Sinan, Bîra Mi Têtin (Hatırlıyorum) belgeseli yönetmeni Selim Yıldız’ın kaçağa beraber gittiği Robozik köyünden bir çocuktu. 11 yaşından, hayatını kaybettiği 16 yaşına kadar kaçağa gidiyordu.
Abiden kalan miras
2011 yılında Robozik ve Bêcih köylerinden Irak-Türkiye sınırında kaçağa giden 34 kişi, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) savaş uçakları tarafından yapılan bombardıman ile öldürüldü. Öldürülenlerden biri de Şıvan Encü idi.
Babasından ayrı yaşayan üç çocuklu aileye 16 yaşındaki Şıvan bakıyordu. Cudi Dağının güney yüzünden kuzey yüzüne katırlar ile mal alıp satıyordu. O öldürülünce 11 yaşındaki Sinan kaçağa gitmek zorunda kalmıştı.
Çaresizlik
Belgeselde kaçağa giden Sinan’ın yolunu gözleyen anne ve ablasını görüyoruz. Annenin çaresizliği Sinan'a yaptığı şu konuşmasında saklı:
“Gitmeni istemiyorum ama mecburuz. Bize bakacak kimsemiz yok."
“Askerler sürekli pusu kuruyor..."
“(Askerler) tutuklasınlar önemli değil, yeter ki öldürmesinler. Abinin acısını çok yaşadık.”
“Uçakların gümbürtülerinin olduğu gece şurada bekledim, çok endişelendim ama öldüreceklerini sanmıyordum...”
“Kendine dikkat, bir Allahımız bir sen varsın.”
“Öldürseniz de...”
TSK tarafından katırların tarandığı bir gecenin sabahında, katırların öldürüldüğü yere giden köylüler yolu tutan askerlere “Öldürseniz de gideceğiz. Kendinizi yerimize koyun, şu adamın evde (bakacağı) 16 nüfusu (kişisi) var” diyor.
Belgesele konuşanların bazıları 1953, 1955 ve 1961 yılından beri kaçağa gidildiğini hatırladıklarını dile getiriyorlar.
Sinan'ın bir gecesi
Bîra Mi Têtin belgeseli 2015 yılında yapıldı. Kanaatimce yapılan en iyi Kürtçe belgesellerden biri. Hafızayı canlı tutmasından ziyade, çok politik yönü olan insan hikayesini, insan odaklı aktarmış olması onu önemli bir eser yapıyor.
Belgeselde, Sinan akıllı telefonda oyun oynadıktan sonra Kemal Sunal’ın bir filmini izlerken uyuya kalır. Soğukta dağlarda ellerinde çatlaklar oluşmuş... O uyurken annesi ellerini merhemliyor.
Sinan bizi hikayesine belgesel ile ortak ediyor.
Neden Kaçak?
14-19 yaşlarında aynı dağda(Cudi dağı) kömür işçiliği yapan Şırnaklı bir gazeteci olarak, Şırnak’ı ve kaçağı daha iyi anlamak için birkaç soru sorup cevaplayacağım.
Neden kaçağa gidiyorlar, neden hayvancılık yapmıyorlar?
Her yerleşim yerinin etrafındaki dağların tamamı askeri bölge ilan edilmiş. Mesela çocukluğumda kömür için dağa yürürken evimden 20 dakika sonra Cudi’nin eteğine yani askeri alana giriyordum. Bu askeri operasyon bölgesinde olmak, “yanlışlıkla” yada “işin doğası gereği” öldürülmek anlamına geliyor. Beslenecek keçi, koyun, inek evden çıkarıldığı gibi kaçağa gitmek kadar tehlikeli. Hala dağlarda çobanlar öldürülüyor.
Neden ormancılık yapılmıyor?
Nerenin kesileceğine askeri makamlar karar veriyor. Yerleşim yerlerine yakın her yer “güvenlik tedbirleri çerçevesinde ağaçlardan arındırıldı.” Dağa çıkmak tehlikeli.
Peki kömür işçiliği?
Yakın zamana kadar kaçak yollardan yapılıyordu. Son yıllarda “kaçak işçi” ölümleri çoğalınca askeri önlemler alındı. Şimdi sadece Şırnak merkez ilçesine yakın devasa kömür şantiyelerinde devlete yakın şirketler çalışabiliyor. Silopi ilçesindeki termik santral ve kömür sahaları ünlü bir şirkete ait: “Ciner Grup”
Fabrikalar?
Fabrika yok.
Eğitim? Neden okumuyorlar?
Şırnak Türkiyenin eğitim sistemi en zayıf ili. Herkesin okumak ile ilgili bir hikayesi var. Çoğunun hikayesi trajik.
Sinan’ın hikayesini ablası Dilek Encüden okuyalım.(Roboski, İyi Ki Atolye Var kitabı)
(MB/EKN)
Not: Yazıda kullanılan fotoğraflar yönetmenin izni ile alınmış, ekran fotoğraflarıdır.