Çalışma saatleri alabildiğine esneyince tatil günleri çalışanlar için can simidi halini alıyor. Türkiye ise tatil konusunda çoklu basınç ortamında yaşıyor. Bir yandan uzayıp duran mesai saatleriyle hafta tatilinin bile lüks olduğu ülkemiz öte yandan sosyal medya tekellerinin vıcık vıcık etkisiyle tatil hummasına tutuluyor.
Özellikle 2010’dan itibaren internet kullanımındaki yaygınlaşma[1] görülmemiş bir hızla arttı. Facebook, Twitter ve Instagram gibi sosyal medya devlerinin hayatımıza girişi ve hayatımızda kapladığı alanın artışı tam da bu döneme rast gelir. Gerçek anlamda post-modern birer tekel olan bu ağlar, günlük hayatın her anının paylaşıldığı birer aynaya dönüştü. Geleceğin ürpertici karanlığını ustalıkla ekrana yansıtan Black Mirror efsanesinin bu adı taşıması asla bir rastlantı değildi. İnternetin yaygınlaşmasıyla son on yıldır korkunç bir şekilde olur olmaz her şey gözümüze sokulmaya başlandı. Baştan rahatsızlık veren bu durum bir süre sonra hoşa gitmeye daha sonrasında ise bilincin tamamen devreden çıktığı motor bir eyleme dönüştü. İki üç insan bir araya geldiğinde biraz sohbet ettikten sonra ellerindeki telefonları açıp sosyal medyaya giriyor ve anlamsız bir biçimde gözüne sokulanlara bakmaya başlıyor. Bu davranış artık tamamen bir refleks olarak genetik maddemizde kodlanmıştır sanırım. Muhtemelen gelecek nesiller kendiliğinden bu özelliğe sahip olacaklar.
Tatil dönemleri ise bu göze sokma ritüelinin adeta bir çeşit altın çağı olmalı. Bir defa daha yazın başlaması üstelik bayram tatilinin dokuz gün olmasıyla birlikte yeniden bu korkunç saldırıyı atlattık. Bir şezlongun en iyi ihtimalle otuz liraya itelendiği kalabalık “beachler”de konumlu fotoğraflar, pasaportlu ve uçak biletli fotoğraflar, bildiğimiz et, patates ve havucun çeşitli versiyonlarından mütevellit yemekli fotoğraflar, denize uzanmış ayaklı fotoğraflar, güneş gözlüklü, plastik, uyuz mu uyuz fotoğraflar, fotoğraflar ve fotoğraflar. Fotoğraflarca görgüsüzlük, bencillik ve ucubelik. Mide bulandırıcı bir göze sokma çabası.
“Dokuz gün evde oturdun, tatile filan gitmedin de ondan böyle fesatlanıp tatile gidenlere giydiriyorsun,” diye düşünenler olacaktır. OECD tarafından Avrupa’da en uzun mesai saatleri uygulayan ülke olarak gösterilen[2] Türkiye’de tatil elbette ki yetersiz. İnsanların buldukları ilk fırsatta tatile koşmalarında bu gerçeğin etkisi elbette yadsınamaz. Bir yandan da orta sınıfın büyüdüğü[3] gerçeği var. Fakat hepsinden öte bir basınç internetten geliyor insanların üzerine. Facebook, Twitter ve Instagram tatil dönemlerinde herkesi bir şekilde şartlandırıyor: Tatile gitmelisin! Tatile gittiğini mutlaka göstermelisin! Artık şezlong, kumsal, deniz, uçak tatile gittiğine dair ne varsa göze soka soka göstermelisin! Yetmez, ne yedin ne içtin bize bildirmelisin! Bizi senin yaptığını yapmaya zorlamalısın, sana katılmamızı bir şekilde sağlamalısın! İşte internetin gücü tam da burada. Şimdiye kadar tarihin gördüğü en büyük şartlandırma sistematiği internet ile örüldü. Geçmişte insan alışkanlıkları üzerinde benzer çalışmalar için müzik, edebiyat ve sinema da kullanılmıştı. Fakat bunların etkisi internete göre çok gerideydi. Üstelik masumdu da. Sürekliliği de yoktu. Fakat internet böyle değil. Bir algıyı sürekli ve sürekli kesintisiz bir biçimde sunma imkânı sağlıyor. Alt alta koyup topladığımızda korkunç bir toplam elde ediyoruz. Algoritmalar ve yazılımlarla şartlandırılan bilinç sahibi fakat kontrol altında tutulan milyarlarca insan.
Tatil bir ihtiyaçtır ve gerekliliktir. Her insanın dinlenme, aylaklık etme özgürlüğü ve hakkı vardır. Ülkemiz, çalışma saatlerini esnetip duran vahşi kapitalizmin etkisiyle bu hakkın en fazla talep edildiği yerlerden birisidir. İşsizlik ise son verilere göre yüzde 14,7 gibi yüksek bir rakam.[4] Öte yanda çalışan mutsuz. Öncelikle kazancından dolayı sonra da çalışma şartlarından dolayı. Haftalık çalışma saati yasalarımıza göre 45 saat olmasına rağmen buna pek çok yerde uyulmuyor. Yüksek işsizlik oranları ise bu haksızlığa uğrayan milyonların direncini daha ilk anda kırıyor. Sosyal güvencesiz çalışma ise zaten sıradan bir gelişme.
Geçmiş yıllarda bir reklam vardı ve sloganı şuydu: “Hepimiz tatile gitmek için çalışıyoruz.” Üretmek için çalışmak, emeğin üretici ve dönüştürücü gücü herhalde başka türlü bu kadar tahrif edilemezdi. Sermayenin emrine amâde ve ekonomik büyüklüğüyle ta kendisi olan sosyal medya tekeli (bir başka deyişle internet karteli) de ne hikmetse son yıllarda sağladığı etkiyle aynı şeyi fısıldıyor kulaklara: Esnek çalışma saatlerine, kraldan çok kralcı basiretsiz yöneticilere, yetersiz ücrete, haksızlığa ses çıkarma sen boş ver. Zamanı gelince topla bavulunu, tak güneş gözlüğünü tatile git. Sok gözüne herkesin illâki! Sonra gel yine ezil, eri, ufal çarkların dişlileri arasında. Emekmiş, üretimmiş, hakmış, sınıf bilinciymiş sana ne bunlardan. Sen senede bir iki kez güneye, ara sıra da yurtdışına çıktın mı? Bitti, gerisi seni ilgilendirmez. Bırak ne halleri varsa görsünler. Konum atmayı, hashtag yapmayı sakın ha ihmal etme. Sen özelsin, sen bireysin…
Yazının ilk cümlesinde iğrentiyle sözü edilen vıcık vıcık etkinin özeti tam olarak bu işte. Devletin bir kısım şanslı insana lütfettiği dokuz günlük bayram tatillerinde, hafta tatilleriyle birleşen milli bayramlarda, zorla alınan yıllık izinlerde keyfine bak, ötesine karışma. Sonra toplumun duyarsızlığına hayıflanıp duralım. Hayır bu bilinçli bir tercih bir istisna hiç değil. Bile isteye tercih ediliyor bu durum. Sorunca herkes şikayetçi ama Hoca Nasrettin gibi arkasına bakmaya korkuyor, dahası utanıyor insan.
Bunu bu kadar büyütecek ne var hem. Devir sermayenin devri. Yalnız para konuşur. Nasılsa 1 Mayıs’larda slogan atıp, devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramını kutluyoruz işçi sınıfı olarak hep birlikte. Üstelik o gün de tatil! Hele bir de cumartesi pazarla birleşirse…! (VT/AS)
[1] https://www.cnnturk.com/bilim-teknoloji/turkiyede-internete-erisim-orani-yuzde-80i-gecti?page=1
[2] https://t24.com.tr/haber/oecd-en-uzun-calisma-saatleri-turkiyede,725143
[3] http://www.isfikirleri-girisimcilik.com/turkiyede-orta-sinif-buyuyor-eglence-ve-medyaya-para-harciyor
[4] https://bianet.org/bianet/ekonomi/208528-subat-ta-issiz-sayisi-4-milyon-730-bin-kisiye-yukseldi