Haberin İngilizcesi için tıklayın
Yüzbinlerce kişi 1 Mayıs’ı kutlamak üzere Taksim alanında. Mahşeri bir kalabalık. Toplantı alanına girişler çok uzun sürüyor, konuşmalar da gecikerek başlıyor. Tarih 1 Mayıs 1977, günlerden Pazar. Güneşli ve ılık bir ilkbahar günü.
Olay öncesi çekilen fotoğraflara bakılınca herkesin yüzünde coşku ve dayanışmanın mutluluğu... Konuşmalar uzuyor, saat 19.00 suları, hava hala aydınlık. Birdenbire silah sesleri duyuluyor, Sonrası malum; korkunç bir panik, vurulanlar, birbirinin üstüne düşenler, ezilenler, boğulanlar...
Ölümün ve sayıların soğuk yüzü. Resmi kayıtlara göre 34 kişi hayatını kaybediyor; beşi silahlardan çıkan kurşunlarla hedef gözetilerek baş, boyun gibi bölgelerden tek kurşunla vurulmuş.
Geriye kalanların büyük bölümüyse ezilme ve boğulma. Çok sayıda yaralı var. Herbirinin öyküsü biricik. Yaşama erkenden veda etmek zorunda bırakılmış öğrenciler, işçiler her yaştan her meslekten insanlar.
Başka bir dönemdi
Şimdi durduğumuz yerden tahayyül etmesi zor olabilir, dünyanın ve bu toprakların bambaşka bir dönemi. Türkiyenin toplam nüfusu o zamanlar 41 milyon civarında ve çoğunluk siyasetle erken yaşta tanışmış.
Uzun saçları, uzun bıyıkları, uzun yakalı gömlekleri ve kalın gözlükleriyle kadınlar, erkekler, ama en çok da gençler için politika günlük hayatın gerçek bir parçası. Koltuk altlarında kitaplar, düşlerinde adil bir yaşam hayaliyle genç insanlar dünyayı değiştirmeye kalkışmışlar.
Her gün bir okulda, bir fabrikada, bir şehirde mitingler, gösteriler. Televizyon tek kanal ve siyah beyaz, radyoda sabahları ineklerde şap hastalığı ve kımıl zararlılarıyla mücadele programları...
Hak arayışı
İşte o yıllarda Türkiyede yaşayan bu 41 milyon nüfusun DİSK’e göre 500 bin, resmi iddianamelere göre yüz bini 1 Mayıs 1977 günü Taksim alanına gidiyor.
Resmi kayıtlar o günlerde bütün gazetelerin kutlamalar sırasında olaylar çıkacağını yazdığını ama katılım sayısının korkutucu yayınlara rağmen yine de azalmadığını gösteriyor. Hak arayışının bu denli yükselmesi ürkütücü bulunmuş olmalı.
Resmi kayıtlara göre 41 polis noktasında 211 polis amiri, 2380 polis memuru görevli, Jandarma da ihtiyaç haline harekete geçmesi için alanda.
Fakat her nasılsa ne olay günü olanlar engellenebiliyor ne de olaydan sonraki soruşturmalarda olan bitenin arka planı ve sorumlular ortaya çıkarılabiliyor.
Zamanaşımı
43 yıldır her şey hala kapkaranlık bir sır perdesinin ardında gizli, failler hala meçhul. O gün kimler hangi görevdeydi, ateş edilen otel odaları hangi odalardı, o odalarda kimler kalıyordu saptamak zor olmasa gerek ama işte engeller var demek ki, olmuyor, olamıyor.
Tek bir güvenlik görevlisi bu olaydaki sorumluluğu nedeniyle görevden alınmıyor. Ölenlerin, yararlananların avukatları yıllarca uğraşıyor, suç duyurularında bulunuyor, olayların aydınlatılması için mücadele ediyor.
Haklarında dava açılan az sayıda emniyet görevlisi ile ilgili yargılamalar yıllarca sürüncemede bırakılıyor, görevsizlik kararları ile dosyalar o mahkemeden bu mahkemeye gidip geliyor, idari izin engeli çıkartılarak bekletiliyor ve sonuçta zamanaşımına uğratılarak kapatılıyor.
43 yılda bırakalım olayların faillerinin ortaya çıkarılıp cezalandırılmasını tam tersine mağdurlar yargılanıyor ve sonuçta beraat etseler bile yıllarca keyfi şekilde hırpalanıyorlar.
Ve esas soru: Yıllar geçiyor, iktidara gelen partiler değişiyor ama olay hala aydınlatılamıyor ve cezasızlık politikası bağlamında da hala hiçbir şey değişmiyor, o gün kimlerin ateş ettiği hala belli değil. Neden?
12 Eylül iddianamesindeki bölüm
Yıllar sonra o dönemde yaşanan ağır insan hakları ihlalleri ile yüzleşme iddiasıyla açılan 12 Eylül davasının iddianamesinde 1 Mayıs 77 katliamı ‘Olayın Değerlendirilmesi’ başlıklı bölümde şöyle yer aldı.
“1 Mayıs 1977 tarihinde meydana gelen ve 34 kişinin ölümü ile birçok kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olayların oluş şekli, görgü tanıklarının anlatımları, olayda gerek İntercontinental Otelinden gerekse Sular İdaresi binasının üstünden ateş edenlerin birçok kişi tarafından görülmüş olmasına rağmen güvenlik güçlerinin gerçek suçluların hiçbirisini yakalayamamış olması hususları gözetildiğinde, olayın toplumu kaosa ve iç çatışmaya sürüklemek, nihai hedef olarak ise askeri darbeye zemin hazırlamak amacıyla devlet içinde yönetimi ele geçirmek isteyenlerin yönlendirmesi ve kurgulamasıyla çıkarılmış bir provokasyon olduğu ve etkili güçlerin polisin de görev yapmasını engellediği kanaatine varılmaktadır.’’
Olayların ilk savcısı Çetin Yetkin de soruşturma için verdiği ifadede "1 Mayıs 1977 olayında ben duruşmada savcıydım. İlk duruşmada soruşturmanın genişletilmesini, esas faillerin bulunmasını ve bazı kamu görevlilerinin de açıkça suçlu oldukları dosyadan anlaşıldığı gibi, haklarında dava açılmasını ister istemez hemen bu görevden alındım. Yani bu davanın o şekilde yürütülmesini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı istemedi ve beni görevden aldı," dedi.
Ne olay sonrası yargılama süreçlerinde ne de 12 Eylül yargılaması sırasında “olayların devlet içinde yönetimi ele geçirmek isteyenlerin yönlendirmesi ve kurgulamasıyla çıkarılmış bir provokasyon olduğu ve etkili güçlerin polisin de görev yapmasını engellediği kanaatine varılmaktadır” denilmesine rağmen yukarıdaki tanıklıkların işaret ettiği yanlar gerektiği gibi soruşturulmadı.
Ecevit'in beyanı
Cumhuriyet Halk Partisi Genel başkanı Bülent Ecevit, 1 Mayıs 1977'den bir ay sonra Haziran 1977’de başbakan olunca "Daha ilk günden karşımıza duvarlar çıkmaya başladı. Yani ateşi açıp, halkı paniğe kaptırıp 30'un üzerinde insanın ölümüne neden olanlar belli. Yani Emniyet onları mutlaka filmini çekmiş olmalıydı. Ona rağmen hiçbir bilgi alamadık’’ dedi.
TBMM raporu
Aynı tanıklıklara TBMM’nin 2012 tarihli Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Raporu'nda da yer verildi. Raporda 1 Mayıs 1977 katliamı dahil darbe öncesi olaylarda rolü olduğu düşünülen bu karanlık yapılanmalarla ilgili soruşturma/araştırma yaptığı için öldürüldüğü düşünülen Savcı Doğan Öz, gazeteciler Abdi İpekçi ve Uğur Mumcu cinayetlerine de işaret edildi.
Raporda, savcı Doğan Öz’ün dönemin başbakanı Bülent Ecevit’e kontrgerilla ile ilgili özel bir rapor sunduğundan bahisle bahsekonu olayları çözmek isteyenler bu dosyalara bakmaya davet edildi. Devamla Ecevit'in 26 Mayıs 1973’te “Kontrgerilla adlı bu resmi görüntülü fakat gayrıresmi örgütün niteliği ve amacı üzerindeki perde kaldırılamamamıştır. Kontrgerilladan hesap soracağız” dediğine yer verildi.
12 Eylül öncesi olaylardan sadece 1 Mayıs 1977 değil 16 Mart 1978, Sivas, Maraş, Çorum olayları, gazeteci ve akademisyenlere yönelik cinayetler ve bu süreçte yaşanan işkence, zorla kaybetme, hukukdışı ve keyfi infazlar da bugüne kadar aydınlatılamadan kaldı.
Devlet sırrı engeli
Hepsinin yargılama süreçlerinde aynı ortak özellikler var: Şüpheliler ya da sanıklar her ne olursa olsun daima korunuyor, kollanıyor, soruşturma ve yargılamaların kapsamı dar tutuluyor ve zamaaşımına sürükleniyor.
Olayların arasındaki bağlantılar ve arka plan araştırılmıyor, daima dokunulması ve soruşturulması mümkün olamayan kişiler ve kurumlar var, yargı da cezasızlık işleyişinin bir parçası ve yargı genellikle mağdurla değil sanıkları mazur gösterecek bir yaklaşım içinde ve neredeyse bütün yargılama süreçlerinde karşımıza çıkan bir devlet sırrı engeli var.
Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi belgeleri ‘Cezasızlığı’ yaşanan hak ihllallerinin soruşturulmasının, faillerinin bulunmasının, yargılanmasının ve cezalandırılmasının, suçtan mağdur olanların zararlarının tazmin edilmesinin söz konusu olmaması hali olarak tanımlıyor.
Burada altı çizilen yine failleri bulmayan, soruşturmayan, yargılamayan ve cezalandırmayan devletin sorumluluğu.
Cezasızlıkla mücadele
Uluslararası referans belgelerde cezasızlıkla mücadelenin dört temel hak alanı ve beklenti ile ilgili olduğu ifade ediliyor.
Bunlardan ilki “Adalet Hakkı”na yani: “Mağdurların çektikleri acıların resmi mercilerce kabul edilmesi ve hatırlanmasınının önemine”, yani cezalandırıcı ve onarıcı adalet mekanizmalarına, ikincisi Hakikati Bilme Hakkına yani devletin ihlallerin nerde, nasıl, kim tarafından, kime karşı, hangi sebeplerle, kimlerin verdiği emir ve talimatlar doğrultusunda gerçekleştiğini ortaya çıkarma yükülülüğüne işaret ediyor.
Resmi kayıtları ve arşivleri açma, ihlallerle ilgili delil ve belgelere ulaşılmasını sağlama inkarcı eğilimlerinin ortadan kalkmasını önleme ödevine.Tazminat hakkı ve bir daha tekrarlanmama garantisi de aynı şekilde devletin bu kapsamdaki yükümlülükleri arasında.
Türkiyede cezasızlık bu tanımlar içinden bakıldığında demokrasi imkanını yok eden, insan hakları ihalleri karşısında yurttaşları değil kamu görevlilerini korumayı önceleyen ve köklerini devletçi zihniyetten alan son derece sorunlu bir gelenek.
Direnmek ve hatırlamak
Zamanın bazı yaraları kapatması ancak o yaraların kamusallaşması, görünür ve başkaları tarafından tanınır olması ile mümkün.
Bu nedenle unutturmaya direnmek, bir haysiyet meselesi olarak hatırlamak ve hatırlatmak hem mağdurlara hem kendi geleceğimize bir borçtur. Kollektif bir gelecek inşa edeceksek bugün inkarın ve cezasızlığın sonlanmasına dair mücadelenin bir parçası olmak bu nedenle son derece önemli.
(EAS/TÇ/APA)
Bu metin Etkiniz AB Programı kapsamında Avrupa Birliği finansal desteği ile üretilmiştir. Bu yayının içeriğinden yalnızca "İPS İletişim Vakfı" sorumludur ve hiçbir şekilde Avrupa Birliği'nin görüşlerini yansıtmamaktadır. |
TIKLAYIN - bianet'ten 1 Mayıs 77 Kayıplarının Yakınlarına Çağrı: Bizi Arayın
|
1 Mayıs 1977 Kayıplarını Yakınları Anlatıyor/Tuğçe Yılmaz
Sinema Emekçisi Rasim Elmas 41 Yaşında Taksim'de Öldü
İnşaat İşçisi Bayram Eyi 50 Yaşında Taksim'de
Öğretmen Bayram Çıtak 37 Yaşında Taksim'de Öldü
Liseli Jale Yeşilnil 17 Yaşında Taksim’de Öldü
Öğretmen Kenan Çatak 31 Yaşında Taksim'de Öldü
Öğretmen Ahmet Gözükara 33 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Hikmet Özkürkçü 39 yaşında Taksim’de öldü
Öğrenci-işçi Niyazi Darı 24 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Nazan Ünaldı 19 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Ömer Narman 31 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Ali Sidal 18 yaşında Taksim’de öldü
Hemşire Kıymet Kocamış 25 yaşında Taksim’de öldü
Tezgâhtar Kadir Balcı 35 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Hacer İpek Saman 24 yaşında Taksim'de öldü
İşçi Kahraman Alsancak 29 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Hüseyin Kırkın 23 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Ercüment Gürkut 26 yaşında Taksim’de öldü
Polis Nazmi Arı 26 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Mahmut Atilla Özbelen 26 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Hasan Yıldırım 31 Yaşında Taksim’de Öldü
Seyyar Satıcı Hamdi Toka 35 yaşında Taksim’de öldü
Bekçi Mehmet Ali Genç 60 Yaşında Taksim’de Öldü
İşçi Ziya Baki 30 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Mürtezim Oltulu 42 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Mustafa Elmas 33 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Sibel Açıkalın 18 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Diran Nigiz 34 yaşında Taksim’de öldü
1 Mayıs 1977 & Cezasızlık
Fehmi Işıklar: 1 Mayıs'77 12 Eylül için bir hazırlıktı
Kani Beko: “Katilleri bulamazsanız, şaibeyi ortadan kaldıramazsınız”
Süleyman Çelebi: "1 Mayıs 1977 Katliamı yapanların yanına kâr kaldı”
Emel Ataktürk: Haysiyet meselesi olarak hatırlamak ve cezasızlıkla mücadele
Nejla Kurul: Gerçekler neden ve kimlerce gizleniyor?
Tuğçe Yılmaz: 43 yıl önceki katliamın izini sürmek
Arzu Çerkezoğlu: Unutmamak, unutturmamak yaşamsal bir mücadele alanı
Tuğçe Yılmaz: Yargılanamayan 1 Mayıs 1977’nin mahkeme yılları