Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü'nün hekimlerin mesleki etkinliklerinden yola çıkarak yapmayı düşündüğü denetime; hasta sırrının ifşası anlamında karşı çıkılıyor.
Dahası, buna olanak tanıyan hekimler için de hukuksal sorumluluk dışında, bir de mesleki sorumluluğun söz konusu olacağı ileri sürülüyor. Uygulamanın mevcut yasalara aykırı "hukuk dışı" bir işlem olduğu da...
Yasalarca da tanımlanmış somut kural ve gerçekliklerin ötesinde, konunun bir başka yönü daha var:
O da mesleki kurallar ve etik ilkelerin, bireysel çıkarların "gizlenmesi" için birer araç olarak kullanılmak istenmesi.
Bir gerçeklik
Bir süredir bazı Anadolu kentlerinde şöyle bir durumdan söz ediliyor.
(Bunu muhtemelen birçok hekim meslektaşımız yaşıyor, ancak açıkça dillendirmiyor. Dahası birçok başka meslektaşımız da bunları görüyor, duyuyor ama açıklamıyor.)
Bir maliye memuru, (genellikle cerrahlara yönelik olarak) hem kamuda hem de özel muayenehanesinde çalışan hekimlerin önce işyerlerinde ve kişisel çevrelerinde kısa bir soruşturma yapıyor, yaşantısına ilişkin bazı gözlemlerde bulunuyor ve ardından aynı hekimlerin muayenehanelerine giderek, beyan ettikleri vergi matrahının az olduğunu ifade ediyor.
Bunu da "bıçak parası" olgusunun yaygınlığına dayandırıyor.
Maliye memuru;
* Hekimin çalıştığı devlet hastanesinde yaptığı kısa bir soruşturmayla, hekimin belirli dönemler içinde yaptığı operasyonların sayısına ilişkin tahmini rakamları ifade ediyor.
* Gerekirse bu operasyon kayıtlarını yargı yoluyla isteyebileceğini, orada yer alan kişilerin tanıklığı ile bu durumun kanıtlanabileceğini ileri sürüyor.
* Ama hekimin saygın bir insan olduğunu, işin bu şekilde kamuoyuna yansımasının yanlış olacağını ekliyor.
* Sonrasında, hekime, (olası gelirine ve yaptığı işe göre) verdiği verginin az olduğunu belirterek, hekimin kendi takdiri ile yeni bir vergi matrahı belirlemesini ve vergisini de bu matrah üzerinden ödemesini istiyor.
Maliye memuru tarafından böyle bir yöntemle uyarılan hekimlerin neredeyse tamamına yakınının, vergi matrahını artırdığı ve yeni belirlenen rakam üzerinden vergi ödediği de aldığımız duyumlardan biri.
Şimdi durum şu:
Eğer birkaç ilde, hem kamuda hem de serbest olarak çalışan hekimler, böyle bir durumu yaşıyorsa, o zaman devletin, zaten elindeki mevcut kayıtları kullanarak -yani hastanelerdeki kayıt defterlerini kontrol ederek- buradan elde edilen kazancı vergilendirmesi de doğal bir yol olarak görülmeli.
Şöyle düşünelim:
Eğer ülkemizde bürokrasi bu kadar yavaş işlemeseydi ve yapılan işlemlere ilişkin tüm kayıtlar bilgisayar ortamında toplansaydı , yapılan her türlü işlem ve her vatandaşın ne yaptığı bilgisayar ortamında kolaylıkla izlenebilecekti.
(Örneğin, kredi kartları ve bankalardaki hesap hareketleri izlenerek birçok işlemi aynen ve çok yakından izlemek mümkündür. Hatta bugün aynı yolu kullanarak birçok suçlu çok uzağa kaçamadan yakalanabiliyor. Çünkü onların ne yaptığı nerede olduğu bilgisayar ve iletişimin olanakları sayesinde izlenebiliyor.)
Bugün birçok hekim, muayenehanesine koyduğu özel aletlerle artık kredi kartı ile hizmetinin karşılığını tahsil edebilmektedir. Bu işlemlerle hastaların bilgileri, en azından hekime gittikleri ve bir ödeme yaptıkları kendiliğinden bir veri haline geliyor.
Belki bunun hastanın mahremiyetinin ihlâline yol açan bir bilgi olmadığı söylenecektir.
Hastane ya da ameliyat defterlerindeki kayıtların da yalnız isim ve soyadı düzeyinde kullanılması söz konusudur. Hekimi izlemek için bu yeterlidir.
Devletin güvencesi
Kaldı ki, Sağlık Bakanlığı'na ilişkin bir kayıt, ne kadar devletin güvencesi altındaysa Maliye Bakanlığı'na gittiğinde de o kadar devletin güvencesi altında olacaktır.
Zaten devlet değişik araç ve yöntemlerle insanları çok yakından izlemektedir. Sağlıkla ilgili işlemler bunlardan muaf değildir.
Örneğin, Emekli Sandığı ve diğer sosyal güvenlik kurumlarının sağlık hizmetleriyle ilgili parasal kayıtları hatta çok daha fazlası yine devletin kayıtlarında mevcuttur.
Örneğin, Emekli Sandığı eczanelere koyduğu bilgisayar aracılığıyla kimlerin örneğin Viagra kullandığını yanından bilmekte ve izlemektedir . Bu izleme o düzeydedir ki, ilacın içindeki miktara ve kullanım dozuna göre herhangi bir hekim tarafından mükerrer ya da yeniden reçete yazımı bile kontrol edilebilmektedir.
Dahası yine aynı Emekli Sandığı, isterse hangi hekimin, hangi ilaç şirketinin hangi ilacını ne kadar yazdığını izleyebilmektedir. İzleme sonucu ortaya çıkan artışlar, değişimler bir süre sonra başka denetim yolları olarak karşımıza çıkacak ve belki de bazı meslektaşlarımız, bunu hekimlerin reçete yazma özgürlüğüne müdahale olarak değerlendirecektir.
Belki haklı da bulunacaktır. Ama bu arada, ilaç firmasından, filan sayıda yazılan ilaç karşılığı yurtdışı seyahati yapan hekim de ortaya saptanabilecektir.
Asıl sorun nedir?
Kanımca asıl sorun, bu izleme ve denetimin, hekimlerin kendi kendilerini yeterince yakından ve aktif olarak denetlememesinnden kaynaklanmaktadır.
(Söz konusu işlemin, bir mesleki denetim olarak aslında hekimlerin meslek odalarınca yapılması gerektiğini de eklemeliyiz.)
Şimdi ortaya bir soru atacağım:
Çevrenizde bildiğiniz ya da birlikte çalıştığınız hekimlerin hangileri, -görüp tanık olmasanız da, bildiğiniz ya da kuşkulandığınız kadarıyla- mesleki kurallar ve etik ilkelere aykırı olarak, hangi ekonomik ilişkiler içindedir? Bunları nasıl ve ne yollarla yapmaktadır?
Daha açıkçası:
- Hangi hekimler , hastalarından "bıçak parası" ya da başka ad ve biçimlerde açıktan ve nakdi olarak para alıyor ?
- Bu paranın meblağı, rayici, ortalaması nedir? Toplam büyüklüğü ne kadardır?(Kendi çevreniz itibariyle yanıtlamaya çalışın)
- Hastalarla ilgili yapılan işlemlerden dolayı prim, yüzde vb. ad altında, para alanlar var mı? Kimler? Ne kadar alıyorlar?
- İlaç reçeteleme karşılığı ilaç firması ya da eczanelerle depolardan nakdi ya da başka biçimlerde destek alan hekimler var mı?Bunlar kimler? Ne kadar tutuyor?
İş başa düşüyor
Bazı meslektaşlarımız bu kazançların "haksız" kazanç olmadığını, savunabilir.
Oysa, bunlar mesleki kural ve ilkeler çerçevesinde savunulabilir uygulamalar değildir .
O halde ne yapacağız?
Yanıt açık ve ortadadır:
Kendi denetim yollarımızı kendimiz bulup kuracağız. Bu yolun zor, zahmetli ve bazı durumlarda can yakıcı olabileceğini öngörmek mümkündür Ama bu sistemde yaşadığımız sürece bunu yapmak zorunda olduğumuz da açıktır.
Başka bir çözüm; bu alınan paraları açık kurallara ve ve belirli rakama yani narha ve ölçülere bağlayarak açıkça almaktır.
O koşulda da bunlar bir gelir olacağı için bir vergi tahakkuku da kaçınılmaz olacaktır. Bu durumda "bıçak parası" ya da diğer adlarla alınan paraların örneğin, döner sermaye ücret listelerine yazılması söz konusu olacak, durum meşruiyet ve yasallık kazanacak, ancak yine hekimlik mesleğinin temel ilke ve kuralları göz ardı edilmiş olacaktır.
Bu alınan paranın, akılcı bir yöntemle adının ne olacağı da hiçbir tereddüt ve kaygıya yol açmadan ortaya konulmalı ve tüm hekimlerce benimsenmesi sağlanmalıdır.
Sonuç alınması daha uzun sürede gerçekleşecek üçüncü çözüm de "tam süre çalışma" ve onunla birlikte emeğin bedelinin "toplu pazarlık"la belirlendiği sendikal mücadele içinde olmaktır.
Benim gönlüm üçüncüden yana . Zaten ben öyle çalışıyor ve yaşıyorum. Dolayısıyla benim için bu çok kolay. Tüm hekimlerin aynı noktada buluşması da tek dileğim.
Buradaki genel itiraz noktası hekimlerin "muayenehanesinde çalışma" hakkının elinden alınacağı düşüncesidir. " Tam süre" uygulaması genellikle ileri sürüldüğünün tersine muayenehane hekimliğine karşı bir uygulama değildir .
Bu çalışma biçiminde hem kamuda hem de muayenehanesinde çalışma olanağı söz konusu değildir. İkisinin birbirinden ayrılmış biçimde ama bir arada olabildiği bir modeldir. Bu yöntemde hekim ikisinden birisini seçme özgürlüğüne sahiptir.
Başka bir deyişle "tam süre" çalışma, muayenehanesinde çalışacak hekimlerin bu çalışma özgürlüğünü engellememektedir.
Mahremiyet ne kadar önemseniyor?
Burada ele aldığımız tartışmada bir başka nokta da şudur: Çok önemsenen ya da böyleymiş gibi gösterilen hastanın mahremiyeti acaba gerçekten hekimlerin çoğunluğu tarafından önemseniyor mu?Bu soruya evet demek olanaklı değil.
Kamu kurumlarında aynı muayene odasında birden fazla hekimin aynı anda ve birlikte hasta muayene etmeleri sık yaşanan bir durumdur.
Gizli kalması gereken şeyleri gizlemeyen çalışma mekanları ne kadar hekim tarafından dert edinilip çözümü için uğraşılmaktadır? Hasta kayıtlarına, dosyalarına ulaşan insan sayısı kaçtır? Bu sorular bizim gerçekte yerine getirmediğimiz mahremiyetle ilgili kuralların ihlâl edildiği kırılma noktaları değil midir?
Kuşkusuz tüm bunlara duyarlı olan hekimler vardır.
Ama aynı gerekçeyi ileri sürerek ise varolan fiili durumun dokunulmadan sürmesini amaçlayan, kendilerini kurtarmaya çalışan ve çarkı sürdürme arzusu ve derdinde olanların da bulunduğunu biliyorum.
İster kabul edelim ister etmeyelim ülkemizin diğer gerçekleri gibi bir gerçeği de budur. Bu gerçeği de tek başına, diğerlerinden yalıtıp ele aldığımızda da başarı şansımız yok denecek kadar azdır.
Tam bu noktada yeri geldiği için sizlere bir internet sitesinden söz etmek istiyorum:
Adı "Temiz toplum Rüşvete Son" olan bu internet sitesinin adresi de http://www.1-2-3-gaestebuch.de/buch.gb?benutzer=ruesvet. Bir girip bakın. Ben bir kez girdim ve baktım. Gördüğüm örneklerden birisi şu mesajdı:
Bir mektubun anlattıkları
"21) rakar tarih 20.April 2001 um 16:16 Uhr:
E-Mail: [email protected]
Bursa D.... Sağlık Ocağı çalışanlarından "Dr.A.... E..... N.... ,ilaç firmalarıyla aylık ödeme karşılığı ilaç yazma anlaşması yapmaktadır. Gerekli işlem için başvuru yapıldı.Sonuçtan bilgi vereceğim.
Saygılarımla, "
Buna benzer benim de aldığım bazı duyumlar var.
Her biri bizim ve meslek örgütümüz tarafından tek tek ele alınmasını gerektirir iddialar. Bu örneğin de kendisi doğru olmayabilir ama yine de bize gelecekte muhatap olacağımız bir yöntemi işaret etmesi açısından çok önemli.
"Ulusların kaderlerini tayin hakkı" gibi biz doktorlar da kendimizi ve geleceğimizi belirleme hakkımızı da diğer tüm ilke, değer ve öz niteliklerimiz gibi elimizde tutmalı, sahip çıkmalı ve sonuna kadar muhafaza etmeliyiz.
Bir söz:
"Birlikte yaşayabileceğin biriyle değil, onsuz yaşayamayacağın biriyle ol;
o geldiği zaman, boşlukları dolduranlardan değil, gittiğinde yeri dolmayanlardan olsun."
--------
(Görüş ve düşüncelerinizi içeren mesajlarınızı [email protected] adresine bekliyorum.)