Türkiye’nin ilk trans erkek örgütlenmesi olan Voltrans Trans Erkek İnisiyatifi’nin kurucularından Ali Arıkan 26 Eylül 2013'te hayatını kaybetti. Arıkan'ın anısına, 04 Eylül 2013'te KaosGL'de çıkan yazısını yeniden yayınlıyoruz.
Karın zarında kalan kanserli hücrelerin bağırsağıma yaptığı baskıdan dolayı bağırsaklarım çalışmadığı için yaklaşık bir buçuk aydır hastanedeyim. Kemo alıyorum, sıçabileyim diye bir sürü ilaç veriyorlar. Bir ayı, üçüncü katta küçücük bir odada, kısıtlı havada uyuyarak, bunalarak ama kafayı yemeden geçirdim. Arkadaşlarım odayı, evimdeki odama benzetmek ve zamanımı geçirebileceğim uğraşlar bulmak için ellerinden geleni yaptı. Sonra doktorum beni onkoloji katı olan birinci kata aldı. Daha aydınlık ve geniş bir odaya gelince moralim de düzeldi.
Her iki kattaki çeşitli hiyerarşilerden kişilere, yine bir “trans konularına giriş” dersleri vermek söz konusu oldu. Neyse ki ben yapmak zorunda kalmadım. Benim mavi kimlik alabilmem üzerine şu aralar kafa yorduğu için bu meselede de parmağı olduğunu düşündüğüm kuzenim Kemal ile arkadaşlarımdan, dostlarımdan yani sevgi bağıyla bağlandığım ailemden insanların çabalarıyla cinsiyet kimliğimin ne olduğunu, bana nasıl davranılmasını beklediğimi, nasıl hitap edileceğini anlattıkları için aşağıdaki diyaloglar ve müdahaleler yaşandı.
Hemşirelerden biri, bana Ayşegül Hanım diye hitap etti. Yanımda Serap vardı, “A ne diyor bu? Yeni galiba!” diye tepki gösterdi. Ben de kafası karışmıştır dedim. Yarım saat sonra hemşire tekrar odaya geldi. “Ali bey, çok özür dilerim. Dosyanızda başka isim yazdığı ve hep o dosyayla haşır neşir olduğumuz için karıştırdım. Kötü bir niyetle yapmadım” dedi. Benden özür dilemesi içimin yağlarını eritti.
Bir başka gün de, yine başka bir hemşire bana Ayşegül diye hitap edince İzlem hemen müdahale etti. “İsmi Ali, Ali diye hitap edelim lütfen.” Hemşire de, biraz durdu ve pek de neden böyle hitap edildiğini anlamadan şaşkınlıkla, “dosyada Ayşegül diye geçince onu söyledim” dedi.
Birinci kattaki hemşireler ise Ali Bey’i ağızlarından düşürmüyorlar, üstüne üstlük hastabakıcı bana “hanfendi” diye hitap ettiğinde, “beyefendi” diye düzeltiyorlardı.
Müdahalelerle ve açıklamalarla da olsa hastanede bana hemen hemen herkesin Ali demesi kendimi güvende hissettiriyordu. Üstelik bu insanların yani hastane çalışanlarının bana sağlık yardımında bulunurken genital organlarıma kadar görmelerine rağmen kafalarındaki cinsiyet kimliği (kadın) algısının değiştiğini görmek sevindiriciydi. Çünkü bu insanların cinsiyet kimliğimi (erkek) kabul ettiği anlamına geliyordu. Yani transseksüel, transgender, trans erkek olduğumun herkes tarafından kabul edildiğinin somut göstergesiydi.
Bunlar oda içinde yahut koridorlarda yaşadığım anekdotlardı. Sevgi bağıyla bağlandığım aile üyeleri de yaşadıklarını anlatıyorlardı. Başka hoş şeyler de oluyordu. Üçüncü katta bana bakan erkek hemşirelerden biri refakatçilerimden birine “Ali Bey’e selam söyleyin” diyerek, refakatçiler aracılığıyla bana olan sevgisini hissettirdi. Ayrıca aynı hemşire daha sonra ziyaretime de geldi.
İlk gelen herkes kapıdan girer girmez hemşirenin “Ali bey e mi geldiniz” demesinden bahsediyordu. Hastanede bir ünüm olmuştu. Beni sanatçı sanan bir kadını Ulaş “ünlü evet, bizim ünlümüz” dediği halde inandıramamıştı. Gazetelere çıkmak istemeyen çok ünlü birisi konumuna bile düşmüştüm. Ve bu bizi baya güldürmüştü.
Müdahaleler sadece cinsiyet kimliği üzerinden de gelişmiyordu. Refakatçilerimin ve ziyaretçilerimin beklenilenden daha fazla olması hem diğer hasta ve refakatçilerini hem de hastane personelini şaşırtıyor, gülümsetiyordu. Neden böyle olduğuna bir anlam veremiyorlardı. Çünkü biz karşılaştıkları hasta ve refakatçi tiplemesinden farklıydık.
Hastanede yatan diğer hastaların yanında, kan bağıyla bağlı oldukları aile üyelerinden biri ya da bir kaçı oluyor. Çoğunlukla da bu kişiler hasta bireye bakmak zorunda olduklarını hissediyorlar. Aşağıdaki hikâye de bunu hazırlayan düşüncelerden biri.
Odamı temizliğe geldikleri sırada refakatçim olan Ulaş dışarı çıkmıştı. Başka bir hastanın refakatçisiyle sohbet etmeye başlamışlar. Kadın havadan sudan anlatmaya başlayarak lafı evlilik meselesine getirmiş. Benim gibi trans erkek olan Ulaş’ın “evli değilim ve evlenmeyi de düşünmüyorum demesi” üzerine: “Mutlaka evlenmelisin. Şimdi gençsin. Peki ya yaşlanınca, yaşlanıp hasta olunca ne olacak, sana kim bakacak?” diye sormuş. Bunun üzerine arkadaşım kalkmış ve “Merak etmeyin birileri olacak yanımda” demiş. Arkadaşım uzaklaşırken kadın hala evlen bak bir daha düşün diye sesleniyormuş.
Hastanede olduğum sürece gerek hastane personelinden gerekse hastane yakınlarından birkaç birbirinden farklı düşünce duydum: Birçok insan bu kadar çok arkadaşı olmadığını ve/veya olan arkadaşlarına da güvenmediğini, hasta olduklarında da bakmayacaklarına inandıklarını söyledi. Herkesin şaşkınlık ve hayranlıkla “ne kadar çok seviliyorsunuz, ne kadar çok arkadaşınız var, sizi ne kadar çok seviyorlar” sözlerinin nedeninin aslında tek bir yerleşik inanışın göstergesi olduğunu düşünüyorum. Bu düşünce ise “Herkesin bir ailesi vardır. Ve hasta olduğunda da o aile üyesi veya üyeleri hasta ve yaşlı olana bakar. ” Hatta bakmak zorundadır inanışıdır.
Halbuki aile kavramın içi farklı şekillerde doldurulabilir. İllaki kan bağıyla bağlı olmak gerekmiyor. Farklı sosyal biraradalıklardan oluşan kişi veya kişilerden de oluşabilir. İsteğe ve çerçevesi belirlenmiş bir zaman aralığında; yorulmadan, bıkmadan, karşındakine öfke biriktirmeden bu seçilmiş ailenin üyelerinin ihtiyaçları bir şekilde giderilebilir. (AA/EKN)