Sanat, evrensel değerler etrafında üretilen bir insan yaratımı olması sebebiyle topluma sırtını dönen bir sanatçının kalıcı olması mümkün değildir. Zaman ve mekan kısıtlamasını aşmış, tek bir döneme mahkum kalmayarak kalıcı hale gelmiş eserlere bakıldığında bunu görebiliriz. Çünkü sanatçılar, akademisyenler, gazeteciler, şairler özgür düşünceleriyle varlık gösterirler ve buna göre eserlerini ortaya koyarlar. Özgür düşünme tarzıyla sanatın merkezine insanı koyan sanatçılar da ister istemez politikayla ilgilendikleri gibi iktidarlarla da karşı karşıya gelmişlerdir.
Sekiz yıl önce bugün kaybettiğimiz Harold Pinter yukarıdaki tanıma uyan bir sanatçı ve aktivistti. Kalemini mazlumların özgürlüğü, dünya halklarının barışı ve kardeşliği için kullandı. Özellikle 1970’li yıllardan sonra politikayla daha çok ilgilenmeye başlamıştı. Kararlı bir solcu tavrıyla Pinter, dünya kamuoyunun dikkatini sürekli olarak insan hakları ihlallerine, anti-demokratik uygulamalara ve baskılara çekmeye çalışırken bu amaçla The Guardian ve The Independent gibi İngiliz gazetelerine yazılar da yazdı.
Pinter İngiltereli oyun yazarı, senarist, şair, tiyatro yönetmeni. 10 Ekim 1930 yılında Londra –Hackney’de bir Yahudi ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Yaşadığı şehri 2. Dünya Savaşı sırasında yükselen faşizm dalgası nedeniyle terk etmek zorunda kaldı. Ailesinden uzakta savaşın korkunçluğunu yaşayan Pinter ancak 12 yaşında ailesinin yanına dönerken hayatına yön veren noktayı “Sürekli bombalanıyor olma durumu asla yakamı bırakmadı” sözleriyle anlatır.
Askere gitmeyi reddetti
Ailesinin yanına döndükten sonra öğrenimine Hackney Down Dil Okulu’nda devam eder. Özellikle Franz Kafka ve Ernest Hemingway’ın kitaplarını okudu. Okul tiyatrosunda ilk oyunculuk deneyiminin yaşadı. İdeali oyuncu olmaktı. 1948 yılında Kraliyet Akademik Dramatik Sanatlar Okulu’na burslu olarak girdi ancak tamamlamadan bırakır. Pinter bu dönemde ilk anti-militarist duruşunu da sergileyerek askere gitmeyi reddeder ve bunun sonucunda para cezasına çarptırılır.
İlk şiirleri 1950 yıllarında Poetry London’da Harold Pinta takma adıyla yayımlandı. 1951 yılında Drama Okulu’na girdikten sonra farklı tiyatro gruplarında oyunculuk yaptı.İlk oyununu 1957 yılında Bristol Üniversite’nin tiyatro bölümü için yazdı. Bu, Oda adlı oyunuydu. Daha sonra ilk uzun oyunu olan Doğum Günü Partisi’ni yazar. Sahnelenen bu oyunu beğenilmez ve çokça eleştiri alır. Sonraki yıllarda Pinter, Dilsiz Uşak ve Kapıcı oyunlarını yazar. Bu eserleri aynı zamanda onun keşfedilmesini sağlar. Bu oyunları İnce Sızı, Koleksiyon, Cüceler ve sevgili gibi oyunlar izler.
Büyük ses getiren Eve Dönüş oyununu Pinter, 1965 yılında yazar. Bu oyunyla Tony Ödülü, The Whitbread Anglo-American Theater Ödülü ve New York Drama Critics’ Circle ödüllerini kazanır. 1978’de yazdığı Aldatma adlı oyunundan 1993’te yazdığı Ay Işığı oyununa kadar uzun süre oyun yazmayan Pinter, bu dönemde daha çok kısa oyunlarla yazarlığını sürdürür. Bu yıllarda bir şiir kitabı da yayımlar. Aynı zamanda yönetmenlik üzerinde de çalışan Pinter, 1970’lerde İngiltere’de Ulusal Tiyatro yönetmenleri arasına girer. Yine bu yıllarda Hamburg Üniversitesi’nden Shakespeare Ödülü ve Reading Üniversitesi tarafından Onursal Doktor Unvanı alır.
Absürt tiyatro
II. Dünya Savaşı sonrası insanların bocalaması sürecinde ortaya çıkan, saçmalıklar üzerinde yoğunlaşan absürt tiyatronun öncülerinden olan Eugene Ionesco, Jean Genet, Samuell Beckett ve Arthur Adamov’un yanında Pinter de sayılıyor. Pinter’in oyunları absürt özellikler taşımakla birlikte, oyunlarında getirdiği yeniliklerden dolayı tiyatro literatürüne Pinteresque (Pintervari) tekniğini kazandırmıştır.
Pinter 32 oyun, 1 roman ve 22 film senaryosuyla İngiliz tiyatrosunda 20. yüzyılın ikinci yarısının temsilcisi olarak görülmekteydi. Harold Pinter’in Türkçeye çevrilen eserlerinden bazıları şöyle: Bir Tek Daha, Dağ Dili, Oda, Doğum Günü Partisi, Kapıcı, Aldatma, Gitgel Dolap ve Issız Topraklar.
Kosova, Afganistan ve Irak
Sanatsal üretkenliğinin yanında politik konularla da ilgilenen Pinter 1999’daki Kosova bombardımanına, 2001 Afganistan işgaline ve 2003 Irak işgaline karşı çıktı. 2003’te savaş karşıtı şiirlerinden oluşan bir derleme de yayınladı. Özellikle Irak’a karşı girişilen mücadeleyi eleştiren bu şiir derlemesi ile Wilfred Oven Şiir Ödülü’ne değer bulundu. Aynı zamanda Pinter, gerek üretken sanat hayatı ve yazdığı değerli eserlerden dolayı gerekse insan hakları konusundaki duyarlılığından dolayı 2005 Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı. 2005 yılından sonra oyun yazarlığından emekliye ayrıldığını ve kendisini siyasal mücadeleye adadığını açıkladı. Harold Pinter, uzun zamandan beri mücadele ettiği gırtlak kanseri nedeniyle 24 Aralık 2008 tarihinde 78 yaşında hayatını kaybetti.
Pinter’ın Türkiye Ziyareti
Harold Pinter’ın ölümü farklı coğrafyalarda ezilen tüm halklar için özellikle üzücü bir haber olmuştu. Aslında 2005 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmesinin gerekçesindeki “Gündelik boş lafların örttüğü derin sorunları ortaya çıkaran ve baskının gizli kapılarını kıran oyunları" ifadesi de bunu tamamlamaktadır. Bu sebeple Pinter, Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığında Türkiye’nin ezilenleri açısından Nobel bir dosta gitmişti. Aynı şekilde Pinter, 24 Aralık 2008 yılında öldüğünde de bazı gazetelerde, Türkiye’nin ezilenlerinin bir dostlarını kaybettikleri ifadesi dikkat çekiciydi.
Pinter, 1985 yılında Uluslararası PEN adına ABD’li yazar Arthur Miller'la birlikte Türkiye’yi ziyaret etti. Pinter ve Miller’ın geliş amacı 12 Eylül'ün darbeci rejimi altında yaşayan Türkiyeli yazarların durumunu incelemekti. Tabii bu beş günlük ziyaretin içinde İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı II Numaralı Mahkeme'deki 48 sanıklı Barış-2 davasını izlemek de vardı.
Pinter ve Miller birçok Türkiyeli yazarla bir araya geldi. Dönemin Başbakanı Turgut Özal ve hükümet üyeleri onlarla görüşmediler ama eski başbakan Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel'le bir araya geldiler. İki yazarın gezisi sırasında Türkiye basını ise onları “düşman” olarak gösterirken Pinter, 15 günde bir Kürtçe-Türkçe yayınlanan Kurdistan Press gazetesine 1989 yılında verdiği röportajda bu durumu “Evet, bu durumu nasıl unutabilirim. Arthur Miller ve benden Türkiye’yi terk etmemiz isteniyordu.” (1) sözleriyle anlatacaktı.
Pinter ile Ilıcak’ın tartışması
Türkiye ziyaretinde Pinter, ABD büyükelçisi Robert Strausz-Hupé’un Miller onuruna verdiği yemeğe katıldı. Gezisi sırasında işkence görmüş insanlarla tanışan Pinter, belki de bunun etkisiyle yemek sırasında süslü cümleler kurmak yerine cinsel organlarına elektrik verilen insanlardan bahsedip ABD politikalarını eleştirince tepkiyle karşılandı. Bunun üzerine Pinter yemeği terk etti, arkadaşı Miller de onunla birlikte davetten ayrıldı. Bu olay, iki yazarın kibar bir şekilde kovulması olarak not edildi. Olaylı yemekte dikkat çeken diğer bir durum ise Pinter’in Nazlı Ilıcak ile tartışmasıdır. Nazlı Ilıcak’a göre Pinter, cennet ülkesini “karıştırmak” için Türkiye’ye gelmiştir. Buna karşılık Pinter “Hakaretinizi gerisin geriye suratınıza çarpıyorum.” sözleriyle Ilıcak’a tepki gösterir. Belki de Pinter’ın bu olaylı gece için "Hayatımın en gurur duyduğum anlarından biri" demesinin sebebi de buydu.
Dağ Dili oyunu
Türkiye gezisi Pinter açısından Kürtlerin yaşadıklarını, darbenin etkilerini yerinde görmek bakımından önemliydi. Bu sebeple Pinter bu geziyi “Birçok açıdan aydınlatıcı bir gezi” olarak tanımlar. İngiltere’ye döndükten sonra Türkiye’de gördükleri üzerine bir şeyler karalar ama yeterli olduğuna ikna olmaz. Bu sebeple yazdıklarını bekletir ve 1988 yılında tamamladığında “Dağ Dili” adıyla bir eser ortaya çıkar. Pinter Kurdistan Press gazetesine 18 Mayıs 1989 yılında verdiği röportajda “Dağ Dili” eserinin yazılış nedenini şöyle açıklar:
“Benim Türkiye ziyaretim sırasında şartlarına tanık olduğum Kürtlerin durumu beni böyle bir oyun yazmaya itti. Kürtler Kendi dillerini kullanamıyorlar, korkunç bir baskı ve zulüm altında bulunuyorlar. İşte Kürtlerin içinde bulunduğu bu durum, bu oyunu yazmama neden oldu. Kürtlere yapılanları görmeseydim, yaşamasaydım, belki de bu oyunu yazamazdım.”
Dağ Dili oyunu bir yönüyle Türkçe bilmediği için cezaevindeki oğlunu ziyareti sırasında Kürtçe bilmediği için sürekli “Kamber Ateş, nasılsın?” cümlesini tekrarlayan anneyi anımsatıyor. Ki Türkiye ziyareti sırasında Pinter’i, eşinin işkence görmesine şahit olan bir kadının sessizliğe bürünmesine şahit olmak çok etkilemişti. Dağ Dili oyununu inceleyen Selin Aydınoğlu, oyunun sonunda annenin oğluyla Kürtçe konuşmasına izin verildiği halde oğlunun yalvarmasına rağmen annenin Kürtçe konuşmamasına dikkat çeker.(2)
Annenin sessizliği burada bir protestodur. Aydınoğlu makalesinde özellikle Pinter’in dili bir iletişim aracı olmanın ötesinde bir silah olarak kullandığını belirtir. Dolayısıyla annenin sessizliği Pinter’ın da tercihidir.
Pinter bunun nedenini 1995 yılında Writing for the Theatre için yaptığı konuşmada şöyle açıklar: "İki tür sessizlik vardır. Birinde tek kelime konuşulmaz. Diğerinde ise adeta bir konuşma seli devreye girmiş gibidir. Gerçek sessizlik çöktüğünde, hala yankılarını tüm çıplaklığıyla duyarız. Dağ Dili’nin en büyük keşiflerinden biri şudur: eğer dil bir baskı aracıysa, sessizlik çok daha samimi ve çok daha fazla özgürleştirici olabilir." (2)
“Kürt halkına hayranım”
Pinter sadece Dağ Dili eserinde değil, verdiği röportaj ve yaptığı açıklamalarda da Kürtlere dikkat çekmiştir. Kurdistan Press gazetesindeki röportajında da Pinter “Bütün kalbimle söylüyorum: Kürt halkının cesaretine, kararlılığına ve direniş gücüne hayranım dedikten sonra şöyle devam eder:
“Bizim Başbakanımız Bayan Thatcher Türkiye’ye gittiğinde, ben kendisine Türkiye’deki insan hakları ihlallerini ve Kürtlerin durumunu içeren bir mektup vermiştim. Bu konuları Özal ile görüşürken dile getirmesini istemiştim. Ama maalesef Başbakanımız bu konulara hiç değinme gereği duymadı. Çünkü onu ilgilendiren en büyük mesele üçüncü boğaz köprüsü inşaatını İngiliz firmalarına kazandırmaktı.” (1)
Kürtlerin durumuna Pinter, 11 Aralık 1997 yılında Musa Anter Barış Treni üzerine Julia Guest'in hazırladığı sergi için ifade özgürlüğü kuruluşu Article 19'da yapılan toplantıda yaptığı açılış konuşması da dikkat çekicidir. (3) Konuşmasında Pinter, İngiliz basınının Türkiye’de tutuklanan gazetecilerin ve yazarların tutuklanmasını işlemediğini ve İngiliz Hükümeti’nin bu konulara ilgisiz kaldığını belirterek eleştirir. Konuşmasının devamında Kürtlerin yaşadıklarını da anlatan Pinter, Kürt halkıyla ilgili olarak “Bana göre Kürtler; cesaretleri, ulusal direnişleri, baskı ve sömürgeciliği kabul etmeyen, terörizme teslim olmayan mücadele anlayışları ve güçlü değer yargıları ile olağanüstü bir millettir” ifadelerini kullanır.
“Kürt dilinin eğitimde kullanımı yasak”
Pinter, 20 Şubat 1999 yılında yazdığı yazıda (3) da birçok Kürt köyünün yerle bir edildiğini, birçok insanın sürgün edildiğini ve işkence gördüğünü belirterek dünyanın buna sessizliğini eleştirir. Yazısının devamında Pinter “Yalnızca kısa zaman önce Kürtlerin kendi dillerini toplum içinde konuşmalarına izin verildi. Kürt dilinin eğitim, yayın ve basım alanında kullanımı halen yasak. Kürtlerin tarihine objektif yaklaşan bir analiz yayınlayan ya da yayınlamaya teşebbüs eden biri, cezalandırılır ve cezaevine gönderilir” ifadelerini kullanır. Türkiye’ye yönelik sert eleştirilerde bulunan Pinter, Kürt sorununun demokratik çözümüne de değinerek “Kürt sorununa, militarist çözüm yerine politik çözüm bulma girişimleri başarısız oldu ve uluslararası toplum da buna çok az ilgi gösterdi” tespitinde bulunur.
Birçok açıklamasında Kürtlerin ulusal haklarına kavuşması gerektiğini savunan Pinter, herkesin bu konuda Kürtlere yardım etmesi gerektiğini vurgular. Bu bilinçle Pinter’ın Kürtlere ilişkin tüm çabaların içinde yer almaya çalıştığını söyleyebiliriz. Ekim 1999’da Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli, Orhan Pamuk, Ahmet Altan ve Mehmed Uzun'un girişimleriyle, "Türkiye 21. yüzyılın ışık gibi parlayan, uygar ve demokratik bir ülkesi haline gelmelidir" temennisiyle hazırlanan bildiriye dünyaca tanınmış birçok kişi imza attığı gibi Pinter da "Ben bütün yüreğimle bu deklarasyonu destekliyorum. Yumuşak, güzel bir deklarasyon, bundan fazlası da, eksiği de söylenmez" dediği bildiriye imza atmışttı. (İG/HK)
1) Kurdistan Press, Haftalık gazete, hafta 20, 18.05.1989.
2) http://bgst.org/kuram/harold-pinter-ve-dag-dili-1 , Erişim Tarihi: 23.12.2016
3) http://www.haroldpinter.org/politics/politics_kurds.shtml , Erişim Tarihi 23.12.2016