* Resim: Harem’den Görüntü, Quintana Olleras, 1851 – 1919
Kökeni Arapça olan Harem, kelime anlamı itibariyle, “korunan, mukaddes ve muhterem” olan bir kavramsa da, Batılılar için buram buram cinsellik kokan, çokeşlilik fantezilerini gerçek kılan gizemli ve şehevi bir mekandır. Osmanlı Harem’i kurulduğu günden bu yana, dünya çapında nam yapmış tarihçiler ve yazarlar hakkında öyle farazi hikayeler anlatırlar, Binbir Gece Masallarını aratmayacak efsaneler yaratırlar ki, İstanbul asırlar boyunca bu anlatılanların büyüsüne kapılarak ve fersah fersah yol aşarak buraya gelen meraklı gezginleri ağırladı. Harem’in cinsellik çağrıştıran imgesi birçok ressama ve edebiyatçıya ilham verir. Avrupalı erkeklerin ekserisi zaman zaman bir Osmanlı sultanının yerinde olmayı düşler. Harem hakkında bu “masalsı tarif” günümüzde dahi oryantalist bakışın temel taşlarından bir olmayı sürdürür.
Osmanlılarda zenginlere ve paşalara ait olan bazı seçkin konaklardaki haremler, eğlencenin ve cinsel fantezilerin ayyuka çıktığı mekanlar olsa da, hatta Harem hakkındaki efsaneler biraz da bu zengin konak haremlerinden besleniyorsa da, Padişahın maiyeti ile birlikte yaşadığı bir özel alan olan Osmanlı Sarayı’ndaki Harem, yani Harem-i Hümayun, Batılıların hayalhanesindeki gibi bir “zevk ve eğlence yeri” değildir. Aksine buraya getirilen kadınların, zamanı geldiğinde hükümranlığa ortak olmaları için gereken ehliyeti kazanacakları, başta okuma-yazma, resim, çeşitli müzik aletleri çalma olmak üzere türlü türlü şeyler öğrenebilecekleri, katı kuralların hakim olduğu bir eğitim kurumudur. (1)
Harem, bir yandan köle olarak buraya zorla getirilen kadınlara kalın duvarları arasında adeta bir hapis hayatı yaşatırken, aynı zamanda onlara, Osmanlı’daki hiçbir kadının, hatta padişah dışında hiçbir faninin sahip olamayacağı bir ikbal şansı da sunar. Harem’in hiyerarşisi bağlamında kıdem alan kadınlar, idari kararlarda etkin olabilecek bir politik güce erişir, hatta kimi zaman padişahla bire bir iktidarı paylaşırlar. Osmanlı Sarayı’nın içinde bir kadının erişebileceği en üst mertebe ise Valide Sultan’lıktır.
Valide Sultan bir nevi kraliçedir. Onun kadim kurallarla belirlenmiş görevleri, yetkileri vardır. Mesela Osmanlı tahtı için varis yetiştirilmesini ve hanedanın sürekliliğini sağlayan, hatta bir dizi kurala tabi olan “soyun devamı politikasından” Valide Sultan sorumludur. Zira padişahın cinsel hayatı, aynı zamanda kilometrelercekarelik bir imparatorluğa hükmeden bir hanedanın bekasını anlamına gelmektedir. Bu bağlamda oğlu olan padişahın cinsel hayatını denetim altında tutabildiği gibi, onu “eş” seçiminde yönlendirebilir. Harem’in işleyişi ve yönetimi hakkında da nihai hüküm onundur.
Padişahların savaşlara katılmayıp sarayda kaldığı, fiziksel olarak saray kadınlarına daha yakın olmaya başladığı 16. yüzyıl ve sonrasında Valide Sultan’ın, yalnızca Harem’in işleyişinde değil, devlet yönetiminde de hakimiyeti artar. Çeşitli vesilelerle Osmanlı siyasetinde rol oynar. Kah oğluna siyasi danışmanlık yapar, kah onun yönetme ehliyetine sahip olmadığı durumlarda devlet üzerindeki yegane otorite olarak idareye bizzat el koyar. Kimi zaman da fahri bir diplomat olarak davranır, olası bir savaşı sulh yoluyla tatlıya bağlar, yabancı devletlerle yakın diplomatik ilişkiler kurar. Sahip olduğu bu siyasi nüfuzun yanı sıra kamusal alanda bıraktığı yapıtlar ve kurduğu vakıflarla da, Osmanlı’nın, kadını özel alana hapseden tutucu yapısına meydan okur.
Valide Sultanların oğullarına yazdıkları mektuplara bakıldığında, devlet işlerinde ilk defa rol oynayan Valide Sultanın, II. Beyazıd’ın annesi Gülbahar Hatun olduğu görülür. Keza Hafsa Sultan da oğlu Kanuni Sultan Süleyman’a sık sık siyasi danışmanlık yapar. III. Murad’ın annesi Nurbanu Sultan ve III. Mehmed’in annesi Safiye Sultan da devlet idaresini ellerinde tutmaları ile tarihe adları geçen Valide Sultanlardır. (2)
Osmanlı Saray’ına gelmiş geçmiş bütün kadın sultanları gölgede bırakan biri vardır ki, o da Mahpeyker Kösem Sultan’dır. IV. Murad’ın ve Sultan İbrahim’in annesi olan Kösem Sultan, önce oğullarının, daha sonra torunu olan IV. Mehmed’in iktidarı sırasında devletin idaresi üzerinde mutlak egemenlik kurmasıyla kadınların devlet yönetiminde muktedir olmasına karşı olan kalabalık bir kadronun dikkatini üzerine çeker. Sonunda da onun saltanatı bırakmamamsı yüzünden bir türlü valide sultanlık mertebesine erişemeyen, siyasi rakibi olan gelini Turhan Sultan’ın emri ve bu kadronun tertibi ile öldürülür.
Tarihçi Ali Akyıldız’ın geçtiğimiz aylarda Timaş Yayınlarından çıkan, Haremin Padişahı Valide Sultan isimli kitabı, hakkında yazılan onlarca şeye rağmen hala gizemini koruyan Harem’i, içinde yaşayanların günlük hayatlarından derlediği kesitlerle ve bilinmeyen pek çok ayrıntıyla okuyucuya anlatan tiziz bir çalışma.
Kitap, Harem’deki pek çoğu tarihe mal olmuş Valide Sultanların günlük yaşantılarını, hatta kişilik özelliklerini anlatmakla kalmıyor, Osmanlı sarayı ve Harem hakkında yaygın olarak bilinen bazı yanlışlardan, hatta çoğu tarihçinin dikkate almadığı hala sır olmayı sürdüren birtakım olaylardan da bahsediyor. Kitap, devlet yönetiminde etkin olmuş Valide Sultanları karalayarak tarihe geçiren ataerkil tarih anlatıcılığının bugüne değin yarattığı bazı önyargıları silmek için önemli bir eser olmaya aday gözüküyor. (MK/AS)
* "Haremin Padişahı/Valide Sultan / Haremde Hayat ve Teşkilât", Ali Akyıldız, Timaş Tarih, Kasım 2017, 616 sayfa.
(1) İpşirli, Mehmet, “Osmanlı Devleti’nde Harem”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 16, İstanbul, 1997
(2) Uluçay, M. Çağatay, Haremden Mektuplar, İstanbul, Ötüken Yayınları, 2011