*Fotoğraf: AA.
Geçtiğimiz hafta Sakarya'nın Hendek ilçesinde bir havai fişek fabrikasında meydana gelen patlamada 7 işçi öldü.
12 işçi hastanelik oldu. Bu ağır iş kazasının sorumluları olarak fabrika müdürü, iş güvenliği uzmanı ve iki ustabaşı tutuklandı. Son gelen haberlerde, fabrika sahibinin ve şirket ortaklarından olan oğlunun da gözaltına alındığı bildiriliyordu.
Bu Hendek'teki fabrikada yaşanan ilk patlama değil. Son 11 yılda 6 kaza daha yaşanmış ve bu kazalarda 7 işçi yaşamını yitirmiş, 59 işçi yaralanmış. Her seferinde geçici önlemler alınarak aynı koşullarda üretime devam edilmiş.
Kocaeli "İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi" İSİG'den Selçuk Karstarlı'nın yazısı(1) fabrikanın geçmişini çok iyi anlatıyor.
Sakarya'da soruşturma sürüyor. Savcılığa ve mahkemeye göre olayın sorumluları kim ve ne ceza alacaklar göreceğiz. Ama böyle iş kazalarında genellikle bir bulanıklık yaşanır.
Sorumluların kim olduğu, kazanın neden kaynaklandığı konusu kolay kolay açıklık kazanmaz. Tozun dumana karıştığı haberler uçuşur ortalıkta.
Gerçek sorumluların ortaya çıkarılmasını güçleştirecek bir dağınıklık yaratılır, bilerek veya bilmeyerek... Sakarya olayının ardından yapılan edilenlere bir de bu gözle bakın, sapla samanı ayırmaya çalışın.
Ortada toplumsal bir sorumluluk yok mu? Bayramlarda, törenlerde, düğün gecelerinde türlü çeşitli havai fişekler patlatarak eğlenenlerin, gökyüzüne hayranlıkla bakanların hiç sorumluluğu yok mu?..
Ateş tutkusu ve çağdaş beğeniler
İnsanlığın ilkel dönemlerinden gelen ateş tutkusunun çağdaş beğenilere göre estetize edilmesi diyerek geçecek miyiz? Bu gereksiz, yararsız gösteriler yasaklansa olmaz mı?..
Olmaz; bu işin ciddi bir piyasası var. Ölen ölür, havai fişekler üretilmeye, para-meta-para döngüsü dönmeye devam eder.
Konuya daha genelden ve entelektüel bir açıdan bakmak isterseniz size Guy Debort'un elli yıl önce bugünleri anlattığı "Gösteri Toplumu" kitabını tavsiye ederim.
Yazar, artık her şeyin bir gösteriye dönüştüğünü, gerçeklerin yerini düzmece gösterilerin aldığını anlatır. Kabacası size "Cambaza bak" derken cebinizdeki paranın kapılması gibi bir şey diyebiliriz.
İktidarın, Ankara Garı önünde 10 Ekim 2015 günü patlayan bomba sonucu meydana gelen ve 109 insanımızı yitirdiğimiz, 500'den fazla kişinin yaralandığı terör saldırısıyla nasıl bir yabancı gibi ilgilendiğini hatırlayın.
Bir de bu kez, anında başkentten olay yeri Hendek'e sevk edilen bakanları düşünün. İşin güncel siyasal boyutu ve gösteri toplumunun bir başka yanı ortaya çıkıyor.
İş verenin sorumluluğu
Gelelim daha somutlanmış sorumluluklara. Öncelikle "işveren"i ele alalım. Diğer iş kazalarında olduğu gibi işveren sorumsuzca dolaşıyordu ortalıkta. Arkadaşlarının onun için düzenlediği moral yemeğinde üzüntülerini gideriyordu.
Kısıtlı hukuk bilgimle, diğer bütün sorumlulardan önce, böyle bir işe girişen işverenin sorumluluğu üzerinde durmak gerekir gibi geliyor. Konusunu, yani patlayıcı maddelerden havai fişek üretmenin tekniğini, koşullarını, alınacak önlemleri en iyi o bilmeli herhalde.
"İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı" mevzuatı da bu doğrultuda düzenlemeler getiriyor.
Ama genelde iş kazalarında sorumluluk açısından hukuki bir muğlaklık yaşanıyor.
Yürütülen soruşturmalarda işveren vekili konumundaki kişiler, işverenin sorumluğu altında çalışanlar sorumlu tutuluyor, tutuklanıyor.
Bir anlamda "Parasını ben veriyorum, benim yerime o hapis yatmalı" gibi bir ilkel mantık mı söz konusu? Burada hukukçulara iş düşüyor. Konuyu netleştirecek duyarlı hukukçular aranıyor diyelim.
Ülkede artık senin bildiğin gibi bir hukuk yok diyebilirsiniz. Olsun biz insanlığımızı yapalım, bu işler hukukun var olduğu varsayılan bir ülkede nasıl yürütülür onu konuşalım. Gün gelir lazım olur.
Hemen ekleyelim; olaydan 4 gün sonra işvereni gözaltına alan Sakarya Savcılığının söyledikleri, bugüne kadar tanık olduklarımızdan farklı bir yorumu içeriyor.
Savcılık; işverenin önlemlere uyulmasını sağlamak, geniş bir kontrol mekanizması kurmak, iş güvenliğini işçinin inisiyatifine bırakmadan gerekenleri yapmak gibi yükümlülükleri olduğuna işaret ediyor.
Savcılığın bu görüşleri soruşturmanın bundan sonraki aşamalarına ve yargılama sürecine yansır mı? Yoksa bugüne kadar olduğu gibi işveren kısa bir süre sonra aklanır ve serbest mi kalır? Göreceğiz.
Bu arada, fabrikada yakın tarihe kadar iş güvenliği uzmanı olarak görev yapan Aslı Bozkurt'un konumu ve soruşturma sırasında söyledikleri, böyle bir görevin pratikte nasıl yürütüldüğünü göstermesi bakımından önemli. Mutlaka ayrıca üzerinde durulmalı.
TMMOB bünyesinde "iş güvenliği uzmanlığı" konusunda yürütülen çalışmalar ve son iki yıldır düzenlenen çalıştaylarda dile getirilen görüşler, bu son olay dikkate alınarak yeniden gözden geçirilmelidir.
Bu alanda görev yapanlar, işverenin cüzi bir ücret karşılığında sorumluluklarından sıyrılmasına hizmet eden günah keçileri olma durumuna düşmemelidir.
İstanbul, Davutpaşa, 31 Ocak 2008
Hatırlamakta yarar var. Ocak 2008'de, İstanbul Davutpaşa'da kaçak havai fişek üretilen ruhsatsız bir atölyede meydana gelen patlamada (2) 21 kişi ölmüş, 115 kişi yaralanmıştı.
İşyeri, bırakın böyle patlayıcı madde üretilen yerler için zorunlu kurallara uymayı, basit imar kurallarına aykırı bir yapıda bulunuyordu. Binaya kaçak eklemeler yapılmıştı. Bina, kentin içinde, başka işyerlerinin bitişiğindeydi.
Patlamadan sonra yine patronlar ortada yoktu. İşyeri sahipleri kaçtı kurtuldu. Patlamanın sorumlusu olarak, denetim görevini yerine getirmedikleri gerekçesiyle Zeytinburnu Belediyesi yöneticileri tutuklandı.
Olay giderek bir hukuk faciasına dönüştü. Dava 11 yıl sürdü ve sonunda hapis cezaları paraya çevrildi, hatta kararın açıklanması ertelendi.
Duyarlı kamuoyu ve olayda yaşamlarını yitirenlerin aileleri uzunca bir süre toplu tepkilerini sürdürmüştü. Son duruşmanın görüldüğü Bakırköy Adliyesinin dışında yaptıkları açıklamada adil bir karar beklediklerini söylediler.
Ellerinde "Davutpaşa'yı unutmadık, unutturmayacağız" yazılı pankartlar vardı. "İş kazası değil cinayet", "Davutpaşa'yı unutma unutturma" sloganlarını dile getiriyorlardı... Davutpaşa'da adalet yerini buldu diyebilir miyiz?
Havai fişeğin mucidi Çinli Türkler
Hendek'teki fabrikanın sahibi, iki yıl önce bir konuşmasında havai fişek üretiminde Çin'in dünya piyasasının önemli bir bölümünü kapattığını, zaten kendisinin de en az yılda bir kez Çin'e giderek durumu yerinde değerlendirdiğini anlatmış.
Hatta bir ara Hendek'teki fabrikada çalışmak üzere bu işi iyi bilen Çinli bir teknisyeni de getirdiklerini söylemiş.
Ayrıca, havai fişeğin ilk kez Çin'de üretildiği, ama bu buluşu Çinlilerin değil Çin'de yaşayan Türklerin yaptığı gibi tarihsel ve ulusal aidiyet bağı da kurmuş. Yani patronun havai fişek konusunda önemli bir bilgi birikimi var.
Patron, Çin'in Hunan eyaletindeki Liuyang kentinin havai fişek üretiminde önemli bir merkez olduğunu, kentte bin dolayında havai fişek fabrikası bulunduğunu söylemiş. İnternet üzerinden edindiğimiz bilgiler patronu doğruluyor.
Liuyang'ta havai fişek üretiminin bin 300 yıllık bir geçmişi var.
Bugün Çin'deki toplam havai fişek üretiminin yüzde 70'i bu kentte yapılıyor.
Bu yıl 5 milyar dolarlık üretim yapılması bekleniyormuş, ama koronavirus salgını üretimi yavaşlatmış. Amerika bile 4 Temmuz'da patlatacağı havai fişekleri bulmakta zorluk çekmiş.
Havai fişeği Çinli Türklerin bulduğu iddiasını doğrulayacak bir kaynak bulamadık. İddiayı bir Hendek söylencesi olarak bir tarafa kaydedelim.
Anlaşılan Çin'de, bu arada Liuyang kentinde de bu sektördeki işler kazasız yürümüyor.
Aktaracağımız kaza haberi Çin'de iş kazalarının nasıl manipüle edilmeye çalışıldığını da gösteriyor. Kaza kentteki Bixi havai fişek fabrikasında Aralık 2019'da meydana gelmiş.
Kazanın hemen ardından yapılan ilk açıklamada 7 işçinin öldüğü 13 işçinin yaralandığı söylenmiş.
Ancak daha sonra gerçek ölü sayısının 13 olduğu, yerel yöneticilerin ve fabrika sorumlularının 6 cesedi olay yerinden kaçırarak ölü sayısını düşük göstermeye çalıştıkları tespit edilmiş.
Soruşturma sonucu 3 belediye başkan yardımcısına işten el çektirilmiş.
Aralarında fabrikanın yasal temsilcilerinin de olduğu 10 kişi hakkında cezai yaptırım uygulanmış. Patlamanın nedeni, izin verilen üretim miktarının aşılması, artan talebi karşılamak üzere deneyimsiz işçilerin çalıştırılması ve denetimsizlik olarak belirlenmiş.
Tesisler nasıl inşa edilmeli. nasıl kullanılmalı?
Hendek'teki fabrikanın patronu iki yıl önce yaptığı açıklamada "Avrupa'nın en güvenli havai fişek fabrikasını biz yaptık" demiş. Demiş de neye göre, neye dayanarak söylemiş bunu? Neresinden bakarsanız bakın desteksiz atış.
Avrupa Birliği bünyesinde özellikle son on yılda havai fişek üretimi ve kullanımı konusunda ciddi kurallar getirildiği biliniyor. Hendek'teki fabrikanın bu kurallara uyduğunu söylemek herhalde mümkün değil.
"Bizim fabrika Avrupa'nın en güvenlisi" diyebilmek için bunun somut ölçütlere dayandırılması gerekiyor. Öncelikle böyle netameli bir üretimin yapılacağı tesiste uyulması zorunlu asgari teknik koşulların tanımına ihtiyaç var.
Var mı böyle tanımlar? Var, örneğin bizdeki başlıca yasal düzenleme "Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik". Ancak havai fişek ve benzeri patlayıcı maddelerin üretimiyle ilgili 1987 yılında çıkarılmış çok daha ayrıntılı, adı da bir hayli uzun bir yönetmelik bulunuyor:
"Tekel Dışı Bırakılan Patlayıcı Maddelerle Av Malzemesi Üretimi, İthali, Taşınması, Saklanması, Depolanması, Satışı, Kullanılması, Yok Edilmesi, Denetlenmesi Usul ve Esaslarına İlişkin Tüzük".
Ayrıca böyle tesislerde alınması gereken koruyucu önlemlere ilişkin, geçen yıl çıkarılan "Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında Yönetmelik" söz konusu.
Ek olarak TSE'nin de yangınla ilgili standartları var. Patlayıcı maddelerin üretiminde uyulacak daha ayrıntılı koşullar getirilmiş. Yasal zorunluluğun ötesinde böyle tesislerde dikkate alınabilecek koşullara ilişkin bilgilere de ulaşabilirsiniz.
Eğer Avrupa ile boy ölçüşecekseniz ve daha geniş bilgilere ihtiyaç duyuyorsanız uluslararası kaynaklardan yararlanabiliriniz.
Amerika'da "Uluslararası Kodlar Merkezi" ICC'nin ve özellikle "Ulusal Yangından Korunma Kurumu" NFPA'nın çok ayrıntılı kurallarına bakabilirsiniz.
Rusya deneyimi olanlar, bu ülkede yangından korunmaya yönelik kuralların ağırlığını bilirler. GOST, SNİP ve yangına ilişkin önlemleri tanımlayan NPB kuralları Rusya'da yapılan inşaatlarda tartışmasız uyulması zorunlu düzenlemelerdir.
Bunlara da ulaşmanız mümkün.
Ancak uyulması gereken teknik koşulları hemen kara kaplı bir kitaptan okuyup söyleyemiyorsunuz.
Günümüz diliyle konuşalım, internet ortamında bulup indirseniz de anlaşılması kolay değil.
İşin uzmanlarının bunların üzerinde çalışıp koşulları yalın bir biçimde ortaya koyması gerekiyor. Yani "bilirkişi"lere ihtiyaç var. Uzmanlar, bilirkişiler deyince öncelikle mühendisler akla geliyor.
Üniversitelerin mühendislik, mimarlık bölümlerinin programlarında bu konuyu ele alan dersler var mı?
Var da genel eğitim içinde ve pratikte ne ölçüde etkili olabiliyor? Fazla uzağa gitmeyelim, olay yerinin çok yakınında Sakarya Üniversitesinde bir "Yangın Araştırma ve Uygulama Merkezi" ve "Yangın ve Yangın Güvenliği" ana bilim dalı programı bulunuyor.
Son olayla ilgili en sağlıklı değerlendirmeleri orada görevli bilim insanlarından beklemek doğru olmaz mı?
Bir öncü isim: Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç
Bizde yangın konusunun bilimsel olarak ele alınmasında öncü bir isim olarak Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç'ın önemli bir yeri vardır. Akademik çalışmaları güncel pratikle birleştirmiş, hatta İstanbul'da beş yıl İtfaiye Müdürlüğü yapmıştır.
Geçtiğimiz yıl bianet'te onunla yapılmış bir söyleşi (3), yangın konusunda bizdeki durumun birinci ağızdan ifadesidir. Okumanızı tavsiye ederim.
Prof. Abdurrahman Kılıç, çalışmaların kalıcılığını ve sürekliliğini sağlamak üzere 1992 yılında "Türkiye Yangından Korunma ve Eğitim Vakfı" TUVAK'ın kurulmasına öncülük etmiştir.
TUVAK'ın yayınladığı "Yangın Mühendisliği" dergisi konuyla ilgilenenler için yararlı bir kaynaktır.
TUVAK'ın geçen yıl düzenlediği "Yangın ve Güvenlik Sempozyumu"nun konusu "Endüstriyel Tesislerde Yangın Güvenliği ve Yeni Teknolojiler" olarak belirlenmişti.
Sempozyuma sunulan 48 bildiri (4) zengin bir kaynak oluşturuyor. Mimarların ve mühendislerin bu tür tesislerin tasarımı sırasında uyacakları kuralların nasıl uygulanacağını gösteren örneğin şu iki bildiri dikkatimi çekti:
- "Endüstriyel Tesislerde Pasif Yangın Durdurucu Sistemlerin Tasarım ve Uygulama Esasları" / Tolga Aycı ve Onur Yücel
- "Tasarım Aşamasında Yangın Güvenliğinin Oluşturulması: Fabrika Binası Örneği" / Melis Çatıkkaş, Zuhal Şimşek.
Bunları günlü dile çevirmek, günlük yaşayış içinde kullanılır hale getirmek gerekiyor.
Mühendisler, mimarlar, doktorlar ve Kılıçdaroğlu
Meslek kuruluşları, sendikalar Hendek'te yaşanan "iş cinayeti" karşısında tepkilerini dile getirdiler, duyarlılıklarını gösterdiler. Böyle faciaların bir daha yaşanmaması için alınacak önlemlere ilişkin önerilerini açıkladılar.
DİSK Genel Başkanı ve Genel Sekreteri olay duyulduğunda Hendek'e ulaşmışlardı.
Patlamaların devam ettiği saatlerde olay yerindeydiler. Kendilerinden haber alınamayan işçilerin aileleri ile birlikteydiler.
Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu, patlamaların devam ettiği fabrika binalarında gördüklerini basına açıklıyordu. Çerkezoğlu, DİSK'in sürecin takipçisi olacağını söyledi.
TMMOB Kocaeli İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Murat Kürekçi, Kocaeli İSİG Meclisinin olaya ilişkin görüşlerini (5) açıkladı, soruşturmanın meslek odaları ve sendikaların katılımıyla yürütülmesini istedi, iş cinayetlerinin takipçisi olacaklarını vurguladı.
Kimya Mühendisleri Odası, patlamanın olası sonuçları hakkında ayrıntılı teknik bilgiler verdi ve "Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında Yönetmelik"in eksiksiz uygulanmasını istedi.
Geçen yıl çıkarılan bu yönetmeliğinin işverenlere sorumluluk yükleyen başlıca maddelerinin yürürlüğe girmesinin ertelenmiş olduğunu belirtelim.
Çevre Mühendisleri Odası Kocaeli Şubesi, patlamanın fabrika çevresinde doğurabileceği sorunları sıraladı ve ilgili yönetmeliğin öngördüğü önlemlerin ve eylem planlarının uygulanmasını istedi.
Mimarlar Odası Ankara Şubesi patlamanın ertesi günü yaptığı açıklamada olayı bir denetimsizlik faciası olarak niteleyerek ölü sayısının artmasından duyduğu endişeyi dile getirdi.
Konuyu bir sistem sorunu olarak gören TMMOB YK Başkanı Emin Koramaz, işçi ölümlerinin konuşularak önlenemeyeceğini ve ölümlerin sadece teknik nedenlerden kaynaklanmadığını belirtti.
Koramaz "İşçilerin, sendikaların, meslek örgütlerinin, TMMOB'nin, TTB'nin katılımı da sağlanarak çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemeler, insana yaraşır şekilde yeniden düzenlenmelidir" dedi.
TTB'nin "İşçi Sağlığı ve İş Hekimliği Kolu" başarılı çalışmalar yapıyor. Sakarya olayında da bu iş cinayetine açıklık getirecek sorular ve öneriler ortaya koydular (6).
İşyerinde yapılması yasal zorunluluk olan denetimlere ilişkin belgeleri tek tek sayarak bunları sorumlu bakanlıkların açıklamasını istediler. Somut yanıtlar verilmesini bekledikleri soruları sıraladılar.
İlginçtir, Kemal Kılıçdaroğlu son grup toplantısında, Hendek olayına ilişkin iktidara yönelik eleştirilerinde neredeyse bir mühendis gibi konuştu. Belgeleri topladıklarını, olayın takipçisi olacaklarını söyledi, özetle şöyle dedi:
İlk raporlara göre patlayıcılarla ilgili tüzüğe aykırı şekilde binaların arasında güvenlik mesafelerine uyulmamış, beton duvarlar çekilmemiş. Binaların yangından korunmasına ilişkin yönetmelik uyarınca, bu tür yerlerde duvarların yanmaz veya 120 dakika dayanıklı olması gerekir diye hüküm var, buna da uyulmadığını görüyoruz. İçişleri Bakanı 3 ay önce araştırma yaptık eksiği yok diyor. Nerede bu sütre, havalandırma.
Kimler ne yapmalı?
"Ne yapmalı?" dediğimizde, yine gözümüzü bugün iktidarın etkisiz hale getirmeye çalıştığı "kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları"na çeviriyoruz. Mühendisler, mimarlar, tabipler, hukukçular başka alanlarda gösterdikleri birlikte davranma tutarlılığını işçilerin sağlığı, güvenliği, çalışma koşulları konusunda daha etkin bir biçimde gösteremezler mi?
Teknik kuralları, dünya ve ülke literatüründen bilgileri güncel olaylara uygulanacak yalınlığa getirmeyi en iyi yapacak olanlar mühendisler olmalı. "Yangın Mühendisliği" işlerliği olan bir uzmanlık alanı haline getirilemez mi?
Tabipler ve hukukçular da ortak çalışmalarda çok yararlı olacaktır. TTB zaten bir süredir işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında örgütlü çalışmalar yürütüyor. Konunun hukuksal boyutları ve sorumluluklar açısından hukukçular önemli katkılar sağlayabilecektir.
Kuşkusuz burada işçi sendikalarına, özellikle de DİSK'e önemli görevler düşüyor. "İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi" sendikalarla meslek kuruluşları ve uzmanlar arasında kurulabilen ortak çalışma sürecine iyi bir örnek.
Meslek kuruluşları dayanışma veya kınama mesajlarının ötesinde bir şeyler yapmak zorundalar. İşte, "İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı" veya "Yangın" konuları, bilgi ve birikimlerini toplum yararına bir araya getirecekleri bir alan. İktidardan davet beklememeliler.
Zaten bir arada çalışmanın temelleri atılmış, ilgili kuruluşların da önerileri bu yönde. Vakit geçirmeksizin daha etkin bir örgütlenme başlatılamaz mı?
Ülke düzeyinde süreklilik kazanmış, bilirkişi güvenilirliğinde hükümetler dışı bir teknik ve bilimsel oluşum geliştirilemez mi? Öncelikle bu alandaki çalışmalar arasında eşgüdüm sağlayıcı girişimler yararlı sonuçlar verecektir.
(AŞ/PT)
(1) http://isigmeclisi.org/20467-sakarya-daki-patlamalar-acilar-ve-sebepler-ayni-selcuk-karstarli
(2) https://m.bianet.org/biamag/kriz/104556-davutpasa-daki-patlamada-20-olu-100-den-fazla-yarali
(3) https://bianet.org/bianet/toplum/204666-turkiye-de-cikan-yangin-sayisi-degil-olum-ve-hasar-fazla
(4) https://tuyak2019.com/bildiri-kitabi-07122019.pdf
(5) https://www.mmo.org.tr/kocaeli/basin-aciklamasi/havai-fisek-fabrikasindaki-patlama-ile-basin-aciklamasi-gerceklestirildi
(6) https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=fef9b464-beac-11ea-9489-8d3047d5562f