geçen hafta işlediğim konuyla ilgili bir arkadaşımla mesajlaştım. kendisi bir sağlık sorunu için özel bir hastaneye gitmiş ve hastanede “avuç içi tarama” olayıyla karşılaşınca, “doğru” tutum alarak hizmet almaktan vazgeçmiş, sonrasında o sağlık kurumuna internet sitesi üzerinden şu mesajı yollamış:
“sayın yetkili,
... uzmanınızda muayene olmak istediğim için hastanenize geldim. danışmada, önümde kaydı alınan hastanın avuç taraması yapılıyordu. çocuk hasta ve annesi, neyin yapıldığından bile haberdar olmadan, çocuğun taramasını yaptırıyorlardı. danışmadaki görevlinize, bunu her hastada yapıp yapmadığınızı sorduğumda 'evet' dedi ve ben gittim.
böylesi distopik bir uygulamanın, büyük-birader yapısında bir ülke ya da kurum dışında, kabul edilebilir bir açıklaması olabilir mi? varsa duymak isterim. yoksa, çeşitli nedenlerden dolayı hastaneye gitmem gerektiğinde hep tercih ettiğim bu hastaneden bir daha hizmet talebinde bulunmayacağım.
başka hastanelerde de bu uygulamaya maruz kalan insanlar olduğunu duydum; yasal açıdan zorunlu olduğunu iddia edenler var. böyle bir yasal zorlama altındaysanız, hastanenizin politikası ve umarım ki direnişi nedir? hasta haklarını ve haysiyetini en başta hastanelerin savunmasını, en başta da bu hastanenin savunmasını beklerdim. hastanenizin bu konuyla ilgili bir açıklaması varsa, iletirseniz memnun olurum.”
karşı çıkmak mümkün değilmiş!
bir süre sonra hastane yetkililerinden yanıt olarak şu mesaj yollanmış:
“yazmış olduğunuz maile istinaden telefon numaranızı aradım, fakat ulaşamadım. bahse konu olan uygulama tamamen sgk tarafından uygulanmakta olup, tüm özel hastaneleri kapsamaktadır. bu uygulamaya karşı çıkmak gibi bir şansımız kesinlikle bulunmamaktadır. uygulamaya uymadığımız takdirde, hiçbir sgk hastasına hastanemizde hizmet verme şansımız kalmamaktadır. bu durumda bizleri daha anlayışla karşılayacağınızı umuyor ve sağlıklı günler diliyoruz.”
inanılmaz ve kabul edilemez bir yanıt değil mi! ama ne yazık ki “gerçek”.
konuyla bana ulaşan bir başka yakınmayı da paylaşayım; bir hasta aynen şöyle anlatıyor uygulama nedeniyle yaşadığı mağduriyeti:
“bir gün acile gittim, ağrılı ağrılı; yarım saat ayakta avuç izimi vermek için uğraştım...”
sorulsa pek çok başka kurumdaki örnekleri öğrenmek olanaklı. dahası da var; konuyla ilgili bana bu işlemin bir radyasyon vb. fiziksel sağlık için risklerinin olup olmadığı da soruldu.
tüm bunlardan çıkardığım çok önemli bir sonuç ve bir “hak ihlâli” de işlem sırasında gerekli aydınlatma ve bilgilendirmenin yapılmaması (yani ‘aydınlatılmış onam’ın alınmaması), başka bir deyişle açık, somut ve kesin bir dayatmada bulunulması.
asıl vahim sonuç ise bunu yaptırmayanlara “sağlık hizmeti sunulmaması!”
suçtur, hukuksuzdur ve insan haklarına aykırıdır
şimdi geçen haftaki yazımda verdiğim bağlantılarda dile getirilen noktayı bir kez daha ve tüm açıklığıyla yineleyeyim:
- uygulama hem hukuk hem de yasa dışıdır; dolayısıyla bunu dayatanlar ve uygulayanlar “suç” işlemektedirler,
- uygulamayı yaptırmak istemeyenler o kurumlarda sunulan hizmete erişememekte ve yararlanamamaktadırlar, dolayısıyla bu bir “hak ihlâli”dir ve uygulamayı dayatanlar bu hak ihlâllerine doğrudan neden olmaktadırlar.
- uygulamanın hizmetten yararlanana yönelik hiçbir yararı olmadığı gibi, işlem sırasında en azından hizmete erişimin engellenmesinden kaynaklanan mağduriyetler, dolayısıyla somut “maddi ve manevi zarar”lar söz konusudur.
özel sağlık kurumlarının yapması gerekenler
bu üç sonuç ve durum temel haklar ve kişilik hakları yönünden adli mekanizmaların işletilmesi için yeterli ve gereklidir.
geçen yazımda hekimlere ve hekim örgütlerine yönelik bazı önerilerim olmuş ve yapılması gerekenleri sıralamıştım. şimdi “özel” sağlık kurumu yöneticilerine ve bu kurumlardan hizmet alan vatandaşlara konuyla ilgili neler yapmaları gerektiğini belirtmek istiyorum.
- tüm özel sağlık kurumları bu işlemin yasal ve hukuki dayanağını bir yazışma yaparak sgk’dan sormalı ve bu yanıt gelene kadar da işlemi uygulamamalıdır.
- gerekirse her hasta için hastaların da hak arama süreçlerinde yararlanacakları bir tutanak tutmalı, sadece uygulamanın gerekli olmadığı acil hizmetler dışından hizmet vermemelidirler.
- bununla birlikte bu uygulama öncesi günlük hasta sirkülasyonları ve gelirlerine göre günlük başvuru ve hizmet tutanakları tutup, uygulama yüzünden maruz kaldıkları zararları somut olarak saptamalı bu zararları için, uygulama ortadan kalkana kadar her gün için ya da belirli aralıklarla sgk aleyhine zararlarını tazmin amacıyla ayrı ayrı “hukuk” (tazminat) davası açmalıdırlar.
vatandaşların yapması gerekenler
vatandaşlar ise kendilerine bu uygulama dayatıldığı anda benzer biçimde davranmalıdır.
- özel sağlık kurumlarında avuç izlerinin taranmasına hiçbir koşulda izin verilmemelidir,
- bu işlem yapılmadığı için hizmet sunulmadığını tutacakları bir tutanakla belgelenmelidir, (tercihen o sırada yapacakları kişisel bir video kaydının da -resmi kayıt olmamasına karşın- hak arama süreçlerinde işe yarayacaktır.)
- bu tutanakların örneğini de ekleyerek, yasal dayanağı olmadığı halde kişisel (mahrem) bilgilerini vermeye zorlandığı için savcılığa “suç duyurusu”nda bulunulmalıdır,
- hizmet talebinde bulunulan sağlık kurumunun eğer sgk aleyhine açtığı bir dava varsa, aynı nedenle zarar uğradığı için bu davaya katılınmalıdır;
- ayrıca hem hizmet vermeyen özel sağlık kurumu aleyhine tıpkı onun sgk’ya açtığı davaya benzer biçimde sağlık hizmetine erişmediği için maruz kaldığı zararları ileri sürerek “hukuk” (tazminat) davası açmalıdırlar. (tazminat davalarında talep edilen tazminat miktarı bunun belirli bir oranının “harç olarak” yatırılmasını gerekli kılmaktadır, dolayısıyla başlangıçta açacakları davalarda ödeyebilecekleri “harç” oranına göre talepte bulunabilirler, sonra dava sürecinde bunu artırılması mümkün olabilir.)
sağlık hakkı ve hasta haklarının gereği
arkadaşımın bana yolladığı son mesajın son kısmında yazdıklarını “öz” olarak yineleyerek bu yazıyı bağlayayım: sağlık hakkı ve hasta haklarını öncelikle vatandaşlara hizmet sunan kurumlar ve görevlilerinin savunması gereklidir. bu yalnızca kendilerinin yol açtığı hak ihlâllerinden kaçınarak gerçekleşmez, aynı zamanda bu süreçteki her türlü “hak ihlâli”ne karşı uyanık olmayı ve hastaların hakları için mücadele etmeyi de gerektirir.
hukuk ve yasa dışı biçimde ve insan haklarının gereklerine aykırı olarak bu tür hak ihlâlleri, devlet ve onun görevlileri dahil, kim tarafından yapılırsa yapılsın; herkesin her türlü ihlâle karşı uyanık olması, hak ihlâllerini önleyecek şekilde davranması, ihlâle yönelik uygulamalara yalnızca “sözel” değil, “eylemli” olarak karşı durması gerekir. çünkü “hastaneler ve hekimler, hak ve hukuk dışı uygulamaların dayatıldığı durumlarda da, hasta haklarını korumak için eyleme ilk geçenler olmalıdırlar.”
tüm yurttaşların da kendilerine sağlık hizmeti sunanların neden ya da aracı oldukları her türlü hak ihlâlinde,önce buna karşı itiraz etmeleri, ayrıca mevcut hak arama mekanizmalarını sonuna kadar kullanarak haklarını aramaları gereklidir. bu yalnız kendi yararları ve çıkarları için değil, “insan haklarını ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu” bir toplum olabilmemiz için de bir zorunluluktur. (ms/hk)