar ile olmayanlar arasında en azından hizmet talebinde bulunurken bir seçim yapma hakkına sahip olmalıdır.
Herkes çalıştırdığı gazeteciler arasında sigara içmeyenlerin çoğunluğu oluşturduğu gazeteleri bilebilmeli ve onları seçebilmelidir. Bu amaçla herhangi bir ayrımcılık yapmadan özendirmeler, ödüllendirmeler söz konusu olabilir.
O nedenle sigara içip içmemenin değil de başkalarını sigara içmeye özendirmeme davranışının daha önemli ve temel olduğunu düşünerek, gelecek yıllarda bu haberde konu edilen "derecelerimizin" daha alt düzeylere ulaşacağı umuduyla "gazetecilere, hekimlere ve öğretmenlere" sesleniyorum:
"Asla farkında olmadan 'sigara reklamı' yapmayın! En azından sigara şirketlerinden bu yaptığınız reklamın karşılığını almadığınız sürece..." (MS/BB)
(*) Bizim Gazete 1 Nisan 2011 Cuma, "En çok gazeteciler, doktorlar ve öğretmenler tiryaki"