Milliyet gazetesi yazarı Hasan Pulur, bu türban tartışmalarının kızıştırdığı siyasetle, Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Atilla Yayla’ya hapis cezası verilmesine ancak yarım ağızla karşı çıkabiliyor.
İfade özgürlüğüyle kahraman olmak mümkünmüş
Yayla’nın Pulur’un derdi olmadığını daha, “Demek mahkeme Atatürk'e 'Bu adam' denilmesini hakaret kabul etmiş...” sözlerinden anlıyoruz. Bir hafta önce verilmiş!
Peşindense Pulur’un, birçok büyük köşe yazarımızın şöhret klasmanında geriye düşme korkusunu iyi özetleyen şu duyguları insanın içini acıtıyor:
“Oysa bizim için, Yayla'nın Atatürk'e 'Bu adam' demesinin hiç önemi ve değeri yok. 'AYIP etmiş' der geçeriz... Ama şimdi, neler yazılacak neler... Düşünce özgürlüğünden girecekler, ifade özgürlüğünden çıkacaklar, adamı kahraman yapacaklar...”
Bu ülkenin yazarı kem küm ederse…
Evet, bu kadar olur! Okuyan Pulur’un bir puan gerisinde olan Prof. Dr. Yayla’nın, önü alınmayacak biçimde ortalığı kasıp kavuracağını, bir daha Pulur’a öne geçme fırsatı bırakmayacağını sanabilir.
Aslında Atatürk anıtları ve heykellerine yöneltilen saldırıları önlemek için 1951 yılında çıkarılan Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlara Dair Yasa'yı ve onun 57 yıllık pratiğini, nasıl bu kadar rahat ve sessizce savunabilirsiniz?
5816 Yasası da anma yasasıdır... Kaldıralım!
Sayın Pulur, niçin 5816 Sayılı Yasanın, yalnızca Atatürk anıt ve heykellerine karşı işletilmediği, bir nevi bir Anma Yasası (Loi Mémorielle) olarak Atatürk ile ilgili kıymetli-kıymetsiz her tür düşünceyi bastırmak için kullanıldığını yazmıyorsunuz?
"Sen işine bak İspanya, sen de yasayla Kralını koruyorsun! Sana ne Polonya, sen önce hakarete hapis cezasını kaldır!" Böyle mi diyeceksiniz?
Fransa’daki “Ermeni Soykırımı”nın inkarını suç sayan yasa tasarısına karşı hep birlikte karşı çıkabiliyorsak, bu yasayla ilgili niçin, “Yetti artık, aydınları hapisle tehdit edemezsiniz!” diye hesap soramıyoruz?
Konsey: Açıklamamız asıl Yayla’yı ayıplamak için…
Bunun yerine, yıllardır “düşmanı” kınayarak temizleyememiş bir basın meslek örgütünün Yayla'yla ilgili döşendiği “ayıplı” açıklamasının tam metnini basmayı daha uygun buluyorsunuz.
Açıklamada 5816 Sayılı yasanın adı dahi geçmiyor! Prof. Dr. Atilla Yayla'nın hapis cezasına çarptırılmasını, ifade özgürlüğünün aşırı derece sınırlandırılmasının bir örneği olarak değerlendiriyorlarmış! Üzülmüşler!
Duyurunun asıl amacını anlatmaya geliyor sıra: “Bu duyurumuz, Atilla Yayla'nın Büyük Atatürk'ten 'Bu adam' diye söz etmesini onayladığımızı değil, tam tersine onu ciddi şekilde ayıpladığımızı da belirtmek amacını taşımaktadır.''
AİHM, yapsın bir güzellik bize!
Hükümetin inanca duyduğu saygıya bir bakın... Devletin Kemalizmi nasıl koruduğuna bir bakın! Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), muhalefet, devletin ve aydınımızın ifade özgürlüğü anlayışına bir bakın!
Dahası, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) savunma gönderecek hükümet yetkililerimize şimdiden bol şanslar dilerim. Zor iş vallah!
Mahkemedeki diyaloğun şöyle gelişmesi muhtemel:
Türkiye hükümeti: Yayla, Atatürk’e ‘bu adam’ dedi.
AİHM: Ne dedi?
Türkiye hükümeti: "Bu adam" dedi!
AİHM: Hıı?
Türkiye hükümeti: İngilizcesi "This man!", Fransızcası "Cet homme!"
AİHM: Droits de l'homme? (İnsan hakları?)
Bunu nasıl açıklayacaksınız? Hangi hukuki standartlardan söz edeceksiniz? Türban, Kemalizm, ifade özgürlüğü… Tüm değerleri araç olarak kullanmayı seviyoruz. Anlaşılan türban gibi, Atatürk Yasası’nda da AİHM’den bize göre bir güzellik yapmasını bekleyeceğiz!
Korkumuz: Başkasının şöhret olması
Şimdi Başbakan Yardımcılığı ve İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanlığı'yla mükafatlandırılan eski Adalet Bakanı Cemil Çiçek dememiş miydi? “301’den yargılanıp şöhret oluyorsunuz, hala şikayetiniz var!”. Aman önünü alın, Yayla şöhret olacak! (EÖ/TK)