Yeni anayasa tartışmalarında AKP (Hükümet ve Cumhurbaşkanlığı), temel konunun “başkanlık sistemi” olduğu düşüncesinde.
Cumhurbaşkanı tartışmayı, kutuplaştırıcı dil üzerinden sürdürüyor. Oy kazanma stratejisini iyi uyguladığını kabul etmek lazım. Bunu sürdürüyor.
Muhalefet de Erdoğan’ın otokratik özellikleri olduğu düşüncesiyle “başkanlık sistemi” konusunu özelleştirerek, “Erdoğan’ın başkanlığının önlenmesi” olarak değerlendiriyor.
Dolayısıyla Erdoğan tartışması, Erdoğan yanlısı olmak ya da karşısında olmak biçimini alıyor ve Türkiye’nin anayasal ve yasal sisteminin tartışılmasına engel oluyor. Çünkü “yakın tehlike” olarak Erdoğan’ın başkanlığı görülüyor. Erdoğan’ın şu andaki sisteme göre kullanamayacağı yetkileri kullandığı düşüncesiyle, bu yetkilere anayasal olarak sahibi olmasının yasama, yürütme ve yargının tek elde ve denetimsiz bir biçimde birleşeceği korkusu var.
Öte yandan sistem üzerine CHP ve MHP’nin herhangi bir tezinin olduğu söylenemez. CHP ne özerklik istiyor (Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na konmuş olan çekincelerin kaldırılması dışında) ne de başkanlık ya da iki meclisli bir sistem. Mevcut sistemin haklar ve özgürlükler alanında reformlar yapılarak muhafazasını savunuyor. MHP’nin insan hak ve özgürlükleriyle ilgili standartların yükseltilmesine dair bir taahhüdü bulunduğu söylenemez.
Belirtilen durumda parlamentoda temsil edilen partiler açısından diğer seçenek HDP’nin savunduğu “demokratik özerklik” tezi oluyor. Ben, demokratik özerklik tezini “iç self determinasyon” olarak değerlendiriyorum.
Parlamentodaki bu iki ana eğilimden, demokratik özerklik seçeneğini savunan ve Kürt sorununun barışçıl ve demokratik tarzda çözümünü savunan HDP ve ilerici/demokrat kesimlerin önünde görebildiğim kadarıyla, aşılması gerektiğini düşündüğüm iki boyutlu bir problem var. Problemin hem kavramsal/teorik boyutu var hem de durum(hal) boyutu var:
Problemin birinci boyutu bizatihi silahlı çatışmanın kendisidir. Bu bir durumdur. Çatışmalı durumdan çatışmasızlığa geçiş sorunu öncelikli bir sorundur. Silahlı Kürt siyasi hareketinin çözmesi gereken bir sorundur. Bu konu, HDP ve bileşenlerinin de bu konunun sorun olduğu gerçeğini görüp çalışmaları gereken bir konudur. Zira diğer seçeneğin temsilcisi kutuplaşmayı, savaşı isteklerinin yerine gelmesi için araç olarak gördüğü düşüncesindeyseniz, o zaman çatışmasızlık haline dönüş için özel çaba göstermeniz gerekir. Devleti de silahlı Kürt siyasi hareketini de etkilemeniz gerekir. Silahların susması için barışçıl ve demokratik çözüm süreçlerini işletmeleri için…
Aksi takdirde çatışmalı ortam serbest tartışmayı, özgürce eleştirmeyi engellediği için görüşlerin anlatılmasında ve kabul edilmesinde sorunlar yaşanacaktır.
Çünkü çatışmalı durum tartışma iklimini zehirlemektedir. Devlet de zaten, barış isteyen akademisyenler örneğinde olduğu gibi, bu zehirli ortamda fikrini söyleyenlere her türlü ağır baskıyı uygulamaktadır. Devletin bekası sorunu olarak niteleme ve terörle mücadele meselesine indirgeme yoluna gitmektedir. Kürt sorununu bir insan hakları ve demokrasi sorunu olmaktan çıkarmaya ve krimanilize etmeye çalışmaktadır.
İkinci boyut ise, HDP ve bileşenlerinin düşünmesi ve çözüm için etkili girişimde bulunması gereken bir sorun olarak görülmesi gereken, demokratik özerklik ilanlarının fiilen hayata geçirilmesidir. Bu fiili durum, güven konusu ile ilgilidir.
Hem tarafların birbirlerine, hem de kamuoyuna karşı güven… Belirtilen durum “ikili iktidar” olarak da nitelenebilir. Kapsamı, konuları ve hayata geçiriliş biçimi hakkında yalnızca imalar var. Halbuki, Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümü savunulduğuna göre ortaya bir vizyon konmalı ve bununla ilgili kamuoyuna bildirilerle açıklanan görüşlerle uygulamanın tutarlılığı sergilenmelidir. Bu noktada, güvensizlik sorununu aşacak bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu düşüncesindeyim.
Söz gelimi HDK/HDP bileşenleri 14 maddelik demokratik özerklik deklarasyonu 27 Aralık 2015 Diyarbakır toplantısının ardından açıkladılar. Beş yıl önce Öcalan da “yol haritası”nda, çalışmasının bir öneri olduğu, tartışmaya, önerilere açık olduğunu söylemişti.
27 Aralık’ta açıklanan 14 maddelik deklarasyonda da tartışmaya, öneri ve eleştirilere açık olduğu vurgulanmaktadır. Hatta 14 maddenin beş değişik maddesinde ilgili maddelerdeki düzenlemelerin yeni demokratik anayasa hükümleri doğrultusunda hayata geçeceği vurgulanmaktadır.
HDP/HDK bileşenlerinin, çatışmasızlığa dönüş ve demokratik özerklik konusundaki sorunlara ilgilerini yoğunlaştırmaları ve girişimlerde bulunmaları, hem anayasa tartışmalarında daha etkili olmaları sonucunu doğurabilecek hem de barışa somut katkı ve imkan sağlayabilecektir. (HÖ/HK)