Hapishaneye geldiğiniz ilk ya da ertesi gün, elinize; "Hükümlü ve Tutuklulara Nasihatlar" başlıklı altı sayfalık kurallar ve yasaklar ile bunlara uymadığınızda verilecek disiplin cezalarını anlatan bir kâğıt demeti tutuştururlar.
Esasında o kâğıtlar devletin tretman politikalarının bir özetidir!
Bütün hapishane yaşamınızın sadece nota telleriyle kuşatılmış beton duvarlar, demir kapılar ve parmaklıklardan ibaret olmadığını görürsünüz o kâğıt demetinde.
Sadece sokaklardan, sevdiklerinizden, doğadan, dışarıdaki hayattan koparmaz hapishane.
Tutsaklık günlerinizi fiilen yaşamaya başladığınızda, tutsaklığın hapishaneye geldiğinizde elinize tutuşturulan o yasaklar ve kurallar manzumesinden de başka olduğunu anlarısınız, kavrarsınız.
Silivri Hapishanesi'ni on köşe yazarlarına gezdiren Adalet Başkanı Sadullah Ergin, hükümlü ve tutukluların kapalı ve açık ziyaret yerlerini, avukat görüşme yerlerini de göstermiş!
* * *
İlgili yasa, ayda üç defa kapalı ve bir kez de açık görüş hakkı tanıyor.
Yarım saatten az, bir saatten fazla olmamak kaydıyla da görüş süresini belirleme işini hapishane yönetimlerine bırakmış.
Yine bir tutuklu ya da hükümlünün kimlerle görüş yapabileceğini sınırları da çok net çizilmiş.
Buraya kadar özetlediklerim madalyonun kamuoyuna gösterilen yüzündekiler.
Ve ne yazık ki, on köşe yazarı kendilerine sunulan madalyonun bu yüzündekilerle yetinmişler...
İkna olmuşlar!
Okuduklarımdan çıkardığım kadarıyla, hiçbiri "Peki ya uygulamalar", "Hayatın kendisi" dememiş madem, o zaman madalyonun öbür yüzünü, hayatı da biz anlatalım.
Ayda üç kapalı, bir açık görüş hakkı süresi hapishanelere göre değişiyor.
Bu hak Gebze'de bir saatti. Kandıra'ya ilk geldiğimizde 40 dakikaydı, daha sonra 50 dakikaya çıkarıldı.
Karşı komşularımız F1 ve F2 hapishanelerinde bu süre bir saat.
Bakırköy kadın hapishanesinde ise otuz dakikaymış.
İdare görüş süresini toplam görüş yaptırabilecekleri saat miktarını mevcut tutsak sayısına bölerek belirliyormuş.
Her koğuşa, bazı hapishanelerde ise koridorlara göre görüş gün ve saati veriliyor.
Alt alta bu kuralları sıralayınca, bir sorun yokmuş gibi görünebilir.
Ama hayat kendi sözünü söylemeye başlayınca gerçekler, madalyonun öbür yüzündekiler açığa çıkıyor.
Burada üç ay adli tutuklularla kaldım. Bu süre içerisinde, ailelerin esas olarak İzmit, Sakarya, Gölcük gibi nispeten yakın yerlerde ikamet ettikleri için her hafta görüşe geldiklerine tanık oldum.
Tabi ki bazı özel nedenlerden, özellikle de yoksulluktan kaynaklı, yakın mesafede de yaşasa aile, görüşe gelmeyenlerin/gelemeyenlerin sayısı hiç az değil.
Yine de bu sınırlı gözlemimden yola çıkarak, adli tutsakların görüş meselsine dair bir genelleme yapmam doğru olmaz.
Ayrıca adli mahkûmların bireysel yaşadıklarını, sorunlarını çözmede ve hak aramada siyasi tutsaklara göre çok daha fazla dezavantajlı olduklarını özel olarak belirtmeliyim.
Bizim yaşadığımız sorunların birçoğu özel durumlar dışında, adli mahkûmlar için de geçerli olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
* * *
Gelelim yaşadığımız sorunlardan görüş meselesine.
Ezici çoğunlukla ailelerimiz farklı kentlerden, hatta çok uzak illerden görüşe geliyorlar.
Bu nedenle ziyaretçiler bir sürü sorun yaşıyorlar
Yani bizim üzerimizden, ailelerimize de ceza veriyorlar, eziyet çektiriyorlar.
12-18 saatlik yoldan gelen ailelerin maksimum bir saatlik ziyaret için çektikleri malum.
İstanbul'daki bir ailenin Tekirdağ F Tipi ya da buraya Kandıra'ya gelmesi bile ziyaret saati 09.00 olarak verilmişse, o görüşe gitmek aile için başlı başına bir sorun oluyor.
Diyelim ki aile geç kaldı...
İsterse memleketin öbür ucundan, hatta yurtdışından gelmiş olsun!
Hapishane kapısındaki görevliler için hiç fark etmiyor.
Kaç dakikası kalmışsa, o kadar görüşebilir.
Zaman bitmişse onca yol, masrafı, yorgunluk kimseyi ilgilendirmez.
Bir sonraki hafta gel diyip noktayı koyarlar.
Sinirlenip, kapıdaki gardiyanla ya da askerle tartışması, en hafifinden bir-kaç aylık görüşe gelmeme cezası almasına neden olabilir.
Yasa yapılırken insan olgusu bir kenara bırakılıp, Türkiye'deki hapishaneler gerçeği dikkate alınmadığı için en insani durumlar, gereklilikler tutsaklar ve aileleri bakımından yok sayılmış.
Gerçekler bu kadarla sınırlı değil!
Hapishanelerde hak ihlalleri olduğu malum.
Bir hak ihlalini ya da bir talebinizi dile getirmek, gayri insani bulduğunuz uygulamaları protesto etmek istediniz veya tarihsel bir günü kutlamak ya da anmak için bir etkinlik yaptınız...
Bu gibi durumlarda hapishanede yapabilecekleriniz oldukça sınırlı.
Genellikle de slogan atıp, marş söylenir.
Ve bütün bunların karşılığı o elinize tutuşturdukları kâğıt tomarında mevcut!
Yasalar bütün bu yaptıklarınızı gereksiz sayar ve karşılığında yaptırım uygular.
İletişim ve görüş yasağı da verilen cezaların başında gelir.
Hani Adalet Bakanı köşe yazarlarına kapalı ve açık ziyaret mekânlarını, avukat görüş yerini gezdirmişti ya! ...
Ama bugün birçok hapishanede ayakkabı çıkarmama ve slogan atmaktan, "gereksiz" yere marş söylemekten dolayı siyasi tutsaklara yıllara varan açık görüş, iletişim cezaları verildiğini hiç kimse dile getirmemiş!
Ayrıca neredeyse bir yıla yakın bir zamandır İmralı Adası'nda Öcalan ve diğer tutsakların aileleriyle avukatlarıyla görüştürülmediği, yasaların uygulanmadığı biliniyor olmasına rağmen, kimse Bakan'a bu konuda soru yöneltmiyor!
Farz edelim, aldığın disiplin cezasını ailene iletme koşulun olmadı ve ailen memleketine her hangi bir ilinden ya da köyünden kalkıp, görüş için düştü yollara...
Kapıdaki gardiyanlar da, askerler de hiç düşünmez o ailenin halini...
Acımadan ziyaretçiyi gerisin geriye kapıdan çevirirler.
Hatta bu gibi durumlar görüş gününüz değiştiğinde bile ailelere yaşatılır.
Birinde az, birinde en uç noktada da olsa, gayri insani bu durumlar her hapishane kapısında yaşatılır ailelere.
Bu ailelerin çoğunlukla da çok yoksul olduklarını altını bir kez daha çizmeliyim ki, zar zor yol parasını denkleştirip, onca yol ve yorgunluğa aldırmadan ziyaret için geldikleri kapıdan geri çevrilmenin ne demek olduğu daha iyi anlaşılabilsin!
Sözün özü, ezici çoğunlukla tutsakların ailelerinden uzaktaki hapishanelere konulması nedeniyle, bırakalım yasanın ayda üç kapalı, bir açık görüş hakkından yararlanmayı...
Beş altı ayda, yılda bir açık görüş hakkını kullanabilmek bile birçok tutsak bakımından hayli zor.
Tabi disiplin cezaları yoksa diye de eklemeliyim.
Kıssaca özetlemeye çalıştığım gerçekler gösteriyor ki:
Ne yasanın yapılışında, ne de uygulamaya ilişkin belirlemeler de, kesinlikle tutsaklar da, aileleri de dikkate alınmamış.
Yani insan unutulmuş!
Bu nedenle olsa gerek ki Silivri Hapishanesi'ni gezdirirken tutsaklarla sıfır temas sayesinde, madalyonun gösterilen yüzü köşe yazarlarını pek memnun etmiş! ...
Dışarıda aileler yarım saat, bir saatlik görüş yapabilmek için bütün bunlara ve daha fazlasına katlanırken...
Koğuş kapısı gürültüyle açılıp, isminiz okunduğunda sevinçle, telaş karışımı bir duygu yoğunluğu içinde sevdiklerinize koşmak istersiniz.
Ama koşamazsınız!
Önce görevli gardiyan üst araması yapmasını, ayakkabıyla görüşe çıkanların ayakkabılarını çıkarıp, kameraya göstermeleri gerekir.
Mantıken hapishanenin içindeyim, gardiyan nezaretinde üstelik kapalı görüşe gideceğim.
Bu arama, bu kontrol neden diye sorup, itiraz edebilirsiniz haklı olarak.
Ancak bu türden isyan ettiren uygulamaların ortak yanıtıdır:
"Güvenlik"
Kendi adıma koğuş kapısından her çıkışta ve girişte ayakkabı çıkarma eziyetini yaşamamak için, kışın önü kapalı, yazın açık terlik giymeyi tercih ettim, ediyorum...
Arama bitip de görüş kabinlerine yöneldiğinizde, bir yandan dakikaları ve konuşmak istediklerinizi hesabını yaparken; yaşadığınız bu saçma-sapan aramanın çok daha fazlasını onca yoldan gelmiş sevdiklerinizin yaşadığını bilirsiniz.
Ve en çok da ailelere, sevdiklerinize yaşatılanlara kızar öfkelenirsiniz.
Zira birçok hapishanede ziyaret yarım saat, bir saatlik görüş yapabilmek için hoyratça, çıplak aramalardan geçip, bir de retina taramasıyla içeri girebildiklerini duymuş olmalısınız.
Sırf bu retina taraması yüzünden, annem buraya geldiğinden beri (yani neredeyse iki yıldır) ziyaretime gelemedi.
Çok yaşlı ve kafası sürekli sallandığı için, retina taramasında aletin tanımasından geçmesi mümkün değil.
Bir yanıyla yaşlı olması ve sağlık nedenlerinden dolayı hapishane kapısında mağdur olmasını, ezilip dökülmesini istemesem de; onun bana gelememesinin eksikliğini, üzüntüsünü yaşadığını biliyor olmam başka bir dert!
Görüş kabininde elinize aldığınız ahizeyle, bir nevi görüntülü telefonla konuşuyormuşsunuz gibi...
Sevdiklerinize dokunamadan, kucaklayamadan, ahizeden ulaşır sesleriniz birbirinize...
Elli dakikalık zamanın baskısıyla, çoğu zaman ne konuştuğunuzu bile anlamadan gardiyanın "görüş bitti" seslenişiyle kendinize gelirsiniz...
Kışın yağmur, kar, soğuk demeden, yazın bunaltıcı sıcağına aldırmadan sayılı dakikalar için, onca yolu kat edip gelen sevdiklerinizin yaşadıklarına üzülür...
Çoğunun cebindeki paranın çok kısıtlı olduğunu, görüşe gelebilmek, üç-beş kuruş harçlık yatırabilmek için kırk takla attıklarını bilir, öfkelenirsiniz...
Ama yine de arada bir de olsa, sevdiklerinizi görmek istersiniz.
İlgili yasaya göre tutsaklara ayda bir kez de açık görüş hakkı tanınmış!
Fakat siyasi tutsakların çoğu açlık grevi slogan atmak gibi nedenlerden dolayı yıllara varan açık görüş cezası aldıklarından, sevdikleriyle açık görüş yapamıyorlar.
Ve burada öncelikle yasayı yapanların hangi mantıkla üç kapalı bir açık görüş koyduklarını sorgulamak gerekiyor.
Adalet Bakanlığı'na neden bütün görüşlerin açık yapılmadığını?
Bunca hükümlünün olduğu koşullarda neden tutsakların ailelerine yakın hapishanelere sevk taleplerinin karşılanmadığını?
Ailelerin birkaç ayda bir görüşe gelebildiği koşullarda, ziyaret saatlerinin bu kadar kısa tutulmasının yarattığı mağduriyeti daha ne kadar görmezden geleceklerini sormak gerekiyor.
Birde aynı aileden bireylerin birini memleketin bir ucundaki, diğerini öbür ucundaki hapishaneye koymadaki amaçlarını sorgulamalı! ...
Görüş diyince, bir sürü sorun sıraya girse de...
Sorunlar bitmedi.
Haftaya ilgili yasada tanımlamış olsa da, uygulamalar nedeniyle kullanamadığımız görüş haklarıyla devam edeceğim...
* * *
Düz yazımı bitirmiştim ki, gece Urfa E Tipi Hapishanesi'nde çıkan yangında 13 tutsağın yanarak yaşamını yitirdiği haberiyle sarsıldık...
Tam da hapishaneler gerçeğine dair cümleler kurarken...
Adalet Bakanlığı Silivri Hapishanesi'ne düzenlediği gezinin ardından yaptığı açıklamayı bir kenara bırakıp, bir de Urfa E Tipi'nde yaşananları görmeleri için bir grup köşe yazarlarıyla birlikte Urfa'ya gider mi?
Bilmiyorum...
Altı kişilik bir koğuşta 18 kişinin kalmasının başlı başına sorun olduğu açık...
Bu yangında yaşamını yitiren tutsakların ölümünden kimlerin sorumlu olduğu da!
Acılı ailelere metanet, yaralılara şifa diliyor, acılarını paylaşıyorum(uz)... (FE/HK)
* Füsun Erdoğan, Kandıra 2 Nolu T Tipi16 Haziran 2012