2010 Ekim’inde Kandıra 2 Nolu T Tipi Hapishane’ye götürüldüğümde, hapishaneler arasındaki fiziki farkın önemini daha iyi anlamıştım
Kocaman matlasıyla (koridor) labirente benzeyen bu hapishaneyi Gebze M Tipi Hapishane’yle kıyasladığımda…
Gebze’yi kasabaların insanı rahatlatan sıcaklığına…
Kandıra’yı ise, soğukluğuyla insanın içini karartan beton kentlere benzetmiştim.
Kurallar sık sık ifade ettiğim gibi her hapishanede aynı olsa da…
Uygulamanın elinde daha insani ya da gayri insani hal almasının yanı sıra, mimari bakımından farkları da yabana atmamak gerekiyor!
Kandıra labirentinde matladaki 3-5 tane saksı çiçeği bile yapaydı!
Burada matlada hiç çiçek yok.
Ama havalandırmalarımızdaki çiçek ve ağaçlar, görüş kabinlerinin karşısındaki pencerelerden bahçedeki ağaçların, çiçeklerin rahatlıkla görülebilmesi bile, hapishane yaşamının baskın gri rengini bir hayli değiştiriyor.
Dışarıdan bakanlara göre biz içeridekilerin zaman bolluğu içinde yüzdüğümüz fikri baskındır.
Hatta bu zaman bolluğu nedeniyle, zamanımızı geçirmekte çok zorlanacağımızı bile düşünenler az değil.
Bazen “zamanım yok” dediğimizde pek anlaşılmayız.
Elbette bu değerlendirmeler bir yanıyla doğrudur.
Adli mahkûmlar bir yana, memleketin değişik hapishanelerinde on bini aşkın siyasi tutsak yaşıyor.
Ve tüm mahpuslar için böyle bir değerlendirme yapmak hem yanlış, hem de haksızlık olur.
Zira hapishanelerde haklar için mücadele etmenin, direnmenin yanı sıra, her zaman bir yaşam kurulur, vardır.
Hem de daha dakik, daha disiplinli ve elden geldiğince üretken bir hayattır bu.
Tıpkı büyük kentler gibi hapishanelerde de gün erken başlar.
Kandıra’da erkenden adliyeye gitmek üzere çıkarıldığımda, mahkum kabul kapısındaki kalabalığı ve telaşı bir fabrikanın mesai saatinin başlama anına benzetmiştim.
1500 kişilik bir hapishanede hafta içinde hastaneye ve adliyeye götürülenlerin işlemeleri, iş başı yapacak personelin kalabalığı ve gürültüsü hayli fazla oluyor.
Sessiz bir koğuştan çıkıp, sabahın o saatinde böyle bir kalabalığın içine düşmek hakikaten baş döndürücü cinstendi.
Gebze daha küçük bir hapishane. 350 kişilik bir kapasitesi var.
Ama sabahları buranın trafiği de hiç az olmuyor.
Koğuşların havalandırma kapıları 06:00 06:30 arasında açılıyor.
Yazın sıcak günlerinde spor yapmak isteyenler için iyi bir saat.
Çöpü ana maltaya çıkarmak, karavanları kapının yanına koymak ve ekmeği almak günü nöbetçisinin görevi.
Hayatı kolaylaştırmak için her gün bir kişi nöbetçi oluyor.
Bu aynı zamanda günlük yaşama dair işleri daha eşit bir biçimde paylaşmak için de gerekli bir yöntem.
Kavatlıyı hazırlamak, öğlen ve akşam karavanalarını almak ve masayı hazırlamak, gün içinde mazgala bakmak, tuvalet ve banyoyu, yemekhaneyi temizlemek de, bulaşıkları yıkmak da günün nöbetçisinin rutin işleri arasında.
Ciddi sağlık sorunu olanlar bütün bu işlerden muaf tutuluyor.
Gün içerisinde de nöbetçinin yoğunluğuna göre yardımlaşma hiç eksik olmuyor.
Günde iki defa olmak üzere sabah ve akşam saat sekizde sayım alınıyor.
Adli mahkûmlar alt katta ayakta sıraya girerek sayım veriyorlar.
Bizler ayakta sayım verdiğimiz gibi, sıraya da girmiyoruz.
Ama sayım zamanlarında giyinik vaziyette olmayı tercih ediyoruz.
Eskiden kalabalık koğuş sisteminin olduğu zamandan kalma ve bugün de kesinlikle gerekli olan iyi bir kural var.
Sabah 10:00-12:00, öğlenden sonra 14:00-18:00, akşam 20:00-00.00 arası sessizlik saati uyguluyoruz.
Yani bu saatler rutin çalışma saatleri olarak belirlenmiş.
Gürültülü işler, sohbet muhabbet bu saatler dışında yapıyorlar.
Tabii tüm tutsaklar bu saatler içinde okumak/çalışmak gibi bir zorunluluğa sahip olmadığı gibi, daha uzun süre çalışmak isteyen insanların günlük mesaisi de bu saatlerle sınırlı değil.
Her koğuşta ya da hücrede her iki türden tutsak mutlaka oluyor.
Ve burada önemli olan kimsenin kimseye engel olmamasına dikkat edilmesidir.
Yeni hapishanelerden T ve F tipleri ile eski tip hapishanelerdeki küçük koğuşlar asma kat olarak inşa edildiğinden, başkalarının rahatsız etmemek için daha dikkatli olmak gerekiyor.
Hapishanelerde her koğuş ya da hücrede aynı dava dosyasında yargılanan tutsakların kolektif eğitim saatleri oluyor.
Yine bu eğitimleri de, oluşturdukları haftalık programlarına göre haftanın belli saatlerine yerleştiriyorlar.
Buralarda hafta sonları ve tatil günleri garip bir sessizlik hüküm sürüyor.
Bu sessizliğe “ölüm sessizliği” adını taktım.
Bütün işler, işlemler hafta içi mesai saatlerinde halledilmek zorunda.
Bu nedenle pazartesi günleri hafta sonlarının ıssızlığına inat, hayli hareketli geçiyor.
Hayatı planlamak, bir sistem oturtmak adına, her şey için dilekçe yazıyoruz.
Bir bakıma gerekli de bu.
Dilekçe yazdığımız halde işler genellikle ağır aksak yürüdüğü için.
Dilekçe yazmadan sorunların nasıl çözülebileceğine dair kafamda sadece bir curcuna, bir kaos hali canlanıyor.
Merak edenler için küçük bir not düşmeliyim.
Dilekçelerde kimse “arzetmek” zorunda değil.
Haftanın dört günü posta gönderebiliyoruz.
Ve üç günde gelen postalar dağıtılıyor.
Sabah sayımından sonra postaları toplayan mektupçumuz, akşam mesai bitmeden de gelen postaları dağıtıyor.
Tabi giden ve gelen postaların içeriğini kontrol etmekte yine mektupçuların işi!
Öyle sanıyorum ki, bütün hapishanelerde yolu en fazla gözlenen kişiler mektuplardır.
Çünkü her mahpus için mektup bam başka bir anlam taşır.
Her posta dağılımında ak zarflardan çıkan mektuplarla mapusluğumuz ya zenginleşir ya da yoksullaşır.
Dışarıdan bakanların mahpusluğun bu halini anlayabileceklerini hiç sanmıyorum.
Bırakalım yolu hapishaneden geçmemiş olanları…
Bir zamanlar kendileri de hapishanede posta yolu beklemiş olanlar bile mapusların bu halini çok çabuk unutup; işlerin yoğunluğu gibi insanı acı acı gülümseten gerçeklere sığınmakta hiçbir sakınca görmeyebiliyorlar…
Esasında yazmama nedenlerini açık açık ifade etseler…
Kesinlikle mektup bekleyen bakımından çok daha iyi yapalar.
Görüş günlerimiz üç güne göre planlanmış.
Bizinki Salı günleri öğlenden sonra
Telefon görüşümüz de Perşembe günü ve haftada bir kez 10 dakika yakınlarımızla konuşabiliyoruz.
Salı, Perşembe ve Cuma günleri posta dağıtıldığından, öyle sanıyorum ki, büyük bir çoğunluk o günleri daha çok seviyor.
Çoğu zaman koca bir hayal kırıklığıyla kapansa da gün; yine de o günlere olan ilgimiz değişmiyor.
Çamaşırhaneye çamaşırları pazartesi günleri gönderiyoruz.
Koridorlara göre günler belirlenmiş.
Sebze kantini de pazartesi günleri geliyor.
Çarşamba günleri iç kantin günümüz.
Market arabasına doldurarak dağıtıyorlar kantinleri.
Sigara içenler genellikle son gün sigarasız kalmayı bir alışkanlık haline getirdikleri için, betonda ilerlerken market arabasının çıkardığı sesi duyar duymaz, avuçlarını ovmaya başlıyorlar.
Koğuşlarda genellikle aynı dava dosyasından yargılananlar ve hüküm giymiş olanlar birlikte kalıyorlar.
Ve her koğuş kendince bir kolektif yaşam kuruyor.
19 Aralık sonrası konulan kuralların en başında gelen şey de kolektif yaşamı ortadan kaldırmaktı!
Siyasi tutsaklar hiçbir şekilde bu duruma boyun eğmemiş!
Bir şekilde ortak yaşamı kumayı ve yürütmeyi başarmışlar.
Bunun için de koğuş mevcut bileşimine göre her koğuşun bir komüncüsü, ihtiyaç duyulursa bir de ortağı oluyor.
Tüm ihtiyaçları tespit etmek, listesini yapmak, sebze, iç v e dış kantini halletmek hesapları tutmak komüncülerin görevi.
Belli periyotlarla koğuş sakinlerine harcamalarla ilgili bilgi vermek de komüncülerin sorumlulukları arasındadır.
Bütçenin durumuna göre posta yapmak, abur-cubur almak, hatta PKK’li arkadaşların deyimiyle moral akşamları düzenlemenin…
Özel günlerde kutlamalar yapmanın tüketime dair boyutu komüncülerin planlamaları gereken işler arasındadır.
Sağlık sorunu olan arkadaşlara ek gıdalar alınması ve bunun düzenlemesi de yine komüncülerin görevleri arasındadır.
Meyve ve abur-cuburları belirlenmiş saatlerde hep birlikte yemek sosyalleşmenin bir parçasıdır buralarda.
Eşit ve ihtiyaca göre tüketme kuralına titizlikle uyulur.
Hapishanede en iyi verimli zaman geçirmenin, sağlıklı tutsak yaşamın yolu bolca okumaktan ve üretmekten geçer.
Yalnızlık rüzgârlarına karşı her daim uyanık ve dikkatli olmak gerekir.
Aksi takdirde kocaman kalabalıklar içinde bile yalnızlaşmak kaçınılmaz olur.
Kalabalık koğuşlarda işleri paylaşarak küçültmek aynı zamanda hayatı da kolaylaştırmak anlamına gelir.
Gelen kitapların listesini yapmak, birde kütüphane oluşturmak içinde kitapçımız olur genellikle.
Gelelim ilk tutuklananlara yapılan oyunlara.
Onu ve günlük yaşamımızın keyfi zamanlarını da haftaya bırakayım.
Füsun Erdoğan, 31 Ağustos 2013, Gebze Kadın Kapalı Hapishane