Sol siyaset kavramının kökeni Fransız devrimine dayanır. Özgürlük, değişim ve demokratikleşmeden yana olanlar meclis başkanının solunda, değişime karşı aristokratlar ve zenginler de sağında oturuyordu. Böylece sağ ve sol kavramı oluştu. Fransız parlamentosunda bu kural halen geçerlidir. Aradan 230 küsur yıl geçti ve her iki kavram da büyük ölçüde temsil ettiği siyasal oluş biçimlerini temsil etmeye devam etmekte. Solda büyük fırtınalar ve devrimler yaşandı ve ciddi kopuşlar derinleşmeler ve daha nice düşünce ve akım doğdu. Ama en azından sağ için bu husus büyük ölçüde geçerliliğini koruyor. Zira bugün de değişime karşı, demokratikleşmeye düşman bakmaya devam ediyor (o zaman muhtemelen gene vatan hainliği ya da din düşmanlığı klişelerine sarılarak).
Türkiye’de de Hürriyet ve İhtilaf fırkasıyla İttihat ve Terakki siyaseti 100 yıldır toplumu çok yapay bir döngüye sıkıştırdı. Tüm darbelerin ve tıkanmacı siyasetin, kayıkçı kavgalarının müsebbibi bu iki ana akımdı. AKP ve CHP ile bedenleşen bu siyaset, zaten kural dışı ve akıl-ekol yaratmaktan uzaktı.
HDP olayı ise Türkiye’de yeni bir durum… Yerküremizin “genel zekasına” yakınlığı bakımından yeniliği PODEMOS ve SYRİZA’dan önce… Hem siyaset etme biçiminde, hem de herkes için kavga dövüş meselesi olan pek çok sorun alanı için kafasının berrak olması, bu topraklar için bir mucize… Türkiye’deki geleneksel kasaba politikacılarını aşma eğilimi gösterdiği için “siyaset dışı”, yeni bir zeka ve onun yoğunlaştığı alan olan yeni bir politikayla yaklaşmakta olduğu için de gerçek “politikayı” temsil ediyor.
Bir de demokratik bir partiden çok, zenginlerden oluşan, haksız kazanç elde ederek bu topraklarda yaşayan on milyonlarca insan için dayanılmaz bir yük haline gelen bir avuç baskıcı ve sömürücü için “tezgah” olarak kullanılan AKP olayı var. AKP seçmen dediği halk kitlelerinin gözünde giderek irtifa kaybı yaşadığını bildiği halde, seçimlere girerek yeni bir “atraksiyon” peşinde. Aslında rızaya ve demokratik tahammüle dayanan “seçim” yönteminden nefret ediyor AKP. Sine-i millet ya da “çözüm adresi millet” sloganları atmasındaki “millet iştahı”, kazandığı döneme ait. Yoksa kaybettiği bir seçimde, “çözüm sandıkta” ya da “sine-i millet” sözlerinin hiçbir önemi yok. Zaten Erdoğan’ın bunu açıkça beyan etmesi toplumun gözünden gittikçe düştüğünü bildiğinden.
Tüm hesaplarını (siyasal değil rantsal) bu seçimlere göre yapan AKP ve onun etrafında oluşan oligarşi, HDP’nin yüzde 12 gibi bir oranla barajı (ya da faşizmin çizmesini) aşması durumunda 3 ya da 4 parçaya bölünebilir. Zaten Arınç ve Gökçek ile başlayan kavganın esas devamı seçim sonrasında... 7 Haziran, gerçekte darbe dönemleri de dahil, daha önce hiç olmadığı kadar önemli bir seçim olacak.
Türkiye’de yeni bir siyaset devri açılıyor. Artık her siyasi kurum ya da kişi bu yeni duruma göre konumlanacak. Siyasi partiler, hangi “gelenekten” gelirse gelsin HDP’nin koyduğu ölçü üzerinden siyaset yapmak ve mesela kadın özgürlükçü olmak zorunda kalacak. Kalkınmacı ve kapitalist ekonomi siyaseti, yerini emek ve toplum eksenli söylem ve politikalara bırakacak. Yine iktidara yakın patronlar kâr edecek diye yağmalanan çevre felaketi politikası gittikçe tepki topluyor. Siyaset kurumu buna göre şekillenecek. HDP Türkiye halklarının genel zekâsını yakalamış durumda.
Siyasette ölçüyü soldan koyan HDP, siyaseti ve sistemi değiştiriyor. Böylece gençler ve kadınlar nezdinde de siyaset artık yepyeni anlamlar üstleniyor. Güler yüzlü, genç ve demokratik politika Türkiye’de “siyasetle işim olmaz” diyerek politikadan nefret eden milyonlarca insan için yeni bir durum. Kendi geleceklerine aktif katılımla sahip çıkmak artık HDP ile birlikte cazip ve dahası benimsenebilir bir konu haline geliyor. Oy kullanmak ve dahası HDP’ye oy vermek, her seçimde yapıldığı gibi normal bir siyasi tercih değil, bir yurttaşlık hükümlülüğü halini almış durumda. Bu yüzden herkes HDP ile ilgileniyor. (MS/HK)