Kobanê, 6-8 Ekim olayları derken hükümet, çözüm sürecini askıya aldığını açıklamıştı. Bunun öncesinde ise Koma Civakên Kurdîstan (Kürdistan Topluluklar Birliği) KCK, çözüm sürecinin anlamsızlaştığını, yöneticilerinin yaptığı çeşitli açıklamalarla duyurmuş ve çözüm sürecinin tekrar, ancak pratik adımlar atılarak sürdürülebileceğini deklare etmişti.
Daha sonra, PKK Lideri Abdullah Öcalan'a diyalog sürecinde -henüz müzakere sürecine evrilip evrilmediği hakkında ciddi soru işaretleri mevcut; dolayısıyla 'müzakere süreci', diyemiyorum- sekreterya oluşturulması (İmralı'daki beş mahpusun yerine yenilerinin gönderilmesi suretiyle), İmralı heyetine yeni iki ismin eklenmesi (DTK Eş başkanı Hatip Dicle ve Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) üyesi Ceylan Bağrıyanık'ın olacağı söyleniyor), Çözüm Süreci İzleme Heyeti'nin oluşturulması, hasta mahpuslar ile ilgili yeni bir yasal hazırlığın yapılması ve en son Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından, yeni heyetin Öcalan ile 30 Kasım'da görüşeceğinin açıklanmasıyla, şimdilerde yeni bir beklenti havasının oluştuğunu söylemek mümkün...
Tüm bunların içinde pek gündemleşmeyen, ama çözüm süreci bağlamında hayati önem taşıyan bir açıklama da yapıldı: HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş seçime, 81 ile 550 adayla, parti olarak gireceğini açıkladı.
Bu, seçim kanununun değişmediği bir ortamda nasıl değerlendirilmeli? Çözüm sürecinin pratik yasal adımlarla samimiyete kavuşmasının beklendiği bugünlerde bu açıklamayı nasıl okumalıyız?
Seçim barajı kaldırılmalı
Bir: Kürt Hareketi paradigmasal bir değişim yaşadığını; çözüm olarak Türkiye'nin mevcut yapısı içinde dil, kimlik ve yönetsel (kolektif) haklarının yasal güvenceye alınacağı ve Türkiye'nin tamamında uygulanmasını önerdiği, özetle iktidarı yerellere taşıyan, yerellerle paylaşan bir modeli, 'Demokratik Özerklik Modeli'ni öneriyor ve bu modeli demokratik-barışçıl çözümü geliştirerek ya da direnişi büyüterek yaşamsallaştıracağını her fırsatta ifade ediyor. 'Direniş' Türkiye'yi nereye sürükler?
İki: Kürt Hareketi'nin çözüm sürecine yaklaşımı, hükümeti çözüme zorlamak esası üzerinden şekilleniyor. Kürt Hareketi kendine devleti ve hükümeti demokratikleşmeye zorlama noktasında da bir misyon biçiyor çünkü; Türkiye'yi demokratikleştirme misyonu... Bunu PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın ve PKK yöneticilerinin açıklamalarından anlamak mümkün. Demokratik-barışçıl çözüm gelişmezse PKK ne yapar?
Üç: HDP, çözüm sürecinin çok kritik bir ayağını oluşturuyor; hükümet-Kandil ve PKK Lideri Abdullah Öcalan arasında bir köprü olduğu kadar Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ile birlikte Kürt halkının dinamik politik kitlesini harekete geçirecek potansiyeli var. Ama en önemlisi HDP ile çözüm sürecinin yasal zeminde yürümesidir. İki dönemdir meclisin penceresinden içeri giren HDP, 2015 seçimlerinde mecliste olmazsa ne olur?
AKP seçim barajını kaldırır mı?
Şimdi bu üç noktadan ortaya çıkan soruların cevabı veya ortaya çıkabilecek sorunların yolu, yine Anayasa'nın ve yasaların demokratikleştirilmesidir. Seçim Kanunu'nda değişikliğe gidilerek, istikrar bahanesine sığınmadan, seçim barajı kaldırılarak statükoya son verilmeli, her kesime, her topluluğa mecliste kendini ifade etme, temsil etme hakkı teslim edilmelidir.
AKP seçim barajını kaldırmak / indirmek zorunda. Çünkü demokratikleşmeden kaçan her iktidarın sonunun siyasi partiler mezarlığı olduğunu Türkiye'nin yakın siyasi tarihinden okumak mümkündür. Yanı sıra; HDP'nin parti olarak seçimlere girdiği bir Türkiye'de, hâlâ yüzde 10 gibi bir "Kürt Barajı" varsa, hangi çözüm sürecinden bahsedilecek? Kürtlere dil, kimlik, yönetsel hakları teslim edilmeden, "Kürt kökenli vatandaşlarım" demekle daha kaç zaman geçirilecek? (BA/HK)