Neoliberal dünya görüşü kendi ayakları üzerinde duran bireyi sever. Bu dünyada, "normal" birey kendi kendisine yeten bireydir. Sosyal ihtiyaçlarını kendi yolları ile karşıladığı ölçüde bağımsızdır ve topluma "sağlıklı" bir şekilde katılır. Yaşamımızın her alanına sinsice sokulan bu dünya görüşünün gölgesinde, insanların birbirlerine ve sosyal kurumlara bağımlı olduğunu ve hayatımızın her aşamasında bakıma ihtiyaç duyduğumuzu çoktan unuttuk...
İstanbul'da tam gün eğitim veren ilköğretim okullarında sıcak öğle yemeği yasağı uygulaması tam da bu neoliberal dünya görüşünü destekleyen bir uygulama: Okul, çocuğun karnının aç olup olmadığını dikkate almak durumunda olmayan, sadece çocuğa ders öğreten bir kurumdur. Çocuğun beslenme gibi en temel ihtiyacının karşılanmamış olması okulu ilgilendirmez ve ilgilendirmemelidir.
Bu yaklaşım doğrultusunda, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü tam gün eğitim veren ve yemekhanesi olan okullarda yemek verenlere yasal işlem yapılacağını açıkladı. Çocukların eğitimi yanında beslenmesi ile de ilgilenen okullar cezalandırılacak. Evet, çocuklar artık yalnız başınasınız, kendi kendinize yetmeyi öğrenin. Öğle yemeğinizi kendiniz getirin ya da gidin kantinden tost alın, gazoz alın... Buyrun, doyurun karnınızı... Kendi kendine yeten birey olma, küçük yaştan itibaren çocuklara eğitim sistemi içerisinde öğretilen bir vatandaşlık hali.
Oysa okullarda verilen öğle yemeği, çocukların eğitim içerisinde ihtiyaçlarının karşılanması açısından en önemli sosyal politika araçlarından biri. Zehirlenme, yemekhane rantiyesi gerekçelerinin arkasına sığınılamayacak kadar da önemli... Her şeyden önce çocukların okullaşmasını etkiliyor. Okulun sıcak öğle yemeği veriyor olması birçok çalışan anne ve babanın okul tercihlerini belirliyor. Diğer yandan evlerinde yeterli besini temin edemeyen, hatta kahvaltı etmeden okula gelen birçok yoksul çocuğun temel beslenme ihtiyacı okul yemeği yolu ile karşılanabiliyor. Okulda verilen sıcak öğle yemeği çocukların derslere konsantrasyon düzeyini ve dolayısıyla okul başarısını etkiliyor. Ayrıca kantinde satılan gıdaların çocukların beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelikte olamayacağı gibi, dengesiz beslenmeyi tetiklediği, yeni sağlık sorunları yarattığı beslenme uzmanları tarafından sıkça dile getiriliyor.
Yemekhane kültürünün belki de en güzel taraflarından biri çocukların beraberce ve düzenli bir şekilde yemek yeme alışkanlığını edinmeleri. Yemekhaneler, beraber yaşamayı, sosyal alanı beraber kullanmayı teşvik eden okul mekânları. Oysa kantinler, sıra kapma, hızlıca yemeğini bitirme gibi tüketim toplumu alışkanlıklarını besleyebiliyor. Muhakkak hepimizin okul yıllarında kantin itiş kakışlarında ezilmişliği vardır...
Dayanışmayı güçlendirir
Japon çocuklarına göre, yemekhanede beraberce öğle yemeği yemek okul yaşamının en güzel taraflarından biri, hatta arkadaşları ile dayanışma ağlarını güçlendiren bir sistem. Japon çocukları okul yemeğinin (kyushoku) okula gitmenin en iyi kısmı olduğunu söylüyorlar (Kimiko Barber, Financial Times, 17 Haziran 2007). Japon okullarında öğle yemeği vaktinde çocuklar değişimli olarak mutfaktan yollanan yemeği arkadaşlarına servis yapıyorlar, diğerleri sıraya girerek yemeklerini alıyorlar ve hep birlikte teşekkür ettikten sonra öğretmenlerinin gözetiminde öğle yemeğini yiyorlar. Bugün Japon devlet okullarında 5-12 yaşları arasında 11 milyon çocuk okulda sıcak yemek yiyor.
Yemekler okul mutfağında hazırlanıyor ve devlet, okullarda beslenme sistemini yakından takip ediyor. Her üç okula bir diyetisyenin düştüğü Japonya'da okul yemeklerinin besin değerini düzenleyen bir yönerge bile mevcut. Okul yemeği çocuğun günlük ihtiyaç duyduğu kalori miktarının yüzde 33'ünü, kalsiyum miktarının yüzde 50'sini ve tavsiye edilen protein ve vitamin ihtiyacının yüzde 40'ını karşılamalı. Japon sistemi kuşkusuz kendine özgü bir sistem, ama yemekhanede beraber yemek yemenin çocuk yaşamında önemini vurgulayan bir sistem olma özelliği açısından izlenmeye değer.
İngiltere'de de okul yemeği eğitim hayatının vazgeçilmez öğelerinden biri. Hatta, son yıllarda ülke siyasetinin de gündemine giren tartışma konularından biri. İngiltere'de okul yemeklerini yemek firmaları getiriyor. Meşhur İngiliz aşçı Jamie Oliver yemek firmalarını karşısına alarak, 2004 yılında, İngiltere'de okul yemeklerinin besin değerlerinin yükseltilmesi için bir kampanya başlattı. "Beni daha iyi besle" (Feed me better) kampanyası. Okulları ve öğle yemeklerini konu alan televizyon programında Jamie Oliver, çocukların yapay gıdalara maruz kaldığını, kızarmış patatesin bolca tüketildiği okullarda çocukların pırasayı tanıyamaz hale geldiğini gözler önüne serdi. 2006 yılında İngiliz okulları yapay gıdaları yemek mönülerinden çıkardılar. İngiliz okul yemekleri artık en az iki porsiyon sebze ve meyve içermek durumda.
2008 yılında itibaren de ilköğretim okullarında verilen öğle yemeklerinin vitamin değerlerinin de artırılması isteniyor.
Hiç şüphesiz, okul yemeğinin veriliş yöntemi, hatta finansmanı ülkeden ülkeye farklılık gösterebilir, takdir edilebilir, eleştirilebilir. İngiltere'de olduğu gibi daha iyi hale getirilmesi için mücadele verilebilir. Ancak burada önemli olan ve Japonya ve İngiltere örneğini değerli kılan sıcak öğle yemeğinin okul gününün vazgeçilmez bir parçası olması. İki sistemde de okulun, çocuğun beslenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde bir sosyal refah alanı yaratması. Burada aksayan bir şeyler varsa, çözüm onu topyekûn ortadan kaldırmak olmamalı. Okullarda öğle yemeği verilmesi çok önemli bir sosyal politika aracı. Bunun daha iyi işletilmesi, denetlenmesi ve tüm çocuklar içim erişilebilir olmasının yolları aranmalı. Yani, devletin yasaklamak yerine tüm çocuklara parasız öğle yemeği sağlayacak bir sistem kurması çok önemli bir sosyal talep ve bugün Türkiye'de fevkalade yaygın bir sorun oluşturan yeterli beslenemeyen çocukların durumunun okulda ele alınması "iyi toplum" tahayyülümüzle yakından ilgili. (BEA/NZ)
* Başak Ekim Akkan, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu
** Yazı 18 Kasım'da Radikal 2'de yayımlandı.