Mahpusluk yıllarında bir dosta, tanıdığa ya da akrabaya dair herhangi olumsuz haber duyduğumda hakikaten duvarlar dar gelirdi.
Eğer gündüz saatlerindeyse, hemen havalandırmaya koşar, dört duvarın ortasında kendimi voltaya vururdum. Adımlarım kafamın içinde hızla dönüp duran fikirlere eşlik etmeye çalışırcasına hızını arttırırdı. Ta ki, bacaklarım takattan düşüp de, artık yeter diyinceye kadar volta atardım.
Eğer vakit çoktan akşama dönmüş ve havalandırma kapısı üzerimize kilitlenmişse, o zaman yapacak tek şey vardı. Ya ranzaya çekilip, radyonun kulaklığını takıp, müzik dinlerdim ya da masa başına geçer mektup yazardım.
Böyle zamanlarda insan dışarıda olunca farklı olur diye düşünürdüm hep!
“Keşke dışarda olsaydım, akrabamın, arkadaşımın ya da dostumun yanında olurdum...Elimi omzuna koyar, gözlerinin içine bakar ve gitme derdim...” “Gitmemesi için çaba harcardım” diye kendi kendime konuşurdum.
Meğer öyle olmuyormuş! Sadece dışarıda olmak yetmiyormuş! İnsan uzakta olunca da benzer duygular yaşayabiliyormuş...
Önceki gün koğuşdaşlarımdan Hamdiye’yi aradım. Kankam Robin açtı telefonu. Büyümüş kankacığım. Önce tanımadı beni. “İnsan kankasını unutur mu” diye sitem edince, sevinçle “tanıdım Füsun heval” demesi çok hoşuma gitti.
Hamdiye Kandıra T Tipi Hapishane’sindeyken D-6 koğuşunda, sevgilimle birlikte kalan Hurşit hevalin çok hasta olduğunu söyledi. Her ne kadar Hurşit’le birebir tanışmasak da, hapishanelerde karşılıklı gönderilen kart ya da mektup ve selamlarla insan çabucak tanışıyor.
Siirt Eruh’tandı Hurşit Aydın. 45 yaşlarındaydı. 5 Çocuğu vardı. PKK’ye üyelikten ceza almıştı ve 2013 Ocak’ında tahliye olmuştu. Tahliyesinden çok kısa süre sonra, akciğer ve mide kanseri teşhisi konulmuş. Büyük bir ihtimalle hastalık daha hapishanedeyken başlamış.
Hapihanede hastaneye gitmek, insana yaraşır bir hizmet almak çoğunlukla pek mümkün olmuyor. Zaten hastaneye sevkin kendisi başlı başına bir sorun. Doktor sevk ettiğinde de, ya askerden ya da hastanedeki doktordan illa ki bir sorunla karşılaşıyorsun. Hal böyle olunca da, insan zorunlu olmadıkça hastaneye gitmeyi tercih etmiyor.
Hurşit’in hastalığının seyrine dair ayrıntılı bilgim yok. Ama dün akşam “artık yapılacak bir şey olmadığı için” doktorların onu evine gönderdiğini duyduğumdan beri kendimi hapishane günlerindeki gibi hissettim. Elbette her şey bire bir aynı değil.
Hamdiye’den telefon numarasını alıp aradığımda, belki kendisiyle konuşabilirim ve geçmiş olsun dileklerimi, o lanet hastalık karşısında pes etmemesini vs. vb. bir şeyler söyleyebilirim diye düşünmüştüm. Malesef olmadı.
O şimdi 47 yıllık ömrü boyunca kendisine yaşatılanların sonuna doğru hızla yol alırken, çok uzaklardaki mahpusdaşı olarak bir şey yapamamanın sıkıntısını yaşıyorum.
Geliniyle konuşup, geçmiş olsun dileklerimi ve selamlarımı iletip, telefonu kapattıktan sonra bütün akşam boyunca Hurşit’i ve şu an hapishanelerde ölümü beklemeye mahkum edilmiş tutsakları düşündüm.
Dün 31 Aralık’tı... Bir yılı daha eski yılların yanına gönderdik. Böyle zamanlarda mahpusların her şeye rağmen içini kaplayan hüznü, şu an yanı başımda hissediyorum. Onlar demirparmaklıklar ardında, Kürt illeri ateş içinde yeni bir yıla girdik.
Dilerim 2016 barış ve özgürlük getirir...
Faşist diktatörlüğün mahkemelerince benim gibi sürgünde yaşamak zorunda bırakılmış bir dosttan, Ragıp Zarakolu’dan aldığın bir kartı ve birçok dilden yeniyıl mesajını paylaşarak satırlarımı bitirmek istiyorum...
God Jul Och Gott nytt år!
Merry Christmas & Happy New Year!
İyi Noeller ve Mutlu Yeni Yıllar!
Շնորհավոր տարեդարձ
Շնորհավոր Ամանոր և Սուրբ Ծնունդ
Cedho w Rishet Shato Brixto!
rojbûna te pîroz
Καλά Χριστούγεννα
χρόνια πολλά για την επέτειό σας
שנה טובה :) (FE/NV)