Fotoğraf: Twitter
Anadilinde sağlığa erişim hakkı kapsamında Diyarbakır Tabip Odası, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde sağlık merkezlerine tedavi için gelen ve Türkçe bilmeyen hastalarla hekimler arasındaki iletişim sıkıntısını gidermek amacıyla “Kürtçe Anamnez” (hastanın, hastalığı ve çevresi hakkında verdiği bilgi) kitabını 2009’da yayımladı. O dönem Diyarbakır Tabip Odası Başkanı olan Dr. Selçuk Mızraklı, kitabın 11 yıllık serüvenini ve anadilinde sağlığa erişim hakkını bianet’e yazdı. (31 Mart 2019'da Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na seçilen Dr. Mızraklı İçişleri Bakanlığı kararıyla görevinden alınmış ve tutuklanmıştı. Mızraklı Kayseri Bünyan Cezaevi'nde bulunuyor.)
TIKLAYIN - ÇİÇEK CENGİZ ŞAKİROĞLU'DAN / Başka Bir Ülkede "Hastayım" Diyememek...
Sağlık bin yıllar öncesinden vardır. Aslında ilk yaraları iyileştirme ile başlar tıp tarihi. Ve geriye gittiğimizde Antik Mısır’da modern tıp tarihinin ilk uygulamalarını görürüz. Sonrasında Mezopotamya’da. Ve şimdi ise tüm dünyada önemli bir yer kaplar. Günlük yaşamımızın her alanında sağlıkla ile karşılaşırız.
Yani antik çağlardan beridir insanlık yaşamını ilgilendiren en temel sorunlardan biridir. Yaşamımızda böyle etkili olan sağlık alanının da kendine ait sorunları vardır. İnsanların temel haklarından olan sağlığa erişim bunlardan biridir.
Sağlığa erişim ama nasıl? Bu soruya cevap vermek gerekir. Tabiî ki anadilinde ve parasız bir erişim olmalıdır. Metalaştırılan değil, halkın her an ulaşabileceği bir sağlık sistemi olmalıdır.
Buradaki sorun sadece Türkiye için değil tüm ülkeleri de ilgilendirmektedir. Sağlık en temel insani hak olduğuna göre ona ulaşım da engelsiz ve sorunsuz olmalıdır.
Anadili de sağlık hizmetlerine gelirsek, ülkemizdeki önemli sorunlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunu her platformda da dile getirdik. Meclis'te iken hem sağlıktaki şiddet ile ilgili kanun teklifi değişikliği hem de anadilinde sağlık için önerge vermiştik. Sorunları dile getirmiştik. Sağlık Bakanlığı bu konuda hala çağın gerisinde durmaktadır. Yani kapitalist bakış açısıyla da bakmıyor. Güvenlikçi politikalar ve milliyetçi uygulamalar ile bu sorunlar çözülemez, hatta her geçen gün ağırlaşır. Türkiye’de de bunu görmekteyiz. Sağlık politikaların yanlışlığından kaynaklı sorunlar her geçen gün büyümektedir.
Sağlık Bakanlığı'na bağlı 112 Acil Çağrı merkezlerinde İngilizce, Rusça, Almanca ve Arapça gibi dillerde destek verilirken, bu ülkenin asli unsuru olan ve yaklaşık 30 milyonluk bir nüfusa sahip olan Kürtler için ise bir dil desteği olmamaktadır. Kürtçe yaşamın her alanında olduğu gibi sağlıkta da yok sayılmaktadır.
Kürtler ve Kürtçe konusunda devlet aygıtının yaklaşımı hep yasakçı bir zihniyetle olmuştur. Çağrı merkezlerinde olduğu gibi sağlık ocaklarında da, hastanelerde de Kürtçe bir sağlık hizmeti verilmemektedir.
Fakat İngilizce, Rusça, Almanca veya Arapça verilmektedir. Bu dillerde acil çağrı merkezlerine aylık yaklaşık 20 bine yakın çağrı gelmektedir.
Anadilinde sağlık hizmetleri neden önemlidir diye sorarsak ise de, eğer bir hasta kendisini ifade edemiyorsa siz o hastanın hastalığına teşhis koymada zorlanırsınız.
Hatta teşhis koyamadığınız gibi derdine de çoğu zaman deva olamazsınız. Çünkü o size hastalığını tam olarak anlatamıyordur ve siznde onu tam olarak anlayamıyorsunuzdur.
Doktorluk ve empati
Hasta doktor ilişkisini yakalayamazsınız. Doktorluk sadece beyaz önlüğü giyerek yapılmaz. Empati kurmakla olur. Kendini hasta ile özdeşleştirerek olur.
Bu kitap aslında 11 yıl önce değil çok öncesinden beridir bir ihtiyaçtır. Ve ihtiyaca ancak 11 yıl öncesinde cevap olabildik. Gecikmiş olsa da önemli bir gelişmedir. Bin yıllar öncesinden beridir hekimlik ve hasta ilişkisi vardır.
Bu ilişkiyi sağlayan ise dildir. Dil insanların iletişim aracıdır. Toplumla kurulan bir bağdır. Kendimizi ifade etmemizdir. Tüm bunlardan yola çıkarsak bu bölgenin de kadim halkı olan Kürtlerin de kendilerini anlatım şekilleri de dilleri ile yani Kürtçe ile olmaktadır.
Kürtçe düşünmüşler, klamlarını, acılarını, sevinçlerini, yaşamlarını dilleri ile anlatmışlardır. Ama bu dilin ismi meclis kürsüsünde (X) dili, bilinmeyen bir dile geçmiştir. Yasaklı bir dildir.
Yasaklanmış bir dil ile dertlerini anlatmaları engellenmiştir. Dertlerini anlatmadıkları sürece nasıl derman bulacaklardır. İşte bu kitap bu ihtiyaçtan ortaya çıkmıştır.
Hipokrat yemininde “Din, milliyet, parti ya da sınır sorunlarının görevimle hastam arasına girmesine izin vermeyeceğim” cümlesi mevcuttur.
Yani hekim ile hasta arasına hiçbir zaman hiçbir sorun girmemelidir. Ama ne yazık ki ülkemizde sorunlar vardır ve sorunların en başında da anadilde sağlık sorunu gelmektedir.
Bölge de çalışan bir çok hekim veya sağlık çalışanı Kürtçeyi bilmemekten kaynaklı sorunlar yaşadılar. Hastalarını tam olarak anlayamadılar.
İletişim kuramadılar. Bir psikiyatrist hastasıyla aynı dili konuşamadığı sürece nasıl bir tedavi uygulayabilir. İşte bu kitapta tüm bu katmerleşmiş sorunlardan ortaya çıkmıştır.
Üç baskı yaptı
Kitabın üç baskı yapması hem sevindirici hem de üzücü bir durumdur. Sevindiricidir, ilgi görüyor ve hekimlik mesleğine katkı sağladığından dolayı. Üzücüdür çünkü hala yasaklı bir dil var ve bu yasaklı dilden dolayı tam olarak anadilde sağlık hakkına erişim engellenmektedir.
Sadece ilgili hekimler tarafından alınıyor ve iletişim sağlansın diye kullanılmaktadır. Yani bölgede olduğu halde Kürtçe bilmeyen bir çok hekim ve sağlıkçı bulunduğunu da bu şekilde öğrenebiliyoruz.
Hekimlerden, sağlıkçılardan olumlu tepkiler geldi. Bu olumlu tepkiler ve gösterilen ilgi üzerine zaten üçüncü basımı yaptı. Bu kitap hasta ile hekim arasında bir iletişim görevi gördüğünden dolayı önemlidir.
Kitap genelde sağlık çalışanları ve hekimler tarafından hasta ile iletişimi sağlamak amaçlı kullanıldı. Benim gördüğüm bu. Aynı zamanda araştırmacılar tarafından da incelendi ve araştırmalarında kullanıldı diyebiliriz.
Her kuş kendi sürüsüyle uçar, ya da her ot kendi kökleri üzerinde yetişir gibi Kürtçede deyimler, atasözleri vardır. Yani insanlar kendi kökleriyle buluşurlar, bunun üzerinden hareket eder, gelişim gösterirler.
Diller, kültürler bir halkı, bir topluluğu yaşatan, ortaklaştıran değerlerdir. Dil ve kültürün gelişimiyle, halklarda kendi gelişimini sağlar. Bu her alanda böyledir. Sağlık hizmetlerinde anadilinin kullanımına gelince, hasta kendi mahremiyetini ancak kendi anadilinde ifade edebilir.
Kendini anlatabilir. Hekim ve sağlık çalışanları da, hastayı anlayabildikleri kadar teşhis koyup, tedavi edebilirler. İşte burada ortaya çıkan anadilin önemidir.
Sadece sağlıkta değil anadili eğitimde de, yaşamın her alanında da çok önemlidir diyebiliriz. Yani hastanın hikayesini bilmeden, hastayla iletişim kuramazsanız.
Hekimlik tarihini özetleyen Hipokrat “öncelikle zarar verme” der. Yani tedavide hastaya zarar vermemek önceliklidir. Zarar vermemek içinde o kişinin derdini kendi ağzından ve kendi dilinden dinlemeliyiz.
Kendi insanlarımızdan korkmamalıyız
Öncelikle devletin yasakçı anlayışlarından kurtulması ve güvenlikçi politikalardan uzaklaşması gerekmektedir. 112 acil çağrı merkezleri nasıl Arapça, İngilizce, Almanca vb dillerde hizmet veriyorsa, ülkemizde konuşulan diğer dillerde de hizmet vermelidir.
Kendi insanlarımızdan korkmamalıyız. Sadece sağlık alanında değil, eğitim alanında da bunu önceliğimiz olarak görmeliyiz. Bölgeye gelen hekimlerin, sağlıkçıların bu dili bilip, bilmediklerine bakılabilmelidir.
Kürtçe ile ilgili sağlık çalışanlarına kurslar verilebilinir. Bunlar çözümler ama dediğim gibi en büyük çözüm öncelikle şimdiye kadar uygulanan yanlış politikalardan vazgeçilmeli, güvenlikçi yaklaşımlardan uzaklaşılmalıdır.
Yüzyıllardan beridir bu topraklarda yasakçı bir zihniyet şekillendi. Bu yasakçı zihniyet değerlerimizi yok etmeye, asimilasyon uygulamalarıyla kendini yaşatmaya çalıştı. Bu politikalar ne halklara, ne de yönetenlere bir fayda sağladı.
Hatta bu politikalar, devlet ile halk arasındaki uçurumu ve güvensizliği daha da büyüttü, besledi. İşte artık bunlardan kurtulmanın zamanı geldi. Yasaklamalar hiçbir zaman çözüm getirmedi. Halının altına saklamak sonraki süreçler de sorunların daha da büyüyüp karşımıza çıkmasına neden oldu.
Tüm bunlardan yola çıkarak, deneneni değil de denenmeyeni denemenin vakti gelmiştir diyoruz. Tüm yasaklamaları, engelleri ve baskıları kaldırmanın vakti geldi diyoruz. Demokratik yöntemlerle bu sorunları çözebiliriz diyoruz. Sağlık, eğitim ya da siyaset hiçbiri birbirinden bağımsız değildir. Birbirini destekleyen, tetikleyendir. İşte bizlerde tüm alanlardaki sorunlara demokratik bir şekilde ulaşırsak başarıya da ulaşabiliriz.
Cezaevlerinin koşulları kötü
Tarihten günümüze cezalandırma, korkutma ve yıldırma aracı olarak ortaya konulan cezaevlerinin de tabiî ki koşulları da kötüdür. İnsanları sınırlandırmak, baskılamak için dizayn edilmişlerdir. Fakat tüm bunlara rağmen insanların inandıkları düşünceleri ve bu düşünceleri birlikte paylaştıkları insanlar var ise tüm bu engellemelere rağmen yine de kendilerini ifade edebilir.
Çalışmaları kısıtlı da olsa sürdürebilir. İşte bizlerde böyle bir sınırlanmış bir ortamda, umudumuzdan, geçmişimizden ve insanlık değerlerinden aldığımız güç ile ayaktayız ve dışarıda söylediklerimizi burada da hayata geçirmek için çalışıyoruz diyebilirim.
Yani bu dört duvar tehditi, yıllarca cezaevinde kalma dayatmaları bizler için sinme, korkma değil aksine bir bilenme ve direnme yaratıyor.
Her ne kadar koşullar kötü olsa da bundan asla şikayet edeceğiz değiliz. Korkacak ya da susacak değiliz. Çünkü kazanacağımıza olan inanç ve umudumuz çok fazladır. Ülkenin dört bir tarafına duvarlar örerek kocaman bir cezaevi oluşturmaya çalıştıkları böyle bir süreçte umutlarımızı büyüterek kazanacağımıza olan inançla sizleri selamlıyorum. (ASM/APA)
Anadilinde Sağlığa Erişim Hakkı ve Tanıklıklar
ÇİÇEK CENGİZ ŞAKİROĞLU: Başka Bir Ülkede "Hastayım" Diyememek...
ADNAN SELÇUK MIZRAKLI: Hastanın Hikayesini Bilmeden İletişim Kuramazsınız...
ERKAN KAYILI: Paris'te Anadilinde Doktorla Konuşamayınca
DR. YAKUP TEMEL: Nartan ve Anadiller