Bucak Aşiretinin korucubaşı, eski DYP Milletvekili Sedat Bucak'ın, Abdullah Çatlı'nın orgenerallerle çekilmiş fotoğraflarını mahkemeye vermesi üzerine Hürriyet gazetesi eski Jandarma Asayiş Bölge Komutanı Emekli Korgeneral Hasan Kundakçı'ya soru yöneltmiş. Soruya o general ben olabilirim yanıtını veren Kundakçı, İnsan Hakları Gözlem kuruluşunun Türkiyeye Silah Transferleri ve Savaş Yasaları İhlalleri raporunda bölgede görev yaptığı sırada ağır insan hakları ihlallerine karışmak ve tutuklulara bizzat işkence etmekle suçlanıyor.
Hürriyet'e Çatlı'yı Çatlı olarak da Mehmet Özbay olarak da hiç tanımadığını söyleyen ve mahkemeye verilen fotoğrafı da görmesine olanak bulunmayan eski Bölge Asayiş Kolordu Komutanının fotoğraftaki generalin kendisi olabileceğini nereden bildiğine de, buna ilişkin muhakemesine de akıl erdirmek güç: "Mahkemeye verilen fotoğrafta ben olabilirim. Böyle bir fotoğraf çekilmiş olabilir. Fotoğrafta kimler var ya da hangi dağda çekilmiştir bilmiyorum. O dönemde çok insanla fotoğraf çektirdim. Yanıma gelen korucu, köylü, asker binlerce insanla fotoğraf çektirdim. Kimseyi geri çevirmedim ki. Kaldı ki fotoğraf çektirmek isteyenlerden adli sicil kaydı da soramazsınız."
Bir ayaklanma bastırma harekatına komuta eden komutanın yanına hatıra fotoğrafı çektirmek için binlerce insanın nasıl yaklaştığına akıl erdirmek zor olsa da görgü tanıkları Kundakçı'nın yanlarına yaklaştıklarının akıbetlerinin hiç de "tamburalı paşa"nın anlattığı gibi olmadığına ilişkin ürkütücü bilgiler sunuyor.
Emekli Korgeneral Kundakçı'nın adı, merkezi Washington'daki Human Rights Watch kuruluşunun Silah Projesi kapsamında yürüttüğü ve Türkiye'deki ayaklanma bastırma faaliyetleri sırasında ABD ve NATO kaynaklı silahlar kullanılarak gerçekleştirilen insan hakları ihlallerinin araştırılması çerçevesinde anılıyor. Raporda vaka incelemeleriyle belirlenen ihlallerin birincisi, olay sırasında piyade er olarak askerlik görevini yapan B.G.nin Kundakçı'nın tutuklulara bilgi almak için şahsen işkence ettiğine ilişkin anlatımlarıyla belgeleniyor. Raporun İngilizcesi 1995te yayınladı. Türkçe çevirisi Mayıs 1996da İstanbulda, Belge yayınlarından çıktı. Kundakçının dağdaki eylemlerinin anlatıldığı bölümü raporun Türkçe çevirisinden aynen aktarıyoruz.
VAKA I
Özet:
Türk Ordusu'ndan terhis olmuş bir piyade eri, Human Rights Watch'a 19 Nisan 1995'de -meydana gelen bir olayda PKK mensubu olduğundan kuşkulanılan birinin vurularak yakalandığını, işkence gördüğünü ve daha sonra resmen gözaltında bulunduğu sırada kurşuna dizildiğini anlattı. (139) Öldürme olayı Diyarbakır ili, Silvan ilçesi, Heybelikonuk (eski adıyla Kayık) köyüne bağlı Kuruçayır (eski adıyla Hişgemirk) mezrasında köyün erkeklerinin Jandarma tarafından zalimce dövülmesi ve mezranın güvenlik güçlerince yakılmasının ardından meydana gelmişti. Operasyonu, olay yerine bir ABD helikopteriyle gelen, güneydoğudaki olağanüstü hal bölgesi güvenlik güçleri komutanı General Hasan Kundakçı yönetiyordu. Er, olayda Alman ve İngiliz araçlarıyla, küçük çaplı Alman ve ABD patentli silahların kullanıldığını teşhis etti.
Tanım:
Askerliğini piyade eri olarak yapan B. G., Human Rights Watch'a 19 Nisan 1995 günü Kuruçayır mezrası yakınlarında bulunduğu sırada telsizden kendi taburuna bağlı bir devriye grubunun yedi köylüye rastladığını işitmiş. Köylülerden Ali İhsan Dağlı'nın elinde bir AKM tüfeği varmış, gruptaki 16-18 yaşları arasındaki kızlı erkekli diğer gençler ise silahsızmış. B. G.'nin, yakalayanların PKK mensubu olduğundan kuşkulandıklarını söylediği Dağlı açılan ateşle kolundan yaralanmış.
B. G.'nin konuştuğu, olay yerinde bulunan askerler Dağlı'nın askerlere ateş etmediğini, üzerine ateş açılınca tüfeğini yere attığını söylemişler.
Yedi köylü daha sonra Kuruçayır'a götürülmüş. Dağlı burada taburun doktoru tarafından tedavi edilmiş. O sırada bölüğündeki öteki askerlerle mezraya ulaşan B. G. Dağlı'nın kolundan hafif yaralanmış olduğunu gördüğünü söyledi.
Mezrada, B.G.'nin taburunun İkinci ve Üçüncü Bölükleri'ne Bağdere'den gelen Jandarma birlikleri de katılmış ve köyün erkeklerini bir yana kadın ve çocuklarını bir yana ayırmışlar. B. G. kadınlar ve çocuklar dondurucu yağmur altında dışarıda bekletilirken Jandarmaların köyün erkeklerinden yirmisine yere uzanmalarını emrettiğini söyledi. B. G., "Onları etrafta buldukları kalaslarla çok kötü dövüyorlardı," dedi. "Öyle kötü dövüyorlardı ki, bakamıyordum. Kalasları kaldırıp başlarının üzerinde çeviriyor ve köylülerin bütün vücutlarına, kafalarına, suratlarına ve bedenlerine indiriyorlardı." B. G. dayağın yaklaşık bir saat sürdüğünü söyledi.
O sırada General Hasan Kundakçı bir Huey nakliye helikopteriyle mezraya inmiş. B. G. "Kundakçı yanına birkaç jandarma eri ve subayı ve benim taburumun komutanı Yarbay Sabri Doğan'ı alarak yedi tutukluyla birlikte bir eve girdi," diye anlattı. (140) B. G. tabur komutan yardımcısı Binbaşı Osman Yalıkaya'nın da mezrada bulunduğunu ama eve girmediğini söyledi.
Bir saat sonra askerler ve Jandarmalar ağır bir biçimde dövüldükleri belli olan tutuklularla birlikte dışarı çıkmışlar. B. G. "Yedisi de yüzleri kan içinde dışarı çıktılar, güçlükle yürüyorlardı," diye anlattı. B. G. evde bulunan askerlerin yedi tutuklunun da içeride dövüldüklerini ve işkence gördüklerini ve dayağın daha çok Jandarmalarca atıldığını anlattıklarını söyledi. B. G. "Subaylardan biri orada gördüklerinden sonra hiçbir zaman Jandarma subayı olmayacağını söyledi," dedi. Subay ayrıca B. G.'ye General Kundakçı'nın da zanlılardan daha çok bilgi elde etmek amacıyla atılan dayağa katıldığını da söylemişti.
Yedi sanık birliklerin mezradan kaldırdıkları iki traktöre bindirilerek yeniden Bağdere Jandarma karakoluna götürülmüştü. B. G., bölüğü mezradan ayrılırken evlerin yanmaya başladığını görmüş. B.G. Bağdere'ye döndüğünde yedi tutuklunun traktörün üzerinde elleri ve gözleri bağlı olarak oturduklarını görmüş. B. G. "Traktörün çevresini Jandarmalar ve askerler sarmıştı," diye anlattı. " Herkes onlara yumruk ya da dipçikle vuruyordu."
PKK mensubu olduğundan kuşkulanılan Ali İhsan Dağlı Silvan'da bir askeri üsse götürülmüştü. B. G. daha sonra bir subaydan Dağlı'nın kısa süren bir sorgudan sonra kurşuna dizildiğini duymuştu. "Önce bir karacı astsubaya Dağlı'yı vurmasını söylemişler ama o reddetmiş," dedi B. G., "sonra başkası vurmuş ama kim, bilmiyorum." B. G. öldürme olayını bizzat görmediğini ama bir karacı yüzbaşıdan dinlediğini anlattı.
Human Rights Watch, Türkiye İnsan Hakları Derneği'nden (İHD) Dağlı'mn gerçekten de 19 Nisan 1995'den bu yana kayıplar listesinde yer aldığını doğrulattı. (İHD), Dağlı'nın akıbeti konusunda hiç bir resmi duyum almadıklarını bildirdi.(141)
Uluslararası Hukuk İhlalleri:
* Resmen gözaltında bulunduğu sırada bir PKK sanığının kurşuna dizilmesi;
* İşkence
* Köylülerin zorla göçettirilmesi;
* Köy yıkımı ve talanı
Olaya Karışan Birlikler
Yarbay Sabri Doğan ile yardımcısı Binbaşı Osman Yalıkaya komutasındaki Türk Kara Kuvvetleri 1/9 İç Güvenlik Piyade Alayı İkinci ve 8. Kara kuvvetleri birliklerine Bağdere Jandarma Karakolu'ndan düzenli Jandarma birlikleri de katılmıştı. Operasyonun belli bir aşamasında olayın yönetimini baştan sona güneydoğuda olağanüstü hal bölgesindeki tüm güvenlik güçlerinin komutanı Hasan Kundakçı'nın ele aldığı anlaşılıyor.
Kullanılan Silahlar:
General Hasan Kundakçı mezraya ABD'Den sağlanan bir Huey nakliye helikopteriyle gelmişti ve ABD patentli bir M-16 piyade tüfeği taşıyordu. Olaya karışan Jandarma birlikleri İngiliz patentli Land Rover Shorland zırhlı devriye araçları ve Alman patentli G-3 piyade tüfekleri kullanıyorlardı. Türk Ordusuna bağlı güçler G-3 tüfekleri ve Alman patentli MG-3 hafif makineli tüfekleri taşıyor ve Mercedes-Benz Unimog kamyonlarıyla dolaşıyorlardı.
_________________________________________________
139. Human Rights Watch'la görüşme, İstanbul, 12, 13 Haziran 1995.
140. B. G.'ye göre Yarbay Doğan şu anda Türkiye'nin Polonya Askeri ataşesi.
141. Ali ihsan Dağlı'nın kayboluşunun basında yer alışı konusunda ayrıca Bkz. "İşte Kayıp," Evrensel (İstanbul), 11 Ekim 1995
Human Rights Watch:Human Rights Watch, dünyadaki yetmişi aşkın ülkede meydana gelen insan haklan ihlallerinin düzenli ve sistematik araştırmasını yapar. Siyasal çizgisi ne olursa olsun hükümetlerin, her jeopolitik ittifakın ve bütün etnik ve dinsel grupların insan haklan uygulamaları ilgi alanındadır. İç savaşlarda hem hükümet hem de isyancı grupların ihlallerini belgeler. Human Rights Watch, düşünce ve ifade özgürlüğünü, yasalar önünde eşit korunma ve-uygulamayı savunur. Cinayetler, kayıplar, işkence, keyfi tutuklama, sürgün, sansür ve uluslararası alanda kabul gören diğer insan hakları ihlallerini belgeler ve kınar.
Human Rights Watch 1978 yılında Helsinki bölümünün kurulmasıyla başladı. Bugün ise beş bölümüyle, Helsinki'nin imzacılarının yanısıra Afrika, Amerikalar, Asya ve Ortadoğu'yu kapsar. Ayrıca, işbirliğine dayalı beş projesi vardır: silah transferleri, çocuk haklan, ifade özgürlüğü, cezaevi koşulları ve kadın hakları. New York, Washington, Los Angeles, Londra, Brüksel, Moskova, Duşanbe, Rio de Janerio ve Hong Kong'da büroları bulunmaktadır. Human Rights Watch, dünyanın dört bir yanındaki özel kişi ve vakıfların katkılarıyla desteklenen bir sivil toplum örgütüdür. Hükümetlerden doğrudan veya dolaylı para kabul etmez.
Human Rights Watch Silah Projesi: Human Rights Watch Silah Projesi 1992 yılında, uluslararası alanda kabul gören insan hakları ve savaş kuralarını ağır biçimde ihlal eden hükümetler ve örgütleri gözlemek ve bunlara silah transferini engelleyip bu konudaki haberalma özgürlüğünü genişletmek için kuruldu.