Hatice ile ilk karşılaşmamız, Dayanışma Ağı Derneği’nin yaz tatilinin yapıldığı zamanlardaydı. O vakitler çok fazla sohbet etme imkânı bulamamıştık.
Sonra ben İstanbul İHD Hapishaneler Komisyonu’na girdim; Hatice ile yaklaşık üç yıl birlikte çalıştık. Her hafta gündem ettiğimiz hasta mahpus sayıları dönem dönem değişse de azalmadı, çoğu zaman arttı.
İnsan Hakları Derneği’nin 2025 yılı hasta mahpuslar raporuna göre en az 1.412 hasta mahpus var. Bunların içinden 335 mahpusun durumu ise ağır. Hatice, her bir ağır hasta mahpusun durumunu tek tek bilir, komisyonda mahpuslardan gelen mektuplarla ilgili bilgiler verirdi. F oturmalarında ise ya basın açıklamasını okur, ya slogan attırır ya da basın bildirisini dağıtırken görürdünüz onu.
Hiç F oturmasına gittiniz mi bilmem? Ellerimizde mahpusların fotoğrafları, önümüzde yere serdiğimiz kocaman “Hasta mahpuslar serbest bırakılsın!” pankartı olurdu. Kaçıncı F oturması olduğunu ve hangi mahpusu gündemleştirdiğimizi yazan daha küçük pankart, onun üzerinde yere serilirdi.
Daha geride ise “Tecrit öldürür, dayanışma yaşatır” ve “Tecrit öldürüyor, F tipi hapishaneler kapatılsın” yazılı pankartlar açılırdı. Tabii bu dediğim, F oturmalarının 300’lü haftalarında ve o vakitler henüz yasaklanmamış olan Galatasaray Meydanı’nda yaptığımız F oturmalarıydı. Şimdilerde F oturmalarında 700’lü rakamlar telaffuz ediliyor ve açıklamalar İHD şube önünde yapılıyor.
İyi haber gelirse seviniyoruz
Komisyonda olduğumuz süre boyunca, komisyon dışındaki buluşmalarımızda da söz döner dolaşır yine hasta mahpusların durumuna gelirdi. O komisyonda çalışmıyor, sanki onlarla birlikte yaşıyor gibiydi.
Komisyonda çalışmaya başlayınca benim de deneyimlediğim üzere; mahpusların son durumları hakkında basından bilgi toplayınca, aileleriyle, avukatlarıyla görüşünce, varsa mektuplarını okuyunca ister istemez tüm hasta mahpuslar sizden bir parça olmaya başlıyor. Onların dertleriyle dertleniyor, iyi bir haber gelirse seviniyorsunuz.
Hapishanelerin kuyu tipi bir ölüm makinesine, birer tabutluğa döndüğü uzun süredir konuşuluyor. Sürgün sevk, çıplak arama, kafes uygulaması, işkence her çeşidiyle rutin hâle gelmiş durumda. Özellikle siyasi mahpusların hapishaneden çıkmaması için keyfî tutumlar adeta normalleştiriliyor.
Sosyal medyada aramanıza bile gerek yok; yaşanan hak ihlalleri tek tek düşüyor önünüze. Ve yetkililerin umursamaz hâlde verdiği demeçler... Hapishane koşulları, yaşanan kötü muameleler nedeniyle hiçbir şikâyeti olmadan hapishaneye giren mahpuslar dert sahibi oluyorlar. Hem de öyle dertlerle uğraşıyorlar ki, tek başlarına hayatlarını idame ettiremez hâle geliyorlar. Yine İHD’nin 2025 yılı raporuna göre 230 mahpusun durumu böyle.
Gönderilen rakam 200-300 TL
Hapishaneler aynı zamanda yoksul mahpuslar için ayrı bir yaşam savaşının verildiği yerler. Ailenizin size yollayacağı ürünlerin hapishane kantininde satılmayan bir ürün olması gerekiyor.
Tüm sistem, hapishane işletmesinin kazanması için dizayn edilmiş durumda. Şimdilerde daha görünür hâle gelen “güvenlik devleti” politikalarıyla birlikte düşününce, hapishaneler iktidarın insanları hem cezalandırdığı, hem yalnızlaştırdığı, hem de onlar üzerinden ciddi kârlar elde ettiği özel işletmelere dönüşmüş durumda.
Bu yüzden olsa gerek, pek çok mahpus yakını ve insan hakları aktivisti gibi Hatice de hasta ve yoksul mahpuslarla dayanışmak için devletin kasasına para yatırdı. Gönderilen rakam da 200-300 TL gibi ufak meblağlardı. Üstelik para gönderdiği mahpuslardan biri eski eşi. Para devletin kasasına yatıyor, evet, yanlış okumadınız. Devlet de isterse parayı mahpusa veriyor. Sistem böyle işliyor. Sonra bu sistem birden suç teşkil etmeye başladı.
Böyle bir suçlamanın Hatice’nin başına geleceğini hiç düşünmemiştim. Ta ki mahkemelerin alelacele, peş peşe karar vermesinin ardından hakkında çıkarılan arama kararına dek.
Onu 10 Ekim 2024 tarihinde yapılan basın açıklaması sonrası savcılığa teslim ettik. Hakkında verilen 4 yıl 2 ay hapis cezası onanınca, Hatice hâlen Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nde kalıyor. Katillerin, tecavüzcülerin bile daha az ceza aldığı ülkede Hatice, devlet kasasına para yatırdı diye bu kadar yıl ceza aldı. Şaka gibi ama güldürmüyor.
Arkadaş görüşçüsü olarak her ay gidiyorum mahpus görüşüne. Salı günleri sabah erkenden başlıyor koşturmaca. Onunla birlikte zaman nasıl su gibi akıyor, aklım ermiyor. 14 kişilik koğuşta kalıyor Hatice; kitap okuyor, sabahın erken saatlerinde havalandırmaya çıkıyor, rahatsızlıkları nedeniyle olabildiğince beslenmesine özen göstermeye çalışıyor.
Pandemi zamanı kolon kanseri geçirdi. Tespit edildiğinde 3. evreydi. Ailesinden dolayı genetik yatkınlık vardı, gerçekten zor zamanlardı. Hastanede refakatçısıydım; ameliyat oldu, özel perhizler uyguladı, o dönemi atlattı. Bu yüzden kanserin yeniden nüksetmemesi için muayenelerinin, tedavilerinin zamanında yapılması lazım ama hastaneye gidişlerinde kelepçeli muayene dayattılar ona.
Hatice’nin son doktor muayenesinde ise kan değerleri oldukça yüksek çıktı. Doktor PET çektirmesini istemiş. Tetkik sonuçları nasıl gelecek bilmiyoruz ama ailesi ve yakınları olarak çok endişeliyiz.
İnsan hakları konusuna ömrünü vermiş, bir karıncayı bile incitmemiş biri için verilen bu cezalar ve uygulamalar, akla da vicdana da sığmıyor. Tam da barış görüşmelerinin devam ettiği böylesi bir süreçte, başta Hatice olmak üzere tüm hasta mahpuslar serbest bırakılmalı — daha fazla ömürlerinden ömür çalınmadan.
(SE/EMK)








