Geçtiğimiz aylarda İletişim Yayınları’ndan İbrahim Dizman imzası ile çıkan “Adı Başka Acı Başka/Karadeniz’in Son Ermenilerinden Harut Usta” isimli kitap Tanıl Bora editörlüğünde hazırlandı.
Hala Ankara Üniversitesi’nde Türk dili okutmanı olan Dizman’ın bu kitaptan önce hazırladığı pek çok romanı, inceleme- araştırma çalışması, tiyatro oyunu ve belgeseli de bulunuyor.
Yazar, Harut Usta’nın hikâyesini Ertuğrul Günay aracılığı ile öğrendiğini “bir simgeye dönüşen Harut Usta’nın ve ailesinin hikâyesi”ni bu sayede kitaplaştırdığını söylüyor.
Henüz babasının çocuk yaşlarda yaşadığı 1915 Ermeni Soykırımı’ndan kaçarak kurtulması ve aradan yıllar geçtikten sonra tekrar Ordu’ya dönerek bakırcılık yapmaya başlamasını Dizman’a verdiği röportajlarla anlatan Harut Usta’nın yaşamöyküsü insanın binlerce yıldır yaşadığı trajik bir öyküye sahip.
Aile büyüklerinin periyodik aralıklarla katledilmesi sonrası, geriye sadece babası ve amcası kalan Harut Usta, babası Mıgırdıç Artun ile annesi Hıngeni Zaduryan’ın evliliği sonucu dünyaya gelir. 1926 yılında dünyaya gelen Harut Usta, babasının izinden giderek bakırcılık mesleğini sahiplenir ve önceden yaptığı birkaç geçici işten sonra ömrü boyunca bu mesleğe devam eder.
Babasından bahsederken, “Türk, Rum, Gürcü, Ermeni ayırmazdı, insanları kökenine göre değil, yaptığı işin değerine ve karakterine göre ölçerdi” sözleriyle anlatan Harut Usta, babasının mübadele sonrası kentten ayrılmak zorunda olan Rumlara babasının çok üzüldüğünü ve mallarını Yunanistan’a götürmeleri için çok yardım ettiğini belirtiyor.
Devletin kuruluş aşamasında ve tek parti iktidarında zulme tabi tutulan birçok insan gibi Demokrat Parti’nin kurulmasına sempati ile bakan Harut Artun, Celal Bayar Ordu’ya geldiğinde onunla yakından ilgilenir. Devletin, Demokrat Parti aracılığıyla, artık kendilerini muhatap alacağını düşünen çoğu insan gibi Harut Artun da yanılır ve bu ilgisi giderek söner. Bir süre sonra da siyasete küser zaten. Bakırcılık hayatındaki tek uğraşısı olur. Ta ki 1990’lara kadar… “ÖDP’li gençler gelip bana belediye meclis üyeliği teklif ettiler.” diyerek anlattığı dönemi, Ordu’ya dair projeleri olduğu için kabul ettiğini söyler. “CHP’liler ne beni ne de benim gibileri aday yapmaz zaten, İnönü ruhu yaşıyor onlarda. Sağcı partiler de para peşinde, nerede rant var, oraya bakarlar. Eh geriye, memleketi düşünen temiz, dürüst solcu çocuklar kalıyor.” diyerek anlatır aday olma sürecini. Demokrat Parti’yle başlayan siyaset serüveni Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nden aday olması ile son bulur.
Harut Artun’un hikâyesinde asıl ilgi çekici olan ise, soykırım öncesinde tüm ülkede olduğu gibi Ordu’da da on binlerce sayıda olan Ermeni nüfusundan arta kalan son kişilerden biri olması. Bir anlamıyla “kılıç artığı”… “Ermeniler arasında sürgün konu edilmezdi. Büyükler konuşmazdı, bizi de konuşturmazlardı. Biz çocuklar bazı şeylerin farkına varınca soruyorduk, dedemiz, amcamız, teyzemiz nerde, filan diye. Öldüler, deyip kestirip atıyorlardı büyükler. Sonraları anladık ki huzur içinde yaşayabilelim, intikam peşinde koşmayalım diye anlatmıyorlarmış. 18- 20 yaşına gelince, sağdan soldan duyduklarımızla yaşanan felaketi biraz olsun öğrenmiştik ama artık kin güdecek yaşı geçmiştik. Çünkü Türklerle iç içe yaşıyorduk, en yakın arkadaşlarımız, komşularımız Türk’tü. Kime kızacaksın, kimden intikam alacaksın? Böyle olması, büyüklerimizin sağduyulu davranması çok doğru oldu tabii. Yoksa gençlik var, sağda solda birilerine çatar başımızı büyük belaya sokardık.” sözleriyle tanıtlıyor yaşamını Harut Artun.
Kitap, Harut Artun dışında, Ordu’da yaşayan diğer Ermenilerin de yaşamına değiniyor. Sırtını Türkiye’nin geçirdiği son yüz elli yıla yaslayan bir anlatımla kaleme alınan “Adı Başka Acı Başka” milliyetçi hamasete dair de güçlü bir veri sunuyor. (SS/AS)
* Adı Başka Acı Başka/Karadeniz’in Son Ermenilerinden Harut Usta, İbrahim Dizman, İletişim Yayınları, Haziran 2017, 200 sayfa