Onsun Meryem'in şarkılı "Şaşı Sineğin Dansı" romanındaki başroldeki şarkısı Verdi'nin bir aryası; "La Donna e Mobile."
Her şeyin kaderinin Tanrı tarafından çizildiği bir dünyada, kendi çizgisini çizmek ve sığınağını inşa etmek isteyen "şaşı bir sinek" depremin yıkıntıları arasından sağ kurtulup yeni/kendine doğru yola koyulunca başına gelmeyen kalmıyor. Kadının ve kadınlık duygularının müzikle iç içe geçtiği hikâyelerle dolu bir roman. Geriye dönüşlerle akan hikâyelerin hepsi kadınlara, başka bir bakışla erkeklere ve müziğe adanmış.
Baştan çıkmak için bahane gerekir, çünkü kadınların kendilerini hapsettiği sınırları bozmak zordur. Öncesinde, kadın bedenine yüklenmiş birçok sözün ağırlığı taşınır; kahramanımıza göre "kadınlar paçavradır!" sözü en ağırıdır. Ve bu söz aynı zamanda o sınırları kaldırmak için kışkırtıcı bir rol üstlenir. Artık kaybedecek bir şey kalmayınca, kadını kuşatan yargıları kırmanın bahanesi bulunur. Her şey elimizin altından akıp gidebilir, güvenli saydığımız çizgimiz bozulur, bizi korumasız bırakır; o zaman bir Çingene kaygısızlığıyla yaşamanın çekiciliği fark edilir. Sonunda, denizden gelen sirenlerin sesinde kaybolup gitmek olsa bile... Nasılsa, garantiye aldığımız güvenliğimizin, birikimlerimizin dağılma ihtimali hep vardır.
Roman kahramanımız, "baştan çıkmaya" karar vermiş, çağımızın cadılarından, "başıbozuk" müzisyen bir kadın. Etrafını kuşatan olaylar silsilesinin ortasında eril dünyanın yargılarıyla savaşa tutuşmuş buluyor kendisini. Müziğin ve dansın ritmine teslim ettiği hayatı asi ve aksi bir isyankârlığa dönüşüyor. Kadınlık dünyasının sırdaşı haline gelen şarkı sözlerine sığınıp, ezgilerin özgürlüğe davet eden kışkırtıcı izlerinin peşine takılıyor.
Kahramanımız, müzik yordamıyla ve melodilerin yardımıyla kendine yeni bir hayat kurmaya ve yol bulmaya çalışırken, sürekli "yoldan" çıktığını fark ediyor. Tıpkı şaşı bir sinek gibi her defasında kafasını camlara vuruyor ve bilge kadın anneannesinin hayal kırıklığına uğrayanların durumunu en iyi özetleyen sözleri geliyor aklına; "Al işte sana şaşı sinek!"
Onsun Meryem kurduğu dünyaya, kahramanına "eğer" sorusunu sordurarak başlıyor. Bu soruyla Tanrıyı sorgularken çok tanıdık gelen hikâyelerde şaşırtıcı oyunlar oynuyor. Değişik isimlerde bildiğimiz şehirlerde dolaşırken, hem gerçekliği hem bilinmezliği fark ediyoruz.
Başta sıradan dertlerle başlayan, başka insanların bilindik öyküleriyle çevrelenen kahramanımızın hayatı, beklenmedik gelişmelerle ilgimizi sürüklüyor.
İflah olmaz yaşamında bir kadınla birlikte, "yoldan çıkma" hikâyelerinin peşine takılıp durduğumuz, oyunlarla işlenen romanda ancak müzik ve şarkılar paklıyor içimizdeki kaosu ve eril dünyanın ortasındaki çaresizliğimizi...
Sevgili Onsun Meryem resim de yapıyor ve 2015 yılında, "Ağacın Masalı" adıyla açılmış bir sergisi var. İlk romanı "Marca'nın Çocukları"nı da büyük bir keyifle okumuştum. İhmal ettiğim "Şehrin Kuşları Korosu" adlı öykü kitabını da okumak için sıraya aldım!
(ŞM/AÖ)