Hapishane yasakları ve kuralların toplamıdır!
Her ne kadar ceza infaz kurumunda (CİK) tutuklu hükümlülerin hakları, yasaklar ve disiplin cezaları tüm detaylarıyla yer alsa da, hakların kullanılması söz konusu olduğunda "hapishane güvenliği"yle başlayan ek bir madde ile haklarımızı kullanmamız hapishane yönetimlerini inisiyatifine bırakılmıştır.
Bunun yetmediği yerlerde de hapishanenin fiziki koşullarının uygun olmadığı bahanesi devreye giriyor.
Dışarıda olduğu gibi içeride de en basit bir hak talebi, var olan bir hakkı kullanabilmek için uğraşmanız, mücadele etmeniz şart oluyor!
Her hangi bir hakkınız için mücadele edip, talepte bulunmadığınızda ne Adalet Bakanlığı, ne mahkemeler, ne de hapishane yönetimleri gelip size; şu şu hakların var, bunları neden kullanmıyorsun diye sormazlar!
Ayrıca fiilen kullanılmayan hiçbir hakkın ilerletilerek, büyütülmesi de mümkün değil...
12 Eylül 2006 gecesi Beşiktaş ACM'de bekletildiğimiz hücre mazgalından polis tutuklandığımızı söylediğinde İbrahim'le aynı hapishanede kalmak, eş görüşünden yararlanmak için mücadele yürütme konusunda anlaşmıştık.
Zira CİK'te her ikisi de tutuklu olan eşlere, birinci ve ikinci derecede kan ve hısım bağı olanlara üçü kapalı, biri açık olmak üzere, ayda toplam dört görüş hakkı tanınmış olsa da, bu yasadan yararlanması gereken tutuklu ve hükümlüler farklı hapishanelere konularak hakları fiilen gasp ediliyor.
Bu hak gaspı nedeniyle de aileler inanılmaz zorluklar yaşıyorlar...
Baskının, zulmün, hak gasplarının olduğu her yerde bunlara karşı mücadele etmek meşru bir haktır!
Üstelik belirttiğim hak, yasalarca tutuklu ve hükümlülere tanınmış olduğu halde, Adalet Bakanlığı'nca fiilen uygulanmıyor.
Esasında daha tutuklandığınız andan itibaren ve sonrasında, tutuklu ve hükümlülere ikinci bir ceza olarak veriliyor, yaşatılıyor.
Türkiye'de hapishanelerin tarihine baktığımızda en küçük bir hak talebi ya da hak gaspı için çok değişik mücadele biçimleri kullanılmış, bedeller ödenmiş olmasına rağmen, ne yazık ki bu konuda en küçük bir itiraz, mücadele ve talep söz konusu olmamış!
Kişisel olarak hapishanede hak gasplarına karşı, koşulların iyileştirilmesi için mücadele ne kadar meşru ise; eşimle(*) ya da kan ve hısım bağı olanlarla aynı hapishanede kalmak, görüşmek için mücadelenin de o kadar gerekli ve meşru olduğuna inanmıyorum.
Tutuklanıp Gebze Hapishane'sine geldiğimde; sevgilimle aynı hapishanede kalmak, görüş hakkından yaralanmak için bir hukuk mücadelesi başlatacağımı avukat arkadaşıma söylediğimde benimle dalga geçip gülmüştü!
Bunun üzerine Adalet Bakanlığı'na gerekli başvuru dilekçelerini de, Bakanlıktan gelen ret gerekçelerine karşı Ankara idare Mahkemesi'nde açtığımız davaların dilekçelerini de kendim hazırladım...
Meclis İnsan Hakları Komisyonu'na ve bazı milletvekillerine uğradığımız hak gaspını yazdım.
Günlük gazetelere yazılar gönderdim...
Eşimle aynı hapishanede kalmak ve yasal haklarımı kullanmak için Adalet Bakanlığı hakkında açtığım davayı Avrupa İnsan hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşıdım.
2007 Ocak'ında ölüm oruçları bitip de, tutuklu ve hükümlülere tanınan haftalık 10 dakika yakınlarıyla telefonla görüşme hakkını kullanmaya başladığımızda Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Hapishane'de tutuklu bulunan İbrahim'le telefonda görüşme hakkı için de Adalet Bakanlığı'na başvurdum.
Bakanlık hakkında davalar açtım.
Gebze Ağır Ceza Mahkemesi beni haklı buldu ve 2009/467 nolu, 10 Ağustos, 2009 tarihli kararında:
"... Cezaevinde olan bir kişi dışarıda olan eşi ile görüşebiliyor ise cezaevinde olan eşi ile de görüşebilir, mevzuatta bu yönden düzenleme yapılmamış olması, bu durumun öngörülmemiş olmasındandır. Kurallar ve yasakların da tahdidi olması yasaklanması ve bu konuda düzenleme yapılmamış bir konunun yasak olduğunu söylemek hukuken mümkün değildir. Mutariza eşi olduğunu iddia ettiği kişinin gerçek eşi olduğunu ispat etmesi için imkân tanınmalı eğer gerçek eşi ise görüşme imkânı tanınması nazara alındığında bu yönde mahkememiz Başkanı Başbakan Ali Öztürk muhalefetine binaen tutuklu sanık, Füsun Erdoğan'ın talebinin kabulüne ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur" denilerek esasında sadece tutuklu bulunan eşlerin telefon hakkını değil, dışarıdaki yakınlarımızdan telefonla görüşme hakkına sahip olduğumuz herkesle, şayet taraflar tutsak ise, telefonla görüşme hakkından yararlanabilecekleri örnek bir karar alınmıştır.
Bu dava bir emsaldi.
Adalet Bakanlığı tüm tutuklu ve hükümlülerin bu haklarını kullanabilmeleri için bir düzenleme yapmak zorundaydı.
Ancak Bakanlık, mahkeme kararının uygulanması ve gerekli düzenlemeyi yapmaları için yaptığımız başvuruya yanıt vermeden, İbrahim'i Gebze'ye yanıma göndererek sorunu "çözdü".
Zira aynı hapishanede kalınca telefon görüşmesi yapmamız gerekmeyecekti!
Ve bizim de öncelikli talebimiz buydu, bu konuda Ankara İdare Mahkemesi'nde Adalet Bakanlığı hakkında açtığımız dava devam ediyordu.
O süreçte haber günlük basında çıkınca, adli tutuklulardan mektup yazıp, bilgi isteyenler olmuştu.
2010 sonbaharında Gebze'den Kandıra 2 Nolu T Tipi Hapishane'ye İbrahim'le birlikte sevk edilmemizin gerekçesi olarak Adalet Bakanlığı:
Eşlerin aynı hapishanede kalabilmesi ve bazı haklardan daha kolay yaralanabilmemiz için bir düzenleme yaptıkları biçiminde yanıt vermişti.
Ve bir süre sonra, hakikaten Kandıra'da adli tutuklu ve hükümlülerden eşlerin sayısı artmıştı.
Ancak aynı bakanlık o süreçte Gebze'de nikâh yapan Hiyam Çoban ile Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Hapishane'de kalan Muhammet Akyol'un Kandıra 2 Nolu T Tipi Hapishane'ye sevk taleplerini ısrarla reddetti.
Sorun basına yansıyınca da bakanlık, hapishane ismi vermeden sevk talebinde bulunmaları durumunda, Bakanlığın tercih edeceği bir hapishaneye sevk edileceklerini açıkladı.
Hapishanelerde hayat böyle...
Bakanlık da, hapishane yönetimleri de yeri geldiğinde gayet keyfi davranabiliyorlar...
Kendi yaptıkları yasaları bile, tamamen keyfi bir şekilde çiğneyebiliyorlar...
2010 yılında eşlerin yasadan yararlanabilmesi için çiftlerin aynı hapishanede toplama pratiği, Temmuz başında yapılan yeni bir düzenleme ile Kandıra 2 Nolu T Tipi Hapishane'de kalan adli ve siyasi tüm kadın tutsaklar Gebze Kadın Hapishane'sine sevk edilince yeniden başa dönüldü.
Sevk öncesi Adalet Bakanlığı'na başvurup, eşiyle aynı hapishaneye gitmek isteyen kadınlara ve erkeklere ret yanıtı geldi.
Ayrıca biliyorum ki, bu sorunu sadece eşler yaşamıyor.
Kardeşler, birinci ve ikinci derece yakınlar çok yaygın olarak farklı hapishanelerde tutuluyorlar.
Örneğin Hasan Polat Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Hapishane'de hükümlü, kardeşi Mehmet Ali Polat Edirne F Tipi Hapishane'de tutuklu. Aile İstanbul Yakacık'ta yaşıyor.
Sedat Avcı Erzurum Oltu T Tipi Hapishane'de, abisi ise Bafra T Tipi Hapishane'de hükümlü. Babaları yaşamıyor. Çok yaşlı ve hasta olan anneleri de diğer çocuklarıyla birlikte Wan'da yaşıyor.
Bu Türden örnekler hiç de azımsanmayacak kadar çok!
Ve Adalet Bakanlığı bu yolla fiilen tutsakların ziyaret hakkını gasp ediyor.
Dışarıyla ilişkisini en aza indiriyor, tecridi güçlendiriyor.
Aile hangi çocuğunun görüşüne gitsin?
Hangisinin ihtiyaçlarını karşılasın?
En önemlisi de, her ziyarete gidişte yol parasını nereden bulsun, nasıl denkleştirsin?
Adalet Bakanı on köşe yazarına Silivri Hapishane'sini gezdirdiğinde, hapishanelerde yaşanan sorunların esamisi okunmamıştı.
Ve hakikaten on köşe yazarı da Bakanlığın yazılmasını istediği şeyleri yazmak suretiyle; fiilen, nesnel olarak ne yazık ki, Adalet Bakanlığı'na yalancı şahitlik yapmış oldular.
Oysa tutsaklarla temas etmek, onları dinlemeyi talep edip; sadece ünlülerin kaldığı Silivri Hapishane'siyle sınırlı kalmayı reddetselerdi.
Emin olun haftalardır yazdığım hapishaneler gerçeği on köşe yazarının kaleminden günlük basın sayfalarına akardı.
Ve sorunların çözümünde de önemli bir kamuoyu baskısı oluşurdu! (FE/HK)
* Ben de, İbrahim'de birbirimizi eş olarak tanımlamıyor ve bu hitabı kullanmıyoruz. Ancak, yasal mevzuat bu kavramı bana, bize dayattığı için günlük yaşamımızda kullandığım(ız) sevgilim kavramı yerine "eşim" kavramını kullandım.
** Füsun Erdoğan, 4 Ağustos 2012, Gebze Kadın Kapalı Hapishane.