4 Temmuz Çarşamba sabahı başgardiyan mazgalı açıp "Hazırlanın, öğleden sonra gideceksiniz" dediğinde hızla eşyalarımızı toplamaya giriştik.
Bir ay önce hapishanedeki bütün kadın tutsakların kadın hapishanesine dönüştürülen Gebze'ye götürüleceği bilgisi verilmişti.
Bu nedenle sevk haberi bizim için bir sürpriz değildi.
Siyah çöp poşetlerine doldurduğumuz eşyaları koğuşun alt katına indirip havalandırmada oturduğumuzda öğlen olmuştu.
Genç koğuşdaşım Ayla eline sazı alıp çalmaya başladığında kendiliğinden bir veda havası esti havalandırmada.
Her birimiz farklı zamanlarda D-6'ya gelmiş olsak da iyisiyle kötüsüyle çok şey paylaşmıştık. Ve şimdi sokaklar yerine bir başka hapishaneye gidecektik, farklı koğuşlarda kalacaktık.
Sesimizin tınısına sinmiş bir hüzünle gökyüzüne saldığımız türküler eşliğinde tek kişilik bir veda töreni daha yaptım.
Tutsaklığımın 19 ayını bu koğuşta geçirmiştim.
5 Ekim 2010 tarihinde Gebze Hapishanesi'nden Kandıra'ya gideceğimiz söylenip İbrahim'le yola çıktığımızda yeni bir hapishaneye gitmenin yarattığı bir dolu soruyla geçmişti yolculuğumuz.
Hapishanedeki tek siyasi kadın tutsak olduğum için üç ay adli kadın tutuklularla kalmıştım.
Her birinin iç burkan trajik öykülerini dinlemiş, kadına yönelik erkek şiddetinin kadınlar üzerindeki etkilerine birebir tanık olmuş, kadın psikolojisine dair okuduğum teorik tespitlerin, analizlerin gördüğüm bazı örnekler karşısında sarsılmasının şaşkınlığını ve telaşını yaşamıştım.
Benim için üç aylık süreç çok yararlı ve güzel dostluklar kurmama vesile olmuştu.
İbrahim D-3'de, ben ise D-6 koğuşunda kalıyorduk. Duvarlarla ve tecritle yakını uzak etmişlerdi bize.
Bizse ömrümle aynı çatı altında düşler kurmayı, bütün uzaklıkları aşmasını öğrenmiştik hapishanede.
Ömürcan'ı sokaklara buradan göndermiş, tutsaklığımın bir başka etabını yaşamaya bu koğuşta başlamış; bu defa da uzağı yakın etmek ve tecridi aşmak için birbirimizi sürekli yanımızda, aklımızda ve yüreğimizde taşımayı öğrenmiştik.
Bu duygularla kişisel vedamı yapmaya dalmışken Ayla'nın isteğiyle kendime geldim.
D-6'da ne zaman türkü söylesek bana demirbaş olarak yazılmış üç türküyü ille de söylemem istenirdi.
Böyle bir anda koğuşdaşlarımı kırar mıyım hiç?
Saz eşliğinde başımı bir avuç gökyüzüne çevirip "Gönlüm Dağlarda" türküsünü söylemeye başladığımda "Demir kapı sıkar beni / Gönlüm dağlarda hey" sözleriyle her birimizi başka efkar kapladı!
D-6'da biriktirdiğim anılar gözlerimin önünden bir bir akarken ömrümün o an hangi göğün altında olduğunu bilmesem de...
Beni duymasının mümkün olmadığını bilerek hisseder umuduyla...
Özlemlerimi yükleyip sesime, saldım gökyüzüne.
Yola çıkma vakti gelip demir kapı gürültüyle açıldığında keyifle çıktık koğuştan.
Hapishanelerde yaygın olan sevk biçimi, sürgün sevktir!
Kendi isteğin dışında Bakanlık sudan sebeplerle hükümlülere "memleketin hapishanelerini tanıyın" dercesine sürgün sevke başvuruyor.
Tıpkı:
"Sevk Hali
"İlk mazgala dokunur sevk haberi / Depremiyle buz keser koğuş / Apansız patlar asi bir hüzün / Alev alev / Göğüste kupkuru düğümlenir öfke / Volkan ağzı bakışlar hiç susmaz / Akın eder yağmur yüklü bulutlar / Usulca boşalsın istersin / Ağlayamazsın lakin / Nehirler taşır gözbebekleri / Yarılanmış kahveler yetim kalır masada / Ve yarım sigaralar tüter inatla / Patinaj yapar / Geleceğe dair / Ağır yüklü sözcükler / Vedalaşır kesik kesik yutkunarak / Kucaklaşır sıkıca / Derin sessizliğinde boğulur / Mahcup an / Yeni başlangıçlar düşer yollara"**
Dizelerdeki gibi yaşanır sevk hali.
Özellikle de Urfa hapishanesindeki yangın ve isyandan sonra gerçekleşen sürgün sevkleri düşününce.
Kendi isteğimizle olmasa da bu sevkle, hakikaten neşeyle, sevinçle çıktık yola.
Ne 2 Nolu T Tipi Hapishane'den ayrılırken, ne de buraya geldiğimizde sorun yaşadık.
Demek ki, isteyince sevkler de gayet normal, insan haklarına saygılı, kimseyi ezip dökmeden, kimseye zulmetmeden, onuruna dokunmadan, düzgün bir biçimde gerçekleşebiliyormuş!
Demek ki neymiş?
İnsan... İnsan... İnsan!.. (FE/HK)
* Füsun Erdoğan 7 Temmuz 2012, Gebze Kadın Hapishanesi
** İbrahim Çiçek, Gebze, Haziran 2010