Bunu yaptığımızda bu büyümenin, toplumu hızla borçlandıran, dış açığı büyüten, istihdam yaratmayan ve artmış görünen geliri bölüştürmeyen özelliklerde olduğunu bir kez daha görüyoruz.
Borçlandıran büyüme...
2005 yılında yüzde 5 büyüme öngörülmüş iken bunun yüzde 7,5 gibi bir orana çıkmasında, tüketimin banka kredileri ve kredi kartı harcamalarıyla kışkırtılmış olması önemli bir etken.
Nitekim, tüketici kredilerinin 10 Mart itibariyle, 32.2 milyar YTL'ye kadar yaklaştığını görüyoruz. Bankacılık sektörünün özellikle son bir yıllık dönemde vadesini 20 yıla kadar uzatıp aylık faiz oranını da yüzde 1'e kadar indirerek hızla büyüttükleri konut kredileri ilk kez 15 milyar YTL'yi aşmış.
Borçlanmanın yarısı konuta
Demek ki, borçlanmanın yarısı konuta yapılmış. Bunun da etkisiyle inşaat sektöründeki büyüme oranı yüzde 20'yi geçmiş. Öte yandan bankaların otomobil kredisi kullanımlarını 6.2 milyar YTL'ye, ihtiyaç kredisi adı altındaki diğer kredileri ise 11 milyar YTL'ye çıkardıklarını görüyoruz. Bir de kredi kartı borçları var.
Yine Merkez Bankası verilerine göre, tüketicilerin kredi kartı borçları 17.2 milyar YTL'yi bulmuş. Bu kapsamdaki taksitli kredi kartı borçları 6.2 milyar YTL, taksitsiz borçlar ise 11 milyar YTL olmuş.
Kredi kartı ve tüketici kredileri birlikte değerlendirildiğinde bankaların tüketicilere kullandırdığı toplam krediler 48.4 milyar YTL'ye çıkmış. Bunun 44.4 milyar YTL'si 2005 yılına ait.
Demek ki, toplumun 2005 sonunda bankalara olan tüketici kredisi ve kredi kartı borçlanmaları 45 milyar YTL'ye yaklaşmış.
Bunun içindir ki, dayanıklı tüketim malları harcamalarında büyüme yüzde 15, yarı dayanıklılarda büyüme yüzde 13'e yaklaşmış.
Dışa Bağımlılığı artırıyor...
Hızlı büyümeyi sağlayan bir diğer önemli kalem tabi ki dış ticaret, yani ihracat ve ithalat. 2005'te dış ticaret hacminin yüzde 17.7 büyüyerek toplamda 189 milyar dolara yaklaştığını görüyoruz.
Bu, 361 milyar dolar olan 2005 milli gelirinin yüzde 52'si demek. Dış ticaret hacminde bir yılda gerçekleşen 30 milyar dolarlık artışın üçte ikisinin ithalattaki artıştan üçte birinin ise ihracattaki artıştan ileri geldiğini görüyoruz.
İthalattaki yüzde 18'e yaklaşan artış, bu yılın büyüme verisinin yüksek çıkmasında etken. İthalata bağımlı gelişen ihracattaki artış ise yüzde 15.8'de kalmış, dolayısıyla dış açık yaklaşık 43 milyar dolara, açıktaki büyüme de yüzde 25'e yaklaşmış.
Özet olarak, yüzde 7.5'luk büyümenin arkasında dış açığı dörtte bir oranında büyümüş bir ekonomi var. Açığı bu ölçüde büyüten de izlenmekte olan aşırı değerlenmiş döviz kuru.
Dolayısıyla şu hükme varabiliriz; kulağa hoş gelen yüzde 7.5'luk büyüme, dış açıkta yüzde 25'lik bir artışla gelmiş.
Öte yandan, 2005'te ihracat yüzde 16'ya yakın artış göstermişken, ihracatın imalat sanayii büyümesini beslemediğini görüyoruz. Çünkü imalat sanayii büyümesi yüzde 6.5'ta kalmış. O zaman da ihracatın ithal girdilerle beslenen bir "re-export" hüviyetinde olduğu, bunun ortaya çıkardığı büyümenin aslında, üretimi genişleten, istihdam yaratan bir büyüme olmadığını görüyoruz.
İstihdam yaratmıyor...
Büyümenin sıhhatsizliğinin bir göstergesi de işsizlik problemini azaltmak yerine büyütmüş olması. Daha iki gün once yayımlanan işgücü verileri gösterdi ki, açık işsizlik oranı yüzde 11'in, açık işsizler sayısı ise 2,7 milyonun üstüne çıkmış.
Bunlara 2 milyon kişilik iş bulmaktan umudunu kesip iş aramadığı için işgücüne dahil edilmeyenler, 708 bin mevsimlik çalışan ve 835 bin eksik istihdam edilenler eklendiğinde işsiz sayısı 5 milyon 422 bin kişiye ,TÜİK tarafından yüzde 11.2 olarak açıklanan işsizlik oranı yüzde 20.3'e yükseliyor.
Demeki ki, yüzde 7.5 büyüme, istihdam yaratmıyor, tersine yüzde 20'lerde seyreden bir işsizlik oranını daha da büyütüyor.
Geliri paylaştırmıyor
Milli gelirin dolar bazında 361 milyar dolar olarak ifadesi ve onun devamı olarak kişi başına gelirin 5 bin doların üstüne çıktığını ilan etmek ise kendi kendini kandırmacadan başka bir şey değil.
Çünkü herkes de bilir ki, dolar kuru ucuz tutulduğu için, milli gelir de dolar cinsinden büyük görünüyor. Nitekim, dolar kuru üzerinden büyümeye bakıldığında büyüme oranının 2004'te yüzde 24, 2005'te yüzde 20 gibi absürd boyutlarda olduğu görülüyor.
Bu, kişi başına gelirin dolarla ifadesinde de görülüyor. Geçen yıl 4172 dolar olan kişi başına gelirin bu yıl 5 bin 8 dolara çıktığını yani yüzde 20 oranında arttığını görüyoruz.
Gelir bölüşüm uçurumu büyümeye rağmen derinleşiyor
Kaldı ki, hatırlamak gerekir ki, kişi başına gelir bir ortalamadır ve tek başına refahın ölçüsü değildir. Yaşanmış görünen büyümeden toplumun gelir bölüşümünde nasıl yararlandığıdır önemli olan.
O bahiste ise hiç düzelmeyen, bir gelir bölüşüm uçurumu, büyümeye rağmen derinleşiyor. TÜİK, 4 kişi için 182 YTL olarak belirlediği açlık sınırı altındaki nüfusu 1 milyon dolayında, 490 YTl olarak belirlediği yoksulluk sınırı altındaki nüfusu da 18 milyon olarak açıkladı.
2001 yılından bu yana süren ve 2005'te de yüzde 7,5 oranına ulaşan büyümeye rağmen gelir bölüşümünün iyileşmemiş olması, büyümenin yine iş ve aş üretmeyen bir büyüme olduğunu ortaya koyuyor. (MS/KÖ)