Çok zamandır buralarda yaşamın tadı kaçmıştı, Ama hayatlar son 10 günün akşamı kadar renksizleşmemişti. Resmen hayatın rengi de kaçtı bölgede!
İnsanlar özellikle akşamları evlerinde fazlalığını duyarak yaşıyor bu “renk kaçması” halinin. Ellerinde kalan merkez medyanın haberleri arasında kısa soluklu tatminsiz ve memnuniyetsiz bir gezi yapıp, televizyonunu kapatmayı tercih ediyor çoğu. Günün yorgunluğunu, stresini atmayı, uzak kaldığı gelişmeleri izlemeyi tercih ettiği ondan fazla kanal birden kapanınca kendini epey renksizleşmiş hissediyor Diyarbakır. Kapatılan TV ve radyolar bölgenin en çok izlenen, dinlenen kanalları olunca bu susturulma ve renksizleştirilme hali de doğal olarak toplumsallaşıyor.
TV ve radyolar susturulduğunda salt sesimiz kısılıyor, toplum susturuluyor, gazetecilerin çalışma hakkı, toplumunda haber alma ve hakikat hakkı gasp ediliyor sanırdım. Meğer salt hak gaspına uğramıyormuşuz, susturulmuyormuşuz, bir de renksizleştiriliyormuşuz. Hayattan renkleri kaçırtılıyormuş. 28 Eylülde 12 TV ve 10 radyo Kanun Hükmünde Kararname ile kapatıldıktan sonra bunu da deneyimlemiş oluyoruz.
Dayatılan bu hak gaspına, sessizlik ve renksizlik haline, kapatılan kanalların itirazlarını yine aynı kanalların sosyal medya hesaplarından öğrendik, takip ettik. İMC TV’nin kapatılma esnasında “Susma, haykır özgür basın haktır” sloganı hala kulaklarımızda bir küpe. Yine Van TV ve Doğu Radyo’nun 11’inci gününü dolduran oturma eylemi taktire ve desteğe değer.
Ancak son zamanlarda en sık sorduğum soru şuydu: Haksızlığa karşı bu tekil duruşlar, eylemler kıymetli olsa da niçin kapatılan radyo ve TV’ler, çalışma hakkı ve haber alma hakkı gasp edilenler ortak karşı duruşlar geliştirmiyor, neden güç birliği oluşturmuyor, yan yana durmuyor?
OHAL hukuksuzluktan malul bir sistem ise, hak ve özgürlükleri askıya alacak kudrette uygulandığında mağduru tekil bireyler, kurumlar değil de herkes ise; bu tür sistemlerde sonuç almanın, hak ve özgürlükleri korumanın en etkili yolu birlikte yan yana durabilmekten geçmez mi?
Aklımın bu tür sorularla meşgul olduğu bir zamanda, kapatılan TV ve radyo çalışanlarının birlikte üç günlük oturma eylemi yapacakları haberi basına düştü.
Duyarlılık yaratmak için bile olsa birlikte durmanın, yaşananın ortak dert olduğunu göstermenin kıymetine inanarak basın açıklamalarını takip ettim. Eylemlerinin ilk gününde yaptığım ziyarette edindiğim izlenim ise bu kıymeti sonuna kadar hak ettiklerine dairdi.
Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti lokalinde her şeye ve tüm itirazlara rağmen toplanabilmiş 16 gazeteci; “Özgür basın, özgür toplum” pankartı önünde, “Biz gazeteciyiz” yazılı önlükleriyle, mesleklerine, toplumun haber alma hakkına sahiplenmenin onuruyla duruyorlardı. İMC, Jiyan, Hayatın Sesi, Van TV gibi yayınlardan gelen eylemci gazeteciler basın açıklaması yaptıkları lokalin etrafını duvar gibi sarmış TOMA’lara, Akrep ve Ural’lara aldırmadan, bir çoğunun çalıştığı kanal yayınlamasa da haberlerini yapmaya gelmiş meslektaşlarının gösterdiği ilgiden duygulanmış biçimde basın açıklamalarını yaptılar.
İMC TV’nin Diyarbakır temsilcisi gazeteci Faruk Balıkçı’nın arkadaşları adına okuduğu basın metni kısa ve özdü:
"… Bölge’de son bir yıldır biz gazetecilerin haber yapma ve halkın haber alma hakkının ciddi biçimde engellendiği koşullar altındayız. Darbe girişimi sonrasında darbecilerle mücadele adına ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ve uygulamaya konulan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile asıl darbeyi basın özgürlüğü yemiştir. En son onlarca televizyon kanalı ve radyo kapatılarak mal varlıklarına el konuldu.
Bizler kapatılan, baskı altında tutulan medya organlarında çalışan gazeteciler olarak bizi işsiz bırakan, haber yapma hakkımızı ve halkın gerçekleri öğrenme hakkını ortadan kaldıran kapatma kararını protesto ediyoruz. Hiçbir demokratik ve hukuki dayanağı olmayan bu karara karşı kamuoyunu duyarlı hale getirmek ve basın özgürlüğünü savunmak için Diyarbakır’da 3 günlük oturma eylemi başlatıyoruz. İktidarı gazete, TV ve radyolara yönelik kapatmaları ve cezaları geri çekmeye ve basın, yayın, haberleşme özgürlüğü önündeki engelleri kaldırmaya çağırıyoruz.
Gazeteci arkadaşlarımızı ve bütün kamuoyunu basın özgürlüğünü savunmaya; birlik ve dayanışmayı büyütmeye çağırıyoruz.”
Balıkçının konuşmasından sonra söz alan diğer eylemci gazetecilerin ardından bir güzellik yaşandı! Meslektaşlarının eylemini haber yapmaya gelen gazeteciler, açıklamanın sonunda desteklerini göstermek için mikrofonlarını, kameralarını, fotoğraf makinalarını, kalem ve kağıtlarını, ses kayıt cihazlarını bir süre için eylemcilerin önüne bıraktılar. DHA, İHA, AA gibi ajanslarda ve merkez medyada çalışan gazetecilerinde bu biçimde eylemin parçası olma çabası bir başka güzellik oldu.
Bunca güzelliğin içinde güzel olmayan bir iki şeye de müsaadenizle değineyim;
- Bunca naif bir hak hatırlatması, mesleğine sahip çıkma çabasını içeren eyleme dahi Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Yönetimi hala açık desteğini göstermiş değil. Üstelik eylemcilerden biri cemiyete yıllarca emek vermiş eski başkanı Faruk Balıkçı olduğu halde kaçak bir duruş içinde. Çoğu bölgede aktif olan kanallar kapatılırken de en çok itiraz edip, gazetecilerin haklarını savunması gereken cemiyetten güçlü ve sahip çıkan bir açıklama henüz dinlemiş değiliz. Lokalini gazetecilere kısmen açarak yeterli desteği sunmuş olduğunu sanmıyorum. Bu vesileyle restoran formatındaki lokal dışında bu tür etkinlikler için bir mekanının olmayışını da garipsemiş durumdayım.
- Eylemlerini yapabilmek için gazetecilerin ciddi yer sıkıntısı çektiklerini de bu vesileyle öğreniyorum. Diyarbakır’da cemiyet dışında meslekle ilgili diğer kurum Özgür Gazeteciler Derneği dernek binalarını eylemcilere açmak istese de, Suriçi’nin yasaklı ve bol özel harekatlı alanında kalan bina doğal olarak kullanım dışı kalmış. Anlayacağınız, Bölgede gazeteciler olarak bir yerlerde toplanmak, tartışmak, kimi etkinlikler yapmak için mesleki örgütlere ait mekan bulunmuyor!
- Eylemdeki gazeteciler meslektaşlarından ve halktan destek bekliyor, dayanışmaya ihtiyaç duyuyor. Zira onlar kendileri için değil mesleklerinin onuru ve halkın haber hakkı için oturuyor…
Suskun, renksiz ve haksız kalmamak için, ortak ses çıkarmaya, birlik olmaya çalışan gazetecileri dinleyin, takip edin derim… (YG/HK)