*Foto: Şeyhmus Diken arşivi, Diyarbakır'da foto Paris'te çekildi.Oturanlar: Sami Hazinses-Şeyhmus Diken. Ayaktakiler: Hüseyin Serdar Karakaş-Şinasi Ötük-Yaşar İnan
“Bir gül gibi kıvraktır
Bülbül gibi şakraktır
Aşk bana ızdıraptır
Yeter ağlatma beni"
2002 yılında ölümünden hemen sonra yazdığım yazının son paragrafında demiştim ki; “Diyarbekirliydi, Ermeniydi, hazin sesliydi ve Samoydu. Belki de ardından söylenecek şarkısını yıllar evvel mezar taşına kendisi kazımıştı.
"Duyan ağlar, gören ağlar, böyle bahtı karalıya.”
Eski Dîyarbekir’in Pîran (Dicle) İlçesinin Herêdan (Kırkpınar) köyündendir ve Gâvur Mahallesi’nin yazarı Mıgırdiç Margosyan’ın da köylüsüdür. Baba Mıgırdiç ve ana Enna’nın oğlu Samuel Uluçyan (Sami Hazinses - (d. 1925 - ö. 23 Ağustos 2002). 1915 Qefle’sinden sonra kurtulan Mıgırdiç, Dîyarbekirlilerin tabiriyle ‘Maraşal’ namı diğer ‘Daşçı Zifqar’ın oğludur Samo.
Film artisti olmadan önce de 1927 yılında Pîran’dan sökün edip Dîyarbekir’in Xançepek Mahallesine yerleştikten sonra çocukluk ve gençlik yıllarında mukallitliği, espri yeteneği, şakacılığı ile arkadaş ve mahalleli çevresinde ünlenmiş biridir.
1940’lı yılların sonuna doğru bir yandan Diyarbakır’ın musiki ekolu Celal Güzelses’in Başkanlığını yaptığı Diyarbakır Musiki Cemiyeti’nin icra heyetindedir Sami Hazinses. Diğer yandan da şehrin eski ve usta Ermeni sanatkârları gibi puşicilik sanatını sürdürmektedir.
Evleri; şehrin Ermeni tebaasının katliamdan sonra sığındığı Surp Giragos Ermeni Kilisesinin bulunduğu şimdi artık yerinde “yel” dahi esmeyen Hasırlı Mahallesi, namı diğer Xançepek, namı en bakî Gâvur Mahallesi’ndedir.
Akşam saatlerinde ya da günün fırsat bulduğu saatlerinde mahallenin bir sokağına birilerinden gizlenerek kaçamak yapmaktadır Sami.
İşte yine görünmüştür sokağın başında Sami! Dayamış ağzını ahşap kapının şakşakosunun (kapı tokmağı) altındaki Miteloğlu Anahtarı ile açılan kilidinin derin oyuğuna, kendisinin ve sevdiğinin duyacağı kısık sesle ve ismiyle çağırmaktadır sevgilisini: “Güüül, Güül, Gül…” diye.
Sese, kapalı kapının avlu yakasından yanıt gelmiştir. “Efendim”, diye.
“Nefesini, sesini, soluğunu üfle Gül. Ciğerlerim Bayram etsin. Bak ağzımı dayamışım kilidin deliğine, hadi” demektedir
Sami. Sevdiğinin, Gül’ünün nefesini doyunca ciğerine çeken Sami kısa ve dingin sohbetten sonra o günkü gıdasını almış vaziyette ayrılır sevdiğinin evinin olduğu sokaktan.
Bilenler derler ki; sesinin tılsımından ve yanıklığından bir de halkının çektiği acılardan almıştır Hazinses soyadını. Ve şehrini, Dîyarbekir’i, öyle sanıldığı gibi “iş gailesi” ile değil! “Bir Sevgili Gül”için terki diyar etmiştir. Olmayacak bir aşkın duasına âmin demenin zor olacağının farkındadır Sami.
“Bir Gül için terk ettim
Ben Dîyarbekir’i
Yeter bu cilve, naz
Yeter ağlatma beni” diyerek.
Sadece bir şarkı sözüyle mi yetinmiştir Sami. Değil elbet.
Dîyarbekirliler kenti çepeçevre kuşatan şehrin binler yıllık kadim surlarına “Beden” derler.
Kutsal kitaplarda yer alan ve kutsiyetine bütün dinlerin biat ettiği nehirleri Dicle’ye de “Çay” derler.
"Çayönü'ne gidelim, Çay Karpuzu yetiştirelim" sözleri bu manadadır. Yine kendine has bir kulaç atma tekniği olan “Çay Yüzgeci” denilen bir yüzme tarzı da “çay” vurgusunun bir başka göstergesidir.
İşte bu baptan hareketle Sami’nin yine hazin ve hüzünkâr sesiyle yazıp bestelediği “Çaya İner Ağlarım” şarkısının sözleri Gül’e, Gül’üne olan sevdasının çarpıcı örneğidir.
Mesela şimdilerde adeta unutulan ve kentin sevdalı ihtiyarlarının belleğinde olan şarkının her dörtlüğünde Gül’ünün adının vurgulandığı unutulmuş dizeleri şöyledir:
“Çaya iner ağlarım
Gülü deste bağlarım
Yârimi sıtma tutmuş
Gül’üm için yanarım.
Çaya iner ağlarım
Gülü deste bağlarım
Biri öz kendim için
Biri’n Gül’e yollarım
Çaya indim susuzum
Kaç gündür uykusuzum
Gitsem Gül’ün yanına
Elim durmaz huysuzum
Çaya indim Gül için
Bilmem bu aşk ne için
Gül’ümü koparmışlar
Ağlarım Gül’üm için…”
Bu sebeple yazının girişinde bir dörtlüğünü paylaştığım ve ömrünün son demine kadar “Gül”ünün aşkıyla yazdığı şarkı sözlerinin bugüne kalanıdır belki de Sami’nin ve ona Hazinses soyadını koydurtmaya vesile olan katliamdan kurtulmuş bir Ermeni’nin mümkün olmayan sonuçsuz aşkının hikâyesi!
"Bir gün kalırsam sensiz
Ömrüm geçer neşesiz
Sen de yaşama bensiz
Yeter ağlatma beni"
Dîyarbekirliydi, Ermeniydi ve hazin sesli biriydi Daşçı Zıfqar ile Enna’nın oğlu Sami Baba. Ölünceye kadar gözlerinin feri, hep parlaklığını korudu. O mukallit ve neşeli, şişe gibi parlak ve hep kıpırdak gözlerin ardında hüzünkâr bir bakış bırakarak göçtü öte yakaya. Şarkıları, sözleri, besteleri hâlâ belleklerde.
Yirminci ölüm yıldönümünde Samuel Uluçyan’ın-Samo’nun ruhu şad olsun…
(ŞD/EMK)