Arter'de, Şubat ayında biten kurum eleştirisi konseptli "İkinci Sergi" etrafında dönen tartışmalar, Türk sanat tarihi açısından çok önemli hususları bizlere tekrar düşündürtmüştü.
Birincisi; Nur Koçak'ın -Vahap Avşar'ın da 2010'da kullandığı- asker kartpostallarından hareketle yaptığı Müdahale Edilmiş Kartpostallar (1981) çalışmasıyla (ve buna ek olarak aynı dönemden Mutluluk Resimleriniz dizisi ile), 12 Eylül'ün gölgesinde, militarizmi, hegemonik erkekliği bir kadın sanatçı olarak otuz sene evvel sorgulamasının çok güçlü bir karşı çıkış olduğu noktasının atlanmasıydı.
Diğer önemli nokta da, Türkiye'de yeni kurulan sanat kurumlarının -önemli bir katkı olarak- yeni üretimleri ve genç sanatçıları desteklemeleri ancak bunu yakın geçmişin reddi ve adeta geçmişin üstüne ölü toprağı serperek yapmaları, çağdaş sanatın 90'larda başladığı argümanını -yanlış ve tartışmalı biçimde- tekrar vurgulamalarıydı. Farklı sergiler ve yayınlar açısından son yıllarda görülmezleştirilenlerin, ataerkil zihniyetin tezahürleri olarak yine kadın sanatçılar olduğu da kolaylıkla görülebilirdi.
Farklı kurumlarda da çoğunlukla erkek sanatçılara retrospektifler ve solo sergiler düzenlenirken (yaşayan hiçbir çağdaş kadın sanatçının retrospektifi de henüz yapılmamışken), bir taraftan da 2000 sonrası bazı yayınlarda çağdaş sanatın önemli kadın sanatçılarının yer almadığı da gözleniyordu. Kullanma Kılavuzu: Türkiye'de Güncel Sanat 1986-2006 (2007), Unleashed: Contemporary Art From Turkey (2010) gibi kitaplar da 1970'ler ve 80'ler kuşağının Nil Yalter, Nur Koçak, Canan Beykal gibi önemli çağdaş sanatçılarına yer vermemişlerdi.
Ayrıca, yine özellikle 2000 sonrası yabancı dilde yayınlanmış kitaplarda çağdaş sanat için yapılan cinsiyet ayrımcı sınıflandırmalar nasıl toplumsal cinsiyetlendirilmiş bir dilin, Monique Wittig'in de belirttiği gibi gramer normları üstünden yapılan ayrımcı kurguların tarih yazımında öne çıkarıldığını ve bu durumun kadınlar aleyhine olduğunu gösteriyordu.
Tüm bu üstü örtülenler ve eril tarihsel kavramsallaştırmalar açısından İstanbul Modern'de açılan "Hayal ve Hakikat - Türkiye'den Modern ve Çağdaş Kadın Sanatçılar" sergisi Türkiye'deki sanat üretimini kadın sanatçılar üstünden değerlendirilmesi açısından çok önemli, ancak 1900'den günümüze uzanan geniş bir zaman diliminde bu ne oranda başarılabiliyor?
İstanbul Modern'deki sergi de son yıllarda öne çıkan yaygın eğilimi tekrarlayarak 70'lerin ve 80'lerin çağdaş sanat üretimini görünmezleştirmiş. Füsun Onur, Nur Koçak, Canan Beykal gibi 70'li ve 80'li yılların önemli kadın sanatçıları -sergiye dahil olmalarına rağmen-, bu yıllardaki işleri ile değil, 1990'lı ve 2000'li yıllardaki işleri ile sergide yer almış.
Bu seçim kriteri de, Batı'da 70'li ve 80'li yıllarda feminist ve kadın sanatının ortaya çıktığı bir dönemde bizde de bu konuda çok çarpıcı çalışmaların yapıldığı noktasını adeta görünmezleştirmiş ve 70-80 dönemini konvansiyonel tuval resmi dışında tarih yazımından silmiş. Halbuki örneğin; Füsun Onur'un Nü (1. foto), Nur Koçak'ın Nesne Kadınlar, Nil Yalter'in Başsız Kadın (2. foto) işlerinin üçünün de 1974 yılında yapıldığı sergide görülebilseydi kadın sanatçıların yeni medyumların diliyle (readymade, video), cinsiyet ve beden politikalarına (kadın bedeninin ahlaki normlar çerçevesinde değerlendirilmesine, kadının haz nesnesi olarak sunulmasına vb.) nasıl çok güçlü bir biçimde karşı çıktıkları, dönemleri için ne kadar yenilikçi oldukları ve bizde de kadın sanatının ve feminist sanatın dönüşümünün kendi kültürel perspektifimizden bu şekilde olduğu vurgulanabilmiş olunacaktı.
Kadın sanatçıları cinsiyet politikaları bağlamındaki işleriyle ele almama gibi bir yaklaşımın kendisi ne yazık ki istemeden bu noktada ayrımcı bir duruma düşmüş. Biliyoruz ki, bu coğrafyada cinsiyet, cinsellik en çok kadınlar için başa bela!
Sergide kadınların sayısal çoklukları görülürken, niteliksel farklılıkları, önemleri görünmezleştirilerek, belirli tarihsel dönemler açısından öncü olma konumları vurgulanamış. Canan Beykal'ın "İzler" (1995) sergisi için ürettiği -kendi sanatsal söyleminin çok dışındaki- özel bir iş ile sergide yer alması, kavramsal sanat bağlamında, kurum eleştirisi odaklı önemli işlerinin unutulmasını doğurmuş.
1970'lerden günümüze farklı kuşak sanatçıların, 1990'lı ve 2000'lerdeki işlerini ve üretimlerini bir arada görebileceğimiz bir sergi için bu yaklaşım ilginç olabilirdi. Ancak 1900'den günümüze bir asrı aşkın bir zaman dilimini sosyo-politik açıdan göstermeyi amaçlayan bu sergi ne yazık ki bunu başaramıyor.
Bu açıdan diğer önemli bir eksiklik, Türk sanatının 1900-50 yılları üretiminin, cumhuriyetin hemen öncesi ve sonrası sanatçılarının, üretimlerini tek yapıta indirgemeci bir yaklaşım içinde hem kendi sanatsal dönüşümleri hem de Türk sanatı içindeki konumları açısından iyi temsil edilememiş ve sosyo-politik tarihsel kırılmalar açısından bu dönemin yeteri dolgunlukta sunulamamış olması. Haklarında biyografik bilgiler de dahil olmak üzere bu dönem sanatçılarının üstüne yapılan çalışmaların az olduğunu ve eserlerine ulaşmanın, yerlerini tespitinin güç olduğunu biliyoruz.
Ama tüm bu hususlar, Türkiye sanatını yeniden, farklı perspektiflerden okumaya imkan veren sergilerin büyük bir aciliyet içinde değil, uzun çalışmalar sonucunda yapılması gerektiğini bir kez daha gösteriyor. Batı'da feminist sanat ve kadın sanatı konusundaki son yılların önemli sergilerinden elles@centrepompidou'nun majör sanatçıların minör eserlerine yer verdiğinden ve politik sessizliğiyle eleştirildiğini, WACK'i, küratörü Connie Butler'ın yıllar süren bir araştırma ve çalışma sürecinde hazırladığını biliyoruz.
Sanatçıların üretimlerini, seçim kriterlerinin pek de belli olmayan bir yaklaşımla tek yapıta indirgemektense, serginin 90 sonrası kısmında birden fazla resim ve fotoğraf çalışmalarıyla yer alan sanatçılarda olduğu gibi, sanatçıların hem kendi içindeki dönüşümlerinin hem de Türk sanatı için önemlerinin vurgulanması açısından bahsi geçen dönemler için de birden fazla çalışmaları ile sergide yer almaları, bu tarihsel görünmezleştirmeleri önleyebilirdi. Tüm bu seçim kriterleri, ilk dönem kadın sanatçıların öneminin ve 70'lerin ve 80'lerin öncü işlerinin bir ölçüde yadsınmasına yol açmış.
Bienalle birlikte İstanbul sanat ortamının çok yoğun olduğu şu günlerde, "Hayal ve Hakikat" sergisi, Türkiye sanatında tartışmaya açtığı, açacağı noktalarla ve görsel kültürdeki cinsiyetçi kodların üstüne bir kez daha düşünebilmek için görülmesi gereken sergilerin arasında yer alıyor. (EY/HK)
Küratörler: Fatmagül Berktay, Levent Çalıkoğlu, Zeynep İnankur, Burcu Pelvanoğlu
Ziyaret saatleri: Salı - Pazar: 10.00-18.00 Perşembe: 10.00-20.00 Pazartesi Kapalı
Giriş ücreti:
Yetişkinler, 14 TL Gruplar (10 kişi ve üzeri): 12 TL; öğrenci, öğretmen, emekli ve 65 yaş üstündekiler, 7 TL;
müze üyeleri, 12 yaşından küçük çocuklar, engelli ziyaretçiler, ücretsiz
Perşembe günleri: Ücretsiz